Ve dünya mimarisinin başyapıtları arasında adı geçen Selimiye Camii'ndeyiz. Mimar Sinan'ın 80 yaşında inşa ettiği ve ''Ustalık Eserim'' dediği bu göz kamaştıran cami, Edirne'nin ve Türk İslâm mimarisinin simgesi olarak gösteriliyor.
UNESCO Dünya Miras Komitesi'nce 29 Haziran 2011 tarihinde Dünya Miras Listesi'ne dahil edilen Edirne Selimiye Camii Külliyesi, kentin en görülebilir noktasında, Yıldırım Bayezid'in yaptırdığı, Edirne'nin ilk Osmanlı Sarayı'nın bulunduğu yerde inşa edilmiş. Mimar Sinan'ın yaratmış olduğu sekiz dayanaklı cami planının muhteşem bir örneği...
Caminin yerinin seçimi Mimar Sinan'ın mimarlığı yanı sıra çok önemli bir şehir plancısı olduğunu da gösteriyor elbette. Bu özelliği sayesinde Selimiye Camii, minareleri ve gövdesiyle şehrin en uzak noktalarından dahi göze çarpıyor.
Arkadaşı şair Sâi Çelebi tarafından kaleme alınan Tezküret'ül Bünyân adlı tezkirede Mimar Sinan'ın Selimiye'nin yapımını günümüz Türkçesine çevrilmiş haliyle nasıl anlattığına kulak verelim mi:
''Sultan Selim Han, devlet tahtına saadetle oturmuştu. Edirne şehrini çok sevdiği için orada yeryüzünde benzeri bulunmayan bir cami binası yapılmasını emrettiler. Tanrı'nın zayıf kulu olan ben, Edirne'ye hakim olacak büyük bir resim çizdim. Dört minaresi kubbenin dört yönünde bulunuyordu. Hepsi üçer şerefeliydi. İkisinden, her üç şerefeye de ayrı ayrı yollardan çıkılacaktı. Daha önce bu şehirde inşa edilen Üç Şerefeli Cami'nin minareleri bir kule gibidir. Gayet kalındır. Bunun minarelerinin hem ince hem de üçer yollu yapılmasındaki güçlüğü ancak aklı erenler anlar. Bütün dünyada 'Ayasofya kubbesi gibi kubbe İslâmlar tarafından inşa edilememiştir. Çünkü imkânsızdır' sözü yayılmıştır. Bu söze dayanan kâfir mimarları 'Müslümanlara üstünlüğümüz vardır' diye övünürler. Hatta 'O büyüklükteki kubbeyi durdurmak çok zordur' sözü bu aciz kulun kalbine dert olmuştur. Adı geçen caminin kubbesini Tanrı'nın izni ve Sultan Selim Han'ın gücünü ortaya koymasıyla, Ayasofya kubbesinden altı zira* yüksek ve dört zira derin yaptım.'' Mimar Sinan'ın onca yıllık ustalığı ve tecrübesini harmanlayıp sanat ve teknik olarak zirve yaptığı Selimiye Camisi, tam 5 asırdan beri Türk-İslâm sanatının en zirve örneği, eşsiz bir şaheser olarak Edirne'den dünyayı işte böyle selamlıyor...
Cami kesme taştan yapılmış. İç bölümü 1.620 m2, tamamı 2.475 m2'lik bir alanı kapladığından ''mimarlık tarihinde en geniş alana kurulmuş yapı'' olarak niteleniyor. Önünde 18 kubbe ve 16 sütunla çevrili revak bulunmaktadır. Ortada, mermerden zarif bir şadırvan var. Son cemaat yeri, kalın yuvarlak 6 sütun üzerine 5 kubbeli. Mermer işlemeli giriş kapısının üzerindeki kubbe yivli, diğerleri düz. Caminin 3.80 m. çapında, 70.89 m. yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi var.
Külliye'nin merkezini oluşturan camiyi üç taraftan dış avlusunda Dar'ül Kurra Medresesi (Selimiye Vakıf Müzesi), Dar'ül Hadis Medresesi (Türk İslâm Eserleri Müzesi), Sıbyan Mektebi, Muvakkithane ve Kütüphane bulunmakta. Arasta ise camiye gelir getirmek amacıyla III. Murat döneminde Mimar Davut Ağa'ya yaptırılmış. Sultan II. Selim tarafından 1568-1574 yılları arasında yaptırılmış, ancak caminin tamamlanmasını göremeden vefat etmiş. Caminin inşası için Evliya Çelebi'nin ifadesine göre 27.760 kese para, yani ortalama 550.000.000 akçe harcanmış.
Caminin dört köşesindeki dört minare üçer şerefeli olup 380 cm çapında ve 70,89 m. yüksekliğinde (âlem dâhil 84-85 m). Cümle kapısına yakın iki minarenin şerefesine üç ayrı yoldan çıkılıyor. Diğer iki minare tek merdivenli.
Öndeki minarelerin taş oymaları çukur, ortadakilerin oymaları kabarık. Caminin göğe uzanıyormuş gibi görünme nedeni ise minarelerin kubbeye yakın olmasından kaynaklıymış.
80 yaşındaki Sinan'ın adeta nakış nakış işlediği Selimiye Camisi'nin her bir köşesine gizemli bir ifade ya da anlamlar yüklediği söyleniyor. Bunlardan bazıları; caminin tek kubbesinin Allah'ın birliğine, 5 kademeli pencerelerin İslâm'ın 5 şartına, 4 adet vaaz kürsüsünün 4 mezhebe işaret ettiği...
Ayrıca; külliyede mevcut 32 kapının 32 farzı, arka minaredeki 6 yolun imanın şartlarını, minarelerde 12 şerefe bulunmasının da Osmanlı'nın 12. padişahı II. Selim döneminde yaptırıldığını ifade ettiği söyleniyor.
Kubbe, yerden 43.28 m. yükseklikte ve 31.30m. çapında. Yani Ayasofya'nın kubbesinden daha büyük. 6 m. genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanmış 8 büyük payeye oturtulmuş. Köşelerden dört, mihrap yerinden bir yarım kubbe merkezdeki kubbeyi destekliyor. Yapının aydınlatılması, kubbe kasnağındaki 32 küçük pencere ve yüzlerdeki üst üste 6 dizide pek çok pencere ile sağlanıyor.
Cami, üstün mimari özelliklerinin erişilmezliğinin yanı sıra; taş, mermer, çini, ahşap sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece göz alıcı. İnsanın başını döndürüyor açıkçası...
Hünkâr Mahfili
Mihrabın sol tarafında bulunan mahfilden gözlerimi alamadığım, hayal meyal da olsa bir an padişahları orada namaz kılarken gördüğüm doğrudur:) Mahfilin alt kısmındaki tavana yapılmış özgün kalem işleri fevkalâdenin fevkinde...
Müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında bulunan ünlü ters lale motifi
Bu motifle ilgili de rivayetler var. Bunlardan biri, caminin yapılacağı arsanın üzerinde bir lale bahçesi olması ve sahibinin arsasının satılmasını istemeyip terslik çıkarmasıyla ilgili. Arsasını satmayı camide bir lale motifi olmasını şartıyla kabul ettiği için Mimar Sinan'ın lale motifini kasıtlı olarak ters yaptığı, buradaki arsanın evvelden bir lale bahçesi olduğunu, ters olmasını da sahibinin tersliği olarak vurguladığı söyleniyor. Fotoğrafı özellikle iki kez çektim, çünkü ters lalenin illa gölgeli çıktığı da söyleniyor.
Caminin mihrabı ve minberi mermer işçiliğinin başyapıtlarından sayılıyor. Bunların önünde de 12 adet mermer sütuna oturan müezzin mahfili yer alıyor. Sağ tarafta ise bir kitaplık bulunuyor.
Mermer mihrabın sivri kemerli alınlığında lacivert üzerine ak sülüsle, ayet yazısı göze çarpıyor. Kırmızı, mavi, yeşil renkli şakayıklar, bahar ağaçları, beyaz üzerine iri mavi rozetli ve çevresi çiçekli panolar, baklava biçimi yapraklar arasında karanfiller ve bahar dallarının XVI.yy çinilerinin en güzel örnekleri olduğu biliniyor.
Mihrabın harika görüntülendiği bu fotoğraf Sözcü Gazetesi'nden alındı
Minberi ve eşsiz mermer işçiliğini detaylı incelemek isterseniz videoyu izleyin lütfen.
Selimiye Müezzinler Mahfili'ndeki Ahşap Üstü Kalem İşleri'nin Olağanüstü Güzellikteki Örnekleri
Sıva üstü kalem işlerinden sonra Osmanlılarda sıklıkla uygulanmış bir teknik. Uygulama özellikle 16. yüzyıl Mimar Sinan eserlerinde, hünkâr ve müezzin mahfili tavanlarında görülüyor.
Müezzin mahfilinin altındaki desenler
Sıva üstü işlere göre daha dayanıklı olan kalem işi tekniğinin hiç restore edilmeden günümüze ulaşan 500 yıllık örnekleri görülüyor. Sebebi ise dış etkenlerden korunan yerlere uygulanması ve yapıldıktan sonra nakışların üstüne inceltilmiş beziryağı veya vernik ile lake adı verilen bir sır tabakası çekilmesi.
Bu mahfilin tavan kısmının tam ortasına Budizm'de sonsuzluğu temsil eden büyükçe bir Çarkıfelek işlenmiş. Sadece görebiliyorsunuz. Alçak bir tavan olduğundan ve içeride inceleme yapan insanlar bulunduğundan fotoğrafını çekmek oldukça zordu. Çarkıfelek, tabii ki caminin sonsuza değin yaşaması dileğini anlatmak için...
Mimar Sinan boşuna ''Ustalık Eserim'' dememiş. Selimiye Camii'nin asırlar önce yapılmış bir yerden ısıtma sistemi ile ısındığını biliyor muydunuz? Nasıl mı? Camide cemaatin bulunduğu kısmın altında bulunan ve bir insanın rahatça girebileceği büyüklükte kanallar sayesinde. Çünkü bu kanalların içinden geçen sıcak su, caminin altında dolaşıyor. Evet evet, Büyük Sinan kışın cemaatin üşümemesi için kaynayan hamam suyunun caminin altındaki bu kanallarda dolaşmasını sağlamış. Videoyu tıklayın lütfen.
*zira: Arşın. Parmak uçlarından dirseğe kadar olan kısma denk düşen uzunluk birimi.
Mihrabı görmek isteyenler videoyu izlesin lütfen.
UNESCO Dünya Miras Komitesi'nce 29 Haziran 2011 tarihinde Dünya Miras Listesi'ne dahil edilen Edirne Selimiye Camii Külliyesi, kentin en görülebilir noktasında, Yıldırım Bayezid'in yaptırdığı, Edirne'nin ilk Osmanlı Sarayı'nın bulunduğu yerde inşa edilmiş. Mimar Sinan'ın yaratmış olduğu sekiz dayanaklı cami planının muhteşem bir örneği...
Caminin yerinin seçimi Mimar Sinan'ın mimarlığı yanı sıra çok önemli bir şehir plancısı olduğunu da gösteriyor elbette. Bu özelliği sayesinde Selimiye Camii, minareleri ve gövdesiyle şehrin en uzak noktalarından dahi göze çarpıyor.
Arkadaşı şair Sâi Çelebi tarafından kaleme alınan Tezküret'ül Bünyân adlı tezkirede Mimar Sinan'ın Selimiye'nin yapımını günümüz Türkçesine çevrilmiş haliyle nasıl anlattığına kulak verelim mi:
''Sultan Selim Han, devlet tahtına saadetle oturmuştu. Edirne şehrini çok sevdiği için orada yeryüzünde benzeri bulunmayan bir cami binası yapılmasını emrettiler. Tanrı'nın zayıf kulu olan ben, Edirne'ye hakim olacak büyük bir resim çizdim. Dört minaresi kubbenin dört yönünde bulunuyordu. Hepsi üçer şerefeliydi. İkisinden, her üç şerefeye de ayrı ayrı yollardan çıkılacaktı. Daha önce bu şehirde inşa edilen Üç Şerefeli Cami'nin minareleri bir kule gibidir. Gayet kalındır. Bunun minarelerinin hem ince hem de üçer yollu yapılmasındaki güçlüğü ancak aklı erenler anlar. Bütün dünyada 'Ayasofya kubbesi gibi kubbe İslâmlar tarafından inşa edilememiştir. Çünkü imkânsızdır' sözü yayılmıştır. Bu söze dayanan kâfir mimarları 'Müslümanlara üstünlüğümüz vardır' diye övünürler. Hatta 'O büyüklükteki kubbeyi durdurmak çok zordur' sözü bu aciz kulun kalbine dert olmuştur. Adı geçen caminin kubbesini Tanrı'nın izni ve Sultan Selim Han'ın gücünü ortaya koymasıyla, Ayasofya kubbesinden altı zira* yüksek ve dört zira derin yaptım.''
Mihrabın sol tarafında bulunan mahfilden gözlerimi alamadığım, hayal meyal da olsa bir an padişahları orada namaz kılarken gördüğüm doğrudur:) Mahfilin alt kısmındaki tavana yapılmış özgün kalem işleri fevkalâdenin fevkinde...
Bu motifle ilgili de rivayetler var. Bunlardan biri, caminin yapılacağı arsanın üzerinde bir lale bahçesi olması ve sahibinin arsasının satılmasını istemeyip terslik çıkarmasıyla ilgili. Arsasını satmayı camide bir lale motifi olmasını şartıyla kabul ettiği için Mimar Sinan'ın lale motifini kasıtlı olarak ters yaptığı, buradaki arsanın evvelden bir lale bahçesi olduğunu, ters olmasını da sahibinin tersliği olarak vurguladığı söyleniyor. Fotoğrafı özellikle iki kez çektim, çünkü ters lalenin illa gölgeli çıktığı da söyleniyor.
Sıva üstü kalem işlerinden sonra Osmanlılarda sıklıkla uygulanmış bir teknik. Uygulama özellikle 16. yüzyıl Mimar Sinan eserlerinde, hünkâr ve müezzin mahfili tavanlarında görülüyor.
Sıva üstü işlere göre daha dayanıklı olan kalem işi tekniğinin hiç restore edilmeden günümüze ulaşan 500 yıllık örnekleri görülüyor. Sebebi ise dış etkenlerden korunan yerlere uygulanması ve yapıldıktan sonra nakışların üstüne inceltilmiş beziryağı veya vernik ile lake adı verilen bir sır tabakası çekilmesi.
*zira: Arşın. Parmak uçlarından dirseğe kadar olan kısma denk düşen uzunluk birimi.
Mimar Sinan'ın depremden sonra dönmüyorsa binanın strüktüründe bozulma olduğu anlaşılsın diye duvara yerleştirdiği dönen mekanizma. 😲
Bilgi Kaynak: Edirne Selimiye Camii