Tam şöyle içim rahatlamış, mutlu ve umutlu bir kıvama gelmişken kaygısız insanlar yüzünden yeniden umutsuzum. Sokağa çıkma ile ilgili yeni düzenlemeler, organize olamama gerçeğimiz ve de halkın olayı anlama biçimi deli ediyor beni!
Maskeyi tamamen çıkarıp atmış o büyük çoğunluk yüzünden vakalarda artış yeniden başladı çünkü. Durumu endişeyle izleyen hocalar sonbaharda yaşanması olası ikinci dalgayı ''yaşanması kesin bir tsunami'' olarak niteliyor artık. Maske + maske + sosyal mesafe bu kadar mı zor da tam tersi yapılıyor? Senenin yarısına geldik, kaydettiğimiz aşamayı Tehlike sona erdi diye algılayanlar sayesinde pik yaptık hale bak!!
Birinci Tsunami mi geliyor?
Yeni Zelanda iki gün önce Covid-19’a yakalanan bütün hastaların iyileştiğini ve aktif vaka kalmadığını bildirdi. Almış olduğu tüm önlemleri kaldırdığını da. Bu demek oluyor ki Yeni Zelanda halkı aşıya, ilaca gerek kalmadan kendi gayretiyle hastalığın kökünü ülkeden kazıdı ve eski normale geçti. Artık ne maskeye gerek var ne sosyal mesafeye. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Biz neden keyif ehli davranıyoruz, bizim bunu yapmamız neden bu kadar zor?
Dün sabah gazetelere bakarken gözüme çarpan bir haber beni benden aldı(!) Yaşını başını almış, konservatuvar mezunu bir tiyatrocumuz akıllara zarar bir uyarıda bulunuyordu: "Bir süredir yoktum, göz yaşı yolu iltihabı oldum. Burundan göz yaşı yoluna bir sürü bakteri gidebiliyor. Çok acayip bir şey, maske hastalığıymış. 'Aman' diyeyim, dikkat edin. Ben aynı maskeyi defalarca kullandım. İtiraf ediyorum." Pes yahu pess! Dışarıdaki virüslü havayı süzen, üzerinde coronavirüs bulunma ihtimali yüksek o maskeyi nasıl oluyor da ''defalarca'' kullanabiliyorsunuz? Ben çantama yedek maske, eldiven, dezenfektan koymadan dışarı çıkmazken, durmadan takıp çıkardığı maskeleri ve sürekli aynı maskeye dokunan virüslü elleriyle millet neler yapıyor? Araç içinde emniyet kemerini takmış gibi gösteren kurnazlardan(!) da farkları yok sanki.
İsmine şarkı yazılmamış çiçekler
Bugünkü fotoğraflarımdaki çiçeklerin ismini yeni öğrendim. Nerden bileyim ki. Üçü de hiçbir şarkıda ya da şiirde geçmiyor. Onu bırakın, çevremde kime sorduysam tıpkı benim gibi çiçekleri iyi biliyor ama isimlerini bilmiyor. Demek ki bunlar da dilbilimcilerin (yoksa botanik bilimcilerin mi desem) isim verirken şakalaşıp kafa buldukları anlara rastlayan çiçeklerden. Öyle ya, siz hiç içinde ''filbahri'' ya da ''ayı gülü'' geçen şiir/ şarkı duydunuz mu? Bakın bu kırmızı çiçeklerin adı Melaleuca Citrina (Callistemon citrinus). Anavatanı Avustralya.
Bizdeki isimleri ise ''şişe fırçası çalısı, şişe fırçası ağacı ya da şişe fırçası çiçeği''. İyi ki şişe temizleme fırçasına benziyormuş yani. Bu yaratıcılığa hayranım! -10 dereceye kadar soğuğa dayanabilen bu bitki bahçe ve park peyzajları için oldukça hoş görüntülü. Budanarak şekil vermeye müsait olduğundan değişik görsel şölenler sunabiliyor.
Çok sevdiğim fakat bir türlü adını öğrenemediğim, bahsi geçtiğinde ''Galatasaraylı çiçek'' diye tarif ettiğim çiçekti kendisi:) Yaprakları mimozanınkine benziyor. İsmi Erythrostemon gilliesii. Güneşi çok seven, günde 6 saatten fazla güneş alması gereken bir çiçek. Yarı gölge yerde yetişse bile çiçeklenmesi zayıf.
Şimdi sıkı durun. Bizdeki adı: ''Paşa bıyığı ya da zampara bıyığı'' Dedim ya, bu yaratıcılığa hayranım. Az bilinen bir adı daha var: ''Cennet çalısı''
Ve yine mevsimin en güzel çiçeklerinden birini sunmakta olan bir ağaç: Catalpa bignonioides
Bizdeki isimleri mi: Sigara Ağacı, Boru Ağacı, Puro Ağacı, Kurtyemez
Bu ağacı at kestanesi ağacı ve çiçekleriyle karıştırıyordum bir zamanlar. Hem ağaç hem renkleriyle andırıyor zaten. Boyu 20 metreye kadar uzayabiliyormuş. İç kısmında 2 sarı çizgi bulunan çiçekleri 15-20 cm ve salkım modeli.
Peki... Bu ağaca neden sigara ağacı ismini koymuşlar acaba? Nedir bu yaratıcılık :))))
Efendim, ağaçta çiçeklerden sonra 40 cm`ye ulaşan uzunlukta, kalın çepherli ve aşağıya doğru sarkan bir kapsül meydana geliyormuş. Onları sigara ya da puroya benzetip de koydular bu ismi, kesin. Ne müthiş bir hayal gücü...
* * * Edit: (Sigara ağacı- yaklaşık 1 ay sonra 17.7.2020)
Maskeyi tamamen çıkarıp atmış o büyük çoğunluk yüzünden vakalarda artış yeniden başladı çünkü. Durumu endişeyle izleyen hocalar sonbaharda yaşanması olası ikinci dalgayı ''yaşanması kesin bir tsunami'' olarak niteliyor artık. Maske + maske + sosyal mesafe bu kadar mı zor da tam tersi yapılıyor? Senenin yarısına geldik, kaydettiğimiz aşamayı Tehlike sona erdi diye algılayanlar sayesinde pik yaptık hale bak!!
Birinci Tsunami mi geliyor?
Yeni Zelanda iki gün önce Covid-19’a yakalanan bütün hastaların iyileştiğini ve aktif vaka kalmadığını bildirdi. Almış olduğu tüm önlemleri kaldırdığını da. Bu demek oluyor ki Yeni Zelanda halkı aşıya, ilaca gerek kalmadan kendi gayretiyle hastalığın kökünü ülkeden kazıdı ve eski normale geçti. Artık ne maskeye gerek var ne sosyal mesafeye. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Biz neden keyif ehli davranıyoruz, bizim bunu yapmamız neden bu kadar zor?
Dün sabah gazetelere bakarken gözüme çarpan bir haber beni benden aldı(!) Yaşını başını almış, konservatuvar mezunu bir tiyatrocumuz akıllara zarar bir uyarıda bulunuyordu: "Bir süredir yoktum, göz yaşı yolu iltihabı oldum. Burundan göz yaşı yoluna bir sürü bakteri gidebiliyor. Çok acayip bir şey, maske hastalığıymış. 'Aman' diyeyim, dikkat edin. Ben aynı maskeyi defalarca kullandım. İtiraf ediyorum." Pes yahu pess! Dışarıdaki virüslü havayı süzen, üzerinde coronavirüs bulunma ihtimali yüksek o maskeyi nasıl oluyor da ''defalarca'' kullanabiliyorsunuz? Ben çantama yedek maske, eldiven, dezenfektan koymadan dışarı çıkmazken, durmadan takıp çıkardığı maskeleri ve sürekli aynı maskeye dokunan virüslü elleriyle millet neler yapıyor? Araç içinde emniyet kemerini takmış gibi gösteren kurnazlardan(!) da farkları yok sanki.
Bugünkü fotoğraflarımdaki çiçeklerin ismini yeni öğrendim. Nerden bileyim ki. Üçü de hiçbir şarkıda ya da şiirde geçmiyor. Onu bırakın, çevremde kime sorduysam tıpkı benim gibi çiçekleri iyi biliyor ama isimlerini bilmiyor. Demek ki bunlar da dilbilimcilerin (yoksa botanik bilimcilerin mi desem) isim verirken şakalaşıp kafa buldukları anlara rastlayan çiçeklerden. Öyle ya, siz hiç içinde ''filbahri'' ya da ''ayı gülü'' geçen şiir/ şarkı duydunuz mu? Bakın bu kırmızı çiçeklerin adı Melaleuca Citrina (Callistemon citrinus). Anavatanı Avustralya.
Bizdeki isimleri mi: Sigara Ağacı, Boru Ağacı, Puro Ağacı, Kurtyemez
Efendim, ağaçta çiçeklerden sonra 40 cm`ye ulaşan uzunlukta, kalın çepherli ve aşağıya doğru sarkan bir kapsül meydana geliyormuş. Onları sigara ya da puroya benzetip de koydular bu ismi, kesin. Ne müthiş bir hayal gücü...
* * *
Olgunlaşmaları için biraz daha vakit var yalnız. Bu halleriyle oldukça ekşidirler.
Görüşmek üzere öyleyse. Kalın sağlıkla...