15/01/2021

Blog Yazmanın Detayları -2

Blog yazmakla ilgili deneyimlenmiş görüşlerimi paylaştığım serinin ikinci bölümüne ancak sıra gelebildi. Hal böyle olunca, aklıma gelen ilk detay; blog yazma sıklığı ya da yazma aralığı.

Blog sözcüğü köken olarak İngilizcede web+blog birleşimi olan weblog'dan türemiş. Tam çevirisi olmasa da ''kişisel günlük'', ''ağ günlüğü'', ''günce'' benzeri anlamlar taşıyor. 

Günlük deyince her gün yazılacak diye bir kural yok tabii. Her hafta, haftada iki kez gibi şartlarınızın elverdiği ölçüde oluşan yazma aralığınıza, okurları alıştırdığınız biçimde devam edin. 

Her gün blog yazısı giren bir blogger bu periyoda devam etmeli. Yazma aralığı ne olursa olsun, olağan dışı bir durum yaşayan bir blog yazarı bir müddet yazamayacağını ya da artık yazmayacağını okurlara bildirmeli. Birdenbire ortadan kaybolup ''meçhule giden bir gemi'' misali yok olursanız, merak içinde bıraktığınız okurların bu tavrı olumlu karşılayacağı pek söylenemez: 
Mola dönemlerinizi haber verin
Pandemi dönemini saymazsak, yazma rutinim onca yıldır haftada - on beş günde 1 kez aralığında seyretti. Sık yazan bir blogger değilim. Özel hayatımı da yazmadığım için her gün yazmak bana göre değildi. Bu dönem daha sık yazıyorum.

Bir önceki yazıdan buraya takip/takipçi konusunu havale etmiştim. Hiç kimseyi takip etmeden binlerce takipçi toplayan blog yazarlarından bahsedecektim ve bileğinin hakkıyla takipçi toplayanları bir kenara ayırmıştım. 
Devamı da şöyle: Bu duruma çok özenip birdenbire tüm takibe aldıklarını takipten çıkarma modası başladı. ''Hiç kimseyi takip etmiyorum; ama takipçi sayıma baksana!'' Ne kadar da havalı değil mi?
Bir taktik olarak 20'li yaşlardaki yeni blog açmış bloggerlar da yaptı bunu. Hatta herkesi bir anda silkeleyip takipçi eklentisini de sitelerinden kaldırdılar ki kimse takipten çıkamasın:)) 
Üçüncü ve son taktik sanırım en inanılmaz olanı. Cinsiyet değiştirip ergen dili kullanan bir genç kız olarak, gördüğü her bloga gece gündüz demeden yorum bırakarak hem sempati hem takipçi toplayanlar.

Blog yazmaya başladığım yıllarda ne takipçi olayı vardı ne de eklentisi. Bilenler bilir. Google-Blogger işbirliğiyle ve GFC (Google Friend Connect) adıyla birkaç yıl sonra kondu takipçi eklentisi. Blog yazarlarının birbirinden ve yazdıklarından haberdar olması, aralarında dostluk duyguları içinde olumlu bağlantılar kurulması amacıyla... Ben de hiç ayrım yapmadan bu bağlamda hareket ediyorum. Bir blogger blogumu keşfedip takibe almışsa blogunu inceleyip kesinlikle ben de onu takibe alıyorum. Tabii yazdığı blogun içeriğinde olumsuz faktörler yoksa. Olumsuz faktörler deyince; daha bir-iki hafta önce hayatımda gördüğüm en olumsuz, en korkunç sayfayla karşılaştım. İçinizden birileri de mutlaka görmüştür o sayfayı. Yorum bırakan arkadaşın bloguna girdiğimde ''HAKKINDA'' yazan kısımda ne vardı bilemezsiniz:(

Yazı uzamaya başladı. Toparlamaya çalışayım. Aslına bakarsanız kaliteli blog demek her zaman takipçisi ve yorumcusu bol olan blog demek değil. Bu bir kıstas değil. Gazeteci Orhan Bursalı'nın 10 yıl önce açtığı blogunu örnek vereyim. Adam ülkenin sayılı gazetecilerinden; ama 177 takipçisi var. Ve yazılarının neredeyse hiçbirinde yorum yok. Sanırım anlatabilmişimdir. 

Bir de kendimden örnek vereyim:
Bundan 10 yıl önce yani 2011'de, takipçi sayım bugünkünün üçte biri bile değilken, gazeteler Şafak Pavey'in milletvekili olmak için aday gösterileceğinden bahsediyordu. Sayın Pavey'in hayat hikâyesini biliyordum. Her zamanki gibi, sağlam kaynaklar vasıtasıyla araştırma yaparak ''Şafak Pavey'in Öyküsü'' başlıklı bir yazı hazırlayıp yayına verdim. 
Bilin bakalım o yazı itibarıyla neler yaşandı? 
Bunu blogda ilk kez açıklıyorum. Blog sayacım o güne kadar ve o günden sonra asla görmediğim biçimde çılgın gibi çalışmaya başladı. Dakikada 200-1000 kişi arası giriş oluyordu. Nereden mi? Sayın Pavey'in Facebook sayfasında ilk paylaşım olarak yer verdiği o yazıdan. Ömrüm oldukça unutamayacağım anıların başında gelir.

 
Sayfanın linki: https://www.facebook.com/SafakPavey/posts/225256667490563 

*   *   * 

17 yorum:

  1. Ben bir blog yazısında yorumları önemsiyorum açıkçası... Çünkü network oluşturmak için önemli küçük detaylar gibi geliyor bana. Hem de, ''bak ben yazını okudum senin yanındayım'' ifadesi katabilir insana. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önemsenmez olur mu hiç? Yorumlarla çok daha değerli hale gelir yazı. Yazarın bile hiç aklına gelmeyen detaylar ortaya çıkar. Yorumcular birbirinden faydalanır. Hatta bazı yorumlar yazıyı solda sıfır bırakır...
      Size hak veriyorum tabii. Ben de zaten yorum olayı önemsizdir falan demedim. Bir kıstas değildir, dedim. Yalnız ''Bak ben senin yazını okudum'' yerine konuyla ilgili bir-iki kelam edilse daha iyi değil mi?

      Sil
  2. Meçhule giden bir gemi :) Çok iyi ya. Hakkımda da ne yazmış o blog? Vayy kişinin kendisi paylaştı demek yazını. Büyük mutluluk olsa gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yahya Kemal-Sessiz Gemi ''Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan'' :)
      Geçen haftalarda tüm blogları dolaşan biri. Hakkımda'ya bir şey yazmamış. Raporunun fotoğrafını koymuş. Kafa raporu.
      Evet, yazıya nereden girildiğinden sayaç sayesinde haberim olmuştu. Facebook'unu açtığı gün paylaşmış hem de. Çok büyük mutluluk elbette.

      Sil
  3. Ne güzel bir anı olmuş. Demek ki paylaşacak kadar doğru ve güzel bulmuş. Tebrik etmek isterim. :)
    Takipçi sayıma takılmadım hiç. Okuyacak blog lazımdı bana. Hatta bu dönem bloglar öyle az yazı paylaşıyor ki takip etme rekorumu kırdım nerdeyse. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Unutulmaz bir anı tabii. Benim bunu 10 yıl sonra paylaşma nedenime gelince; takipçi ve yorumcu sayısına takılmamak gerektiği. Yazmaya odaklanmak, emek vermek başka güzelliklere de kapı açıyor üstelik.
      Az yazı paylaşma nedeni pandemi olabiliyor bazılarında. Oysa yazmanın iyileştirici etkisi var. Kişiye göre değişiyor etkisi. Ben de kırdım kendi rekorumu:)

      Sil
  4. Takipçi edinme taktiklerinin ikisini biliyordum da üçüncüsü inanılmaz bir akıl ürünü:)
    Düşünmemiştim hiç böyle bir şey. Ben de genelde yeni blogları, uygunsa , izleyeceksem takip ederim. Takipçi sayısının artması hoş oluyor tabi. Yorumlara mutlaka dönmeye çalışırım. Bana hiç yorum yapmasa da sevdiğim bir blog ise yorum yapmaktan kaçınmam.
    Çok faydalı bir yazı dizisi. Şafak Pavey anısı çok değerli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üçüncüsü felaket:) Eski blogger olmanın faydaları. Aslında tek kişi bu. Eşi benzeri olmayan inanılmaz bir projede başarılı bir şekilde ilerliyor kendisi. Halkımızın iyi niyetine hayranım bu arada:)
      Yorum ve takip konusunda ben de sizin gibi düşünüyorum. Bir de kıstasım var. Yazdığım yorum ağaç gibi kalmışsa bir daha uğramam o bloga. Bir de üst üste en fazla 3 kez yorum bırakırım. Vakti olmayan, zaten hiçbir blogu ziyaret edemeyenler için bu kurallarım geçerli değildir.
      Çok teşekkür ederim. Değerli anılarınız çok olsun sizin de. Sevgiler.

      Sil
  5. Keyifle okudum yazı serisini. Devamı gelecek mi?

    Kimsenin takipten çıkmaması için "Takipçiler" eklentisini kaldırmak kurnazlığı mutlaka tutacak diye bir kural yok. Çünkü "Okuma Listesi"nden de takip bitirilebiliyor. Hatta "İzle" düğmesi olmayan bloglar (blogger dışındakiler de dahil) okuma listesine eklenebiliyor. Twitter'da bu hile çok yapılmakta. Demek ki buraya da sıçramış. Yazınızı beğendim gerçekten. Yılların birikimi ve tecrübesi hissediliyor. Tabiî yorum yapanlar da okuyucuya (daha doğrusu blog sahiplerine diyeyim) bilgi veriyor. Dikkate değer... Kaleminize kuvvet...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Devamı için son bir yazı daha olabilir ama hemen değil. Birkaç yazı sonra olsun.

      Anlattığınız detayların hepsini biliyorum. Takiple ilgili o kurnazlığı farkettiğim gün hemen bir yazı girip ''Okuma Listesi''nden takipten çıkılabileceği ile ilgili duyuru yaptım zaten. Mayıs ayı yazıları arasında yerini aldı. Evet, Twitter'dan öğrenmişler sanırım. Oradan sıçramış. Fenomen olmak isteyenlere özenmişler. İyi ama onlar bu hatayı en az 50 K takipçi toplayınca yapıyorlar, sen kimsin. Kimliğinin ortaya çıkmasından çekindiği için yaptığını söyleyen var. Boy boy fotoğraflarını da koyma o zaman. Tek tek gezip takibe almadan yapsaydın çok istiyorsan.
      Ziyaretiniz için çok teşekkürler. Bir nebze olsun yararlı olabildiysem ne mutlu bana. Selamlar...

      Sil
  6. Adsız17/1/21

    Sosyal medyanın patron olduğu şu zamanlarda bir çılgınlık yapıp blog açtım. Bana göre en doğal ve samimi yerdeyim. Takipçi derdim yok. Ama bir iki yorum geldiğinde çok mutlu oluyorum. Düşe kalka yazdığım şeylerin biraz da olsa önemsenmesi beni mutlu ediyor. Bütün bunlara rağmen ilk önce kendim için yazıyorum. İhtiyaç duyuyorum. Beceriksizce ilerlediğim bu yolda mutluyum. Burda yolumun kesiştiği herkese yorum yazmaya çalışıyorum. Burayı seviyorum:) Şu takipçi edinme taktikleri her de var. Özellikle Twitter'da çok başıma gelmişti. Ben kuzu onlar kurt :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çılgınlık yapmak değil, çok iyi yapmışsınız. Blog yazmanın iyi hissettirdiği kesin. O nedenle öncelikle kendimiz için yazmaktayız. Bunu zaman geçtikçe daha iyi anlarsınız. Yazılarınız gayet iyi. Beceriksizlikle hiç ilgisi yok, emin olun. Bu tür duyguları yeni olduğunuz için hissediyorsunuz. Yolunuzda içinizden geldiği gibi, rahatça ilerleyin. Canınız ne yazmak istiyorsa yazın.
      Takipçi edinmek için çeşit çeşit yöntem ve taktik kullanan varken siz neden en doğal hakkınız olan Blogger'ın takipçi eklentisini kullanmıyorsunuz? Bence hemen aktive etmelisiniz.

      Sil
  7. Takipçi takıntısını anlayamıyorum. Anlayamadığım bir şey daha var ki o da insanları zorla blogunu okumaya, ziyaret etmeye davet etmek. Tamam okunmak istemek kabul edilebilir bir istek anlıyorum ama bunun için blog blog gezip bana da beklerim, son yazımı okudun mu ya da işte bak şu konuda yazdım tarzda yorum bırakmak bana garip geliyor. Blog blog gez, okuduğun yazılara yazıyla ilgili gerçek bir yorum bırak, o blogun sahibi zaten sana cevap verdikten sonra bakar kimmişsin, ne yazıyormuşsun. Severse takibe alır. Bence takip işinin mantığı bu. Kimse kimseyi zorla takip etmemeli. Beğendiği blogları olur, arada yorum bırakır, bırakmaz, takibe alır ya da almaz. Kişinin kendi tercihi. Sürekli bana da beklerim, benim bloguma bak, takibe aldım, siz de beni takibe alın gibi cümleler bana çok itici geliyor. O bloga bakacağım varsa da bakmak istemiyorum, baksam bile kafamda bir ön yargı ile baktığım için takibe alamıyorum çoğunlukla. Yani ters tepiyor bu taktikler bende.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok ama çok haklısınız. Yazdığınız her birkelimeye katılıyorum. Bazıları var ki sessizce takibe alıp gidiyor. Eskiden takipçi eklentisi tıklandığında eklenen kişinin ilk sırada kendi blogu görünüyordu. Şimdi çoğu kişinin hiçbir şeyi görünmüyor. Kim olduklarını bulmakta zorlanıyor insan. O nedenle, kişi ziyaret ettiği blogtaki son yazının altına "konuyla ilgili" kısa bir yorum bıraksa o kadar iyi olacak ki. O yorumdan doğru profiline ve varsa bloguna gidilecek. Diğer yöntem çok zorlayıcı. Sahi, yorum bırakan kişinin takibe aldığını söylemesine, bloguna davet etmesine ne gerek var acaba?
      Dediğiniz gibi kukiriku diye tüm bloglara sürekli son yazısını yazdığını söyleyen bir acayip var ki görmemek ne mümkün? Evlerden ırak!

      Sil
  8. Takipçi sayısından çok yaptığımız yorum paylaşımlarını çok önemsiyorum. O yorumlar önemli benim için, çok eskiden beri yıllardır yazan arkadaşlarım var, olayın doğal seyri önemli, sevdiysem kendime veya fikirlerime yakın bulduysam asla bırakmam okurum yazarım ama diğerini algülüm-vergülüm olan bilmiyorum mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyorum bazen nadiren ayıp olmasın diye gidip yazdığım yerlerde oluyor bilmiyorum öyle yapmam gerekiyormuş gibi geliyor, komik ama :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben hiç hatırlamıyorum ki bir blog yazısının altına konu dışı bir iki kelime karalayıp gideyim. Vaki değil. Gerek kendi blogumda gerek bir başka blogda yazıya katkı sağlayan adam gibi yazılmış yorumlardan öğrendiğim o kadar çok şey var ki. Yorum yazmak bunun için önemli. Fakat bir üstte yazdığım yorumda bahsettiğim bir acayip bir virüs var. Tüm bloglara habis bir ur gibi sirayet etmiş. Erkekti bir zamanlar:)

      Sil
  9. Elimden geldiğince açıklamaya çalıştım. Teşekkür ederim sevgili Ause.
    Üçüncü olan tahammül sınırlarını aştı. Psikolog takibinde aynı zamanda. Tez konusu da olabilir:)
    Demek ki neymiş? Yorum gelmiyor diye üzülünmeyecekmiş. Yalnızca yazmaya odaklanırsa insan, aklına gelmeyecek güzellikler yaşayabiliyor. Takip ettiğim arkadaşlardan biri yemek bloggerı idi. Ona hep söylediğim şey gerçek oldu. Bir gazetede köşe yazarlığına başlamıştı. Daha pek çok örnek var ki onları da üçüncü ve son bölüme saklayayım. Ziyaretin için tekrar teşekkür ederim. Sevgiyle...

    YanıtlaSil