İlk sıraya yerleşecek naçizane görüş ya da önerilerim neler olabilir, bloga bakılınca anlaşılıyor bence. Aslında tam üç hafta önce bloglardan birinde bu konuyla ilgili bir ara blogumda yazacağımı söylemiştim.
Öyle uzun ve sıkıcı bir yazı olsun istemiyorum. O nedenle; kısa ve net, anlaşılır türden birkaç yazıdan oluşsun. Blog yazmakla ilgili bir mini seri başlatmış olayım böylece...
Bloggerlar olarak bizler, blog yazarak paylaşan ve olağanüstü duygular yaşayan kişileriz. Çevrimiçi (İng. online) yazmaktayız ki ''Bilgisayar sisteminde sunucuya bağlı ve çalışır durumda olma hali'' bu. Yazdığımız kelimelerin, yayınladığımız bir görselin dünyanın herhangi bir yerinde anında görülebilirlik kazanması, görüşlerimizin o an okunup yorumlanabilir nitelikte oluşu paha biçilemez detaylar. Her biri son derece heyecan verici. Psikologların önerdiği müthiş rahatlatıcı bir uğraş özelliği de taşıyor. ''Blog Yazma'' adıyla bazı üniversitelerde ders olarak okutuluyor aynı zamanda. O konuya başka bir yazıda değineceğim.
Öncelikle; hepimizin blog dünyasında birer nokta olduğunu söylemek istiyorum. Neden mi? Bundan sekiz yıl önce ''Türkiye’nin dört bir yanından kaliteli içerik üreten blog ve web sitesini bir araya getiren'' bir dijital yayıncılık ağına üye olan blog sayısı ne kadardı biliyor musunuz? Tam 22 bin blog üyeydi o ağa. Üye olmayanlar da eklenseydi toplamda kaç blog olurdu varın siz düşünün. Emin olacağımız bir şey varsa; bugün blog yazanların sayısı en az 50 bine ulaşmıştır. Öncelikli önerim; siz, siz olun, kimseyi bu çaptaki bir dünyanın başına kral, kraliçe olarak getirmeyin. Ha, kendi kral /kraliçeniz ilan edersiniz o ayrı...
Bildiğimiz, gördüğümüz, sürekli okuduğumuz blog sayısı taş çatlasın 1000'i geçmez. Hayır hayır, 100'ü geçmez. Bu noktada şöyle bir soru gelebilir: Peki ama bazı blogların takipçileri 3000 kişinin üzerinde. Bu nasıl oluyor? Evet bazı blogları gerçek anlamda binlerce kişi takip ediyor. Fakat şişme sayı oluşturan blogger sayısı daha fazla. Şöyle ki; kişi blog açtığında ilk iş olarak takip işine el atıyor. Önüne hangi blog gelmişse istisnasız takibe alıyor. Takip ettiği blog sayısını hiç abartısız 10 bine kadar çıkaran var (Sağlaması yapılabilir). Ee, tabii ki onca takibin geri dönüşü en az birkaç bin kişi oluyor. Olay bu. İşin ilginç yanı bazı şirketlerin takipçi sayısına aldanıp bu bloglara reklam teklifi vermesi:) Bazıları da bileğinin hakkı, klavyesinin gücü, alnının teriyle binlerce takipçi topluyor. Hem de kendisi kimseyi takip etmeden yapıyor bunu. Bu özellikteki bloggerlar ikiye ayrılıyor. Bir ara bu konunun detaylarına değineceğim:)
Farkında mısınız bilmiyorum; makale özelliği taşıyan yazılarımızın linkleri zaman zaman gazete ve dergilerde, hatta tezlerde kaynak olarak gösteriliyor.
O nedenle; blog yazarken şu iki madde öncelik taşımalı:
1- Yazım kurallarına uygun, anlaşılır bir Türkçe kullanmak,
2- Yorumların konuya katkı sağlayan türde ve düzgün bir dille yazılmış olmasına dikkat etmek.
Bir sonraki bölümde buluşmak üzere...