Kayısı deyince bir ES vermeli. Meyvelerden en sevdiğim kayısıdır benim. Reçellerden de. ''İflah olmaz bir kayısı hastasıyım'' desem daha doğru olacak. Çocukluğumdan beri anılarımda da hep yerini almıştır. Merak edenler için bir tanesi ŞURADA örneğin.
Dolayısıyla, bayram öncesi Migros'ta satılan Iğdır kayısılarına da kayıtsız kalamayıp kilo kilo almam yetmedi. Reçelini yapmam da sırf bu yüzden. Şekerle aram iyi değil. Ancak, kayısı reçeli olsun da kavanozda öylece dursun, o bile yeter:) Çekirdek içleri de dahil edilmiş, yoğun kıvamda, mis kokulu, nefis...
O nedenle; blogunda bu aralar askerlik anılarını anlatmakta olan değerli arkadaşımız, usta kalem buraneros'tan özenmiş olmalıyım, ben de ilkokul yıllarıma inip bir anımı anlatmak istiyorum bugün.
Efendim, Sevgi yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmeyen, beş yıl aynı sırayı paylaştığım, teneffüslerde bile hiç ayrılmayıp kol kola gezdiğim, sözün özü; en sevdiğim, en samimi sınıf arkadaşım. Annelerimiz de tanışıyor, ama evlerimiz çok yakın değil. Bu arada Sevgi'nin adı Ayşe Karaman diye geçiyor. Göbek adı mı Sevgi idi, neden öyleydi tam bilemiyorum. Eğer bir gün nette adını aratır da bu yazıya ulaşırsan ben buradayım Sevgi:)
Okuduğumuz ilkokula bir-iki dakika mesafede, çok yakın bir çıkmaz sokak vardı. Sokağın içinde ise her birinin küçücük birer bahçesi olan beş-altı adet eski model, ''yıkık dökük'' diyebileceğimiz küçük, müstakil, ahşap evler sıralıydı. Bu evlerden birinde Sevgi'nin anneannesi tek başına yaşamaktaydı. Hemen karşı sıradaki evlerden birinde ise ne ilginçtir ki dedesi (babasının babası) tek başına yaşıyordu.
Sevgi'yle bazı teneffüslerde ya anneannesine ya dedesine gitmeyi adet edinmiştik. Giderdik ve onlarla konuşmaktan, bulundukları mekânlarda 5-10 dakika geçirip sınıfa dönmekten çok mutlu olurduk. Hatta bir gün dedesinin oturma odasının penceresinin önünde öylece oturup kaldığını, bize neden hiç bakmadığını merak edip yanına iyice yaklaştığımızda artık yaşamadığını o ziyaretimizde, ilk biz öğrenmiştik.
Günlerden bir gün yine bir teneffüs vakti ve biz yine Sevgi'nin anneannesinin tek göz odalı evindeyiz. Anneanne evde yok ama bahçe kapısını, evin kapısını isteyen herkes girip açabiliyor bakar mısınız? Burada bir ürperdim şimdi. Ne zamanlarmış ama. Şimdi olsa nerde böyle rahatlık? Sonra, bizim ne işimiz var o kimse olmayan evde? Hadi kötü niyetli birileri takip etseydi?
Sevgi, anneannesinin tel dolabının önünde durup ''Ben acıktım. Hadi şuradan bir şeyler yiyelim,'' dedi. Sıkı bir kahvaltı yapmadan ömrümde okula gitmedim. O nedenle ''Ben hiç acıkmadım ki. Hadi sen çabucak ye de gidelim,'' dedim.
Oyy, bir de baktım ki Sevgi tel dolabından kayısı reçeli de çıkarıyor. Ve tok olduğunu unutan pisboğazlı Zeugma'nın gözleri parlıyor:) Sırf kayısı reçeli gördüm diye oturup kocaman bir dilim de ben yedim iyi mi? Utanmasam tabakta ne var ne yok, hepsini silip süpürecektim.
Hey gidi günler hey...
Ah çocukluğum. Ah, ta o zamandan beridir var olan kayısı sevdam.
Öyle böyle değil...
Eskiden her yerde böyle değil miydi.. Kapılar açık, çocuklar sokaklarda.. Böyle anıları okuyunca insanın aklına geliyor ve ne günlerdi, ne kadar cesurmuşuz diyorum ama bizim cesaretimizden değil, insanların daha ahlaklı olmasındanmış sanırım:( Bu arada kayısı reçeline bende bayılırım:) Kaleminize sağlık, güzel bir anı:)
YanıtlaSilEvet, her yerde böyleydi. Okuldan geldiğimizde annemiz gezmeye gitmişse anahtarla falan işimiz olmadan kapı kolunu çevirir ve içeriye girerdik. O yüzden sizin de söylediğiniz gibi bu durumun cesaretle ilgisi yoktu. Çünkü herkesin yaptığı buydu. Gelenek böyleydi.
SilKayısı reçeli gibisi yok değil mi? İkinci sırada da çilek reçeli vardır bende. Ziyaretinize çok teşekkürler:)
Selam elinize sağlık. Çilek, vişne reçeli yaptım. Aklım kayısı teçelinde tam olarak daha kayısı yemedim. Ama aklı da alıp yapacağım. Severim. Farklı bir tadı oluyor. Sevgiler.
YanıtlaSilSelam, teşekkürler. Çilek reçeli de nefis olur. Vişneden çocukluğumdan beri bıkkınım. Severek yediğimi hiç hatırlamıyorum ve bu yüzden kendime çok kızgınım. Kayısılar sizin oralarda tam olgunlaşmamış olabilir. Bizim bir komşumuz dağılmasın diye kayısıların çekirdeklerini çıkarıp 1 gün güneşte bekletirdi. Bir kere ben de denedim. Sahiden işe yarıyor. Size kolay gelsin ve şimdiden afiyet olsun o halde. Sevgiler.
SilÇok teşekkür ederim Sevgili Zeugma, ama gerçek ustaların kol gezdiği yazın dünyasında onlar kim ben kim:) Fakat başarılı reçeli gözünden tanırım. Fotoğraf konuşuyor zira, gözlerse, parlıyor.:) Anı içindeki farklı isim meselesi bana tanıdığım ve hikâyesini bildiğim birini hatırlattı. Bazı ailelerde "sözü dinlenmesi gereken büyükler" bir ad koyuyorlar, kulağa üflenen o oluyor ve nüfusta da o ad kaydediliyor. Ama ebeveynlerin istediği ve daha benimsenen ad resmiyette olmasa da hayat içinde kullanılan ve bilinen ad oluyor. Belki böyle bir durumdur, arkadaşınızınki de.
YanıtlaSilSevgili buraneros, dikkatinizi çekerim ki bu tespit 14 yıldır blog dünyasında aktif olan biri tarafından yapılıyor. Yazın dünyasında gerçek ustalar kol geziyor elbette. Ancak, blog dünyasında edebi bir dille yazan gerçek ustalar yani ''usta kalemler'' sayılı. Bunlardan biri de sizsiniz. Son sözüm budur:)
SilFotoğraf sizin gibi damak tadı güçlü bir gurme tarafından beğenildiyse tamamdır. Bakın ben itiraz ediyor muyum? :) Yalnız çekirdek modası çıkarmasam iyiymiş. 5-6 tane katmıştım, hepsi birden yukarı akın ediyor. Bir süre önce ünlü bir reçel firmasının sahibiyle söyleşi yapmışlardı. Bakır kazan ve meyvenin çekirdeği olmazsa olmazlarıymış. Arkadaşımın adı konusunda haklı olma yüzdeniz çok yüksek. Teşekkür ederim...
ne yaptın ama yaa:)
YanıtlaSilcanım çekti. ben biraz sonralarına yetiştim tabi bu zamanların ama doksanların başında da çocuk olmak güzeldi:)
Come to the fore...
Silİyi insan lafının üstüne gelirmiş:) Ben de en son blog dünyasının edebi bir dille yazan gerçek ustalarından bahsediyordum. Elbette ki "Parçalanmış Gülüşler" ve "İçimde Ölen Biri Var" kitaplarının yazarı Tolga Yazıcı da onlardan biri. Hoş geldiiin:)
Ne yaptım? Ben değil o suçlu hakim bey. Kendisi anılarımla haşır neşirdir sürekli:) Ayrıca annen daha güzelini yapar sana eminim. En güzel çocukluk ünlü 80'lerde sanırım. 30'lu yaşların başındakiler de bilir az biraz;)
Ah ne güzel bahsetmişsiniz. Kayısı pek sevdiğim bir meyve değildir reçel de sevmem ama öyle bir anlattınız ki görselde de çok güzel duruyor. 😄☺
YanıtlaSilAnneannenin evinin açık olması, giren çıkan kişilerin olması bu dönemde söz konusu bile değilken o dönemi düşünüp samimiyeti ve sıcaklığı hissediyoruz şimdilerde... Ne güzel. 😊
İşin gerçeği, kayısının reçelinde çok kaynamaktan dolayı fazla besin değeri kalmıyordur. Sadece damak tadına hitap eden bir çeşni. Şeker bombardımanı. Çok fazla reçel yapıp çok fazla yememeli, hatta hiç yememeli. Ancak,taze kayısının besin değeri çok yüksek ve vücut için onarıcı etkisi var. Bence yemeye çalış sevgili Yağmur:)
SilBahsettiğim dönem çok eskilerde kaldı. Nerde şimdi o günler? Daha bugün üniversiteli bir genç kız güvenip derdini anlattığı biri tarafından tecavüze uğrayıp 5 parçaya bölündü :(
Galiba seninle damak zevklerimiz aynı Ausecim, sevgili şefim. Sen de yapmışsındır bence daha güzelini. Geçenlerde "Tepside Cevizli Sucuk" yorumlarında konuşmuştuk hatta. Bu yıl için şeftali pestili yapacaktık mutlaka:)
YanıtlaSilO dediğin köylerde olabiliyor tabii ama her köyde değil. Benim için de ürkütücüdür. Bir ara çok hırsızlık olayı olmuştu. Bizde kapıların çifter kilidi vardır ve evde yokken, hatta bazen evde tek iken bile kilitlenir.
Beğeni için teşekkürler. Sevgiler Ausecim.☺🌹