01/09/2021

1 Eylül, Sonbahar ve Barış

Bugün takvimlere göre ''1 Eylül sonbaharın başlangıç tarihi''. 
Sonbahar en sevdiğim mevsimdir, eylül ise en sevdiğim ay.

Eğer olması gereken gerçekleşir, bunaltıcı sıcaklar yavaş yavaş serin havayla yer değiştirme döngüsüne girerse doğanın seyrine doyum olmayan muhteşem güzellikleri bizi bekler! 

''Eğer'' diyorum, çünkü ağustosun ilk haftası gündeme düşen, iklim krizinin daha önce görülmemiş düzeyde kötüleştiğine dair kırmızı kodlu rapor var hep aklımda. 

İşler yolunda giderse, binbir çeşit yeşilin kızıla, kızıldan turuncuya, kahve tonları ile sarıya ve nihayet sepyaya uzanacak o muhteşem döngünün ilk izlerini sürmeye başlamalı hemen. Doğayla sık sık buluşup, her bir köşesinden haberdar olmalı, hatta ağaçlarla falan kucaklaşmalı. Ruhsal ve bedensel sağlığımız hiç bu kadar önemli olmamıştı çünkü.


Bugün TV kanallarından birinde bir profun sağlıkla ilgili önerilerine kulak verdim biraz. Bir sonbahar meyvesi olan siyah üzümle ilgili önemli bir bilgi verdi. Kendisi 15 yıl kadar rahmetli Cumhurbaşkanımız Demirel'in özel doktorluğunu yapmış. Unutulmaz türden, etkileyici bir anısını anlattı onunla ilgili. 

Bir gün demiş ki sayın Süleyman Demirel'e: 
''Seçtiğiniz meyveler çoğunlukla siyah üzüm, nar ya da incir. Bunların sağlıklı birer meyve olduğunu nasıl anladınız?” 
Rahmetli Demirel'in verdiği cevap çok şaşırtıcı:
“Sevgili doktorum, sen hiç kralların, imparatorların taçlarına kabak ya da salatalık koyduklarını, ülkelerinin bayrak ya da amblemlerinde domates, biber, patlıcan bulunduğunu gördün mü? Ya üzüm, ya nar ya da incir vardır. Zeytin dalını da barış ve sağlık sembolü olarak  kullanmışlardır. Sağlığın nerede olduğunu arıyorsan, gelenekleri incelemeyi sakın unutma.'' 

Antrparantez belirteyim; yukarıda, sol taraftaki üzümler benim yaz sıcaklarındaki en büyük destekçimdir. Bir kase üzümü buzlukta 3 saat kadar tutuyor, enfes bir meyveli dondurma ve serinletici olarak kullanıyorum. Denediğinizde siz de memnun kalacaksınız, kesin:)

Nerde kalmıştık? Konuk profesör, üstüne basa basa siyah üzümde resveratrol adında, sağlığımızı, özellikle de damar gençliğimizi güçlü kılan çok önemli ve doğal bir antioksidan bulunduğundan söz etti. İyi kolesterol HDL’yi artıran, kötü kolesterol LDL’nin vereceği zararlardan damarlarımızı koruyan resveratrol, Harvard’lı ünlü genetikçi/gerontolog Dr. David Sinclair tarafından insanoğlunun yıllardır hayalini kurduğu gençlik iksirlerinden biri olarak işaret ediliyormuş.

Bakın Sinclair burada resveratrolun yaraların çabuk onarılması ve yaşlanma konusundaki mucizevi etkisine değiniyor.

Resveratrol nerede peki? 
En yoğun bulunduğu yer siyah üzümün kabuk ve çekirdekleriymiş. Salkımının sapında, hatta asma yaprağında da resveratrol mevcutmuş. O kadar etkilendim ki. Bence tam da mevsimi gelmişken üzümü çekirdekleriyle birlikte, çıtır çıtır ve bol bol yemeliyiz. İncir ise tıpta ''doğal eczane'' diye nitelenen bir meyve zaten. Tezgâhlarda yerini almış bu meyveleri es geçmeyelim lütfen.

*   *   *

Bugün ''1 Eylül Barış Günü'' aynı zamanda. Fakat yalnızca ülkemiz ve yavru vatan KKTC için geçerli. 
Bu tarih özünde Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesiyle başlayan II. Dünya Savaşı'nın başlangıç tarihi olmasına rağmen ''Barış günü'' olarak kabul etmemiz ne yaman çelişki! 
Oysa ''Dünya Barış Günü'' dünyanın diğer ülkeleri tarafından 21 Eylül'de kutlanıyor(!) ve bu yüzden iki tarih sürekli karıştırılıyor. Neyse yahu. Başka derdimiz mi kalmadı? Dünyada barış denen bir şey kaldı mı zaten? 

 1 Eylül geldiğinde hep Zweig gelir aklıma. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nı gören, 1942'de sürgünde olduğu Brezilya'da ''Artık güneşin doğmasını bekleyecek gücüm kalmadı,'' diyerek ''kendisinin barışı bekleyemediğini'', ama geride kalanların ''beklemesi'' gerektiğini söyledikten sonra eşiyle birlikte intihar eden Stefan Zweig. Ve ruhum büzüşür adeta:( 

Kapitalizm var olduğu sürece iyiye giden hiçbir şey yok ne yazık ki ve dünyamız adeta bir can çekişme sürecine girdi. Umarım bu da bitmek üzere olan bir döngüdür ve toparlamaya başlarız.