2021/09/04

Kampüsteki İlk Selfie Maceram

Tehlikeli yerlerde selfie çekerken ölenlerden kaynaklı olsa gerek, bu ara gazetelerde ''Selfitis'' başlıklı pek çok haber yayınlanıyor. Hatta bugün öğle üzeri Prof. Dr. Arif Verimli ile konu hakkında uzunca bir söyleşi yapıldı. 

Çağımızın hastalıkları arasında adı geçen, diğer adıyla ''Selfie hastalığı'' olarak bilinen ve ''Selfie çekip atma bağımlılığı'' olarak nitelendirilen selfitis, adından hemen anlaşılacağı üzere kendi fotoğrafını çekip sosyal medya üzerinden yayınlama eylemi. Arada bir yapıldığında zararı yok görünüyor. Fakat kategorize edildiğinde çıkan sonuçlar hayli vahim.

Bu konu gündemdeyken aklıma epeydir unutmuş olduğum bir anım geldi. Biraz komikçe bir anı. Biraz değil aslında, epeyce komik bir anı. Detayları hatırladığımda kahkaha atmadığım görülmemiştir:) 
Hemen başlıyorum anlatmaya...
Bundan 10 yıl kadar önce, Ankara seyahatlerimden birindeyim. O zamanlar mobil olmayan, avucumun içinde kaybolacak kadar küçük bir cep telefonum var. Çok memnunum kendisinden. Telefon etme ve mesaj atma özelliği var ya, yetiyor da artıyor bana. Evde internetim var nasıl olsa. Fotoğraf ve video da çekiyor ama pek kaliteli çıkmıyor. Hiç sorun etmiyorum. Çünkü fotoğraf makinem de var...


Neyse efendim, başkente geldik diye geziyor, alışverişler yapıyoruz bu arada. Derken, bir vesileyle aklım çelindi ve o gün orada ilk mobil telefonumu satın aldım. Elimdeki telefondan bloguma girmek öyle hoşuma gitti ki.

Çok uzatmadan toparlayayım gerisini. Ertesi gün ODTÜ'yü gezmeye gittik. Önce bir yemek yedik orada. Kebap 1956 var ki hiç abartısız söylüyorum; öylesini Gaziantep de bile bulmak zor. Daha sonra bölümleri dolaştık, Devrim Stadyumu'na girdik. Ormanlık alanda çamların altındaki banklarda oturduk. Ben bu arada fotoğraf çekiyorum tabii. Birden yeni telefonumla fotoğraf çekmek geldi aklıma. Baktım gayet güzel çekiyor.

Bizimkiler önde, ben her zamanki gibi arkada kalmış vaziyette fotoğraf çeke çeke gelirken, tam Rektörlük binasının önünde ekrana bir baktım kendim görünüyorum. ''Off ya!'' dedim. ''Kendimi çekip de ne yapacağım şimdi?'' Nereye bastıysam değişmiyor görüntü. Olduğum yerde durup elimdeki telefonla adeta kavga ederken Rektörlük önündeki güvenlik görevlilerinden biri koşa koşa yanıma geldi: 
''Hanımefendi ne oldu? Sorun nedir?'' diye sordu gayet kibar biçimde. ''Ya, ne güzel fotoğraf çeke çeke geliyordum. Ekran bozuldu,'' dedim ve ekranı gösterdim. ''Bir dakika,'' deyip telefonu elimden aldı. Orasına baktı, burasına bastı derken sorunu o da çözemedi. Kaldı öyle telefon ve fotoğraf çekmek yalan oldu. 

Teşekkür edip aldım elinden telefonu. Bizimkiler de epeyce uzakta, oldukları yerde durmuş, merak içinde bakıyorlar olan bitene. Hızlı adımlarla yanlarına vardım. Olanları anlattım hemen. Telefona bir de onlar bakmak istediler. Bir de ne görelim? Güvenlik görevlisiyle birlikte çekilmiş ve sıraya dizilmiş 5-6 selfie huzurlarımızda. Surat ifadelerimizi bir görseniz yerlere yatarsınız:)))

Telefon bendeyken adamcağız endişe içinde sorunu anlamaya çalışıyor. Telefon ondayken de benim surat aynısı:)) Yuh artık, dedim. Bir konuda cahil olmak kötü şey, biliyordum da, bir o kadar da komik olunabiliyor.

*   *   *