Van Gogh Vazoda On İki Ayçiçeği adlı eserinde ayçiçeklerinin farklı gelişim evrelerini çizmiştir hani. Vazonun sağ alt kısmında yeşil ve küçük bir ayçiçeği sarkarken yukarılara doğru sarı yapraklı erişkinler, kurumaya yüz tutanlar ve tohuma kaçmış türde kahverengimsi büyük başlı ayçiçeklerini betimlemiştir aynı vazoda.
Böylece farklı renk ve görünümdeki çiçeklerle ahenk kazanmış olan resim, aynı zamanda insan yaşamındaki farklı evreleri; çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık dönemlerinin varlığını göstermektedir.
Bir sabah Clytie bu kuralı ihlal etti. Çünkü o, başında güneş ışınlarıyla çevrelenmiş bir hale bulunan Güneş tanrısı Helios'a (Roma mitolojisindeki adıyla Apollon) âşık olmuştu. Şafak tanrıçası Eos (Roma mitolojisindeki adı ile Aurora) ile Ay tanrıçası Selena’nın kardeşi olan Helios güneşin ta kendisiydi. Betimlemelere göre, oldukça yakışıklı olan Apollon, ateş saçan ve dört hızlı atın çektiği arabasıyla her sabah şafaktan sonra Kolkhis diyarından yola çıkarak gökteki yörüngesine girerdi. Akşam olacağı zaman da Okeanos ırmağına dalarak gökyüzünden çekilirdi.
Ben de temmuz ayında çektiğim genç ayçiçeği fotoğrafıyla başlamış oldum.
Bakın burası çok önemli:)
Şöyle ki; bizler ayçiçeklerinin sabahtan başlayıp batıncaya kadar güneşi takip ettiğini, gün boyunca yüzlerini hep güneşe döndüğünü zannederken durum hiç de öyle değilmiş. Nitekim hemen alttaki resimlere bakacak olursanız ayçiçeklerinin her biri bir tarafa bakıyor:) Ayçiçeğinin güneşi takip anlamındaki hareketi sadece genç ayçiçeklerinde görülüyormuş. Çünkü bitki olgunlaştıkça ve özellikle de çekirdekler ağırlaştıkça daha az hareket etmeye başlıyor ve doğuya yönelik kalıyor.
Ezberleri bozan bir bilgi bu. Öyle değil mi?
''Ayçiçeklerinin çiçek kısımları gün içinde Güneş’i takip ederek doğudan batıya doğru hareket eder. Geceleri ise tersi yönde hareket ederek sabahki konumlarına geri dönerler. Bu günlük hareket, gelişme dönemindeki ayçiçeği tomurcuklarında görülür ve çiçekler gelişimlerini tamamladığında durur. Olgunlaşmış ayçiçekleri sürekli olarak doğuya doğru yönelir.''
Ayçiçeklerinin bu sırrı ile ilgili daha detaylı bilgi isteyenler
SCIENCE Dergisi'nin 2016 yılındaki inceleme raporunu ve TÜBİTAK Bilim Genç'te yayınlanmış makaleyi tıklasın lütfen.
Bu pozisyonu alan olgunlaşmış ayçiçekleri bırakın güneşi takip etmeyi, ayakta dimdik durmayı başaramıyor, başlarını bir daha asla yukarıya kaldıramıyorlar.
Ağustosun tam ortası
Bunlar da hasatına az kalmış olup da başları neredeyse yere değecek olanlar. Sonuç olarak; olgun ayçiçeklerinin başları yere baksa bile yönelimleri var. Fakat sadece doğuya hareket ediyorlar.
Şu manzarayı görünce aklıma geleni bir bilseniz.
Üzüntü içinde bir halk gördüm karşımda. Sararmış, solmuş, ayakta duracak hali kalmamış bireylerden oluşan bir halk. ''Heeey!'' dedim. ''Kendinize gelin!''
Bir tanesini narin bir şekilde boynundan tutup usulca karşıma aldım. Ve gülümseyerek ''Merhaba altın saçlı prenses!'' dedim.
O esnada başka bir tanesi yanımıza yaklaşıp ''Hiç keyfimiz yok bugünlerde,'' dedi. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
''Neden?'' diye sordum. ''Bilirsiniz işte. Kötü adamlar yüzünden. Onlar hayatın her alanında ve onların sayesinde dünya yaşanacak bir yer olmaktan çıkmak üzere,'' dedi. Sözlerini bitirir bitirmez o kötü adamlardan birini gösterdi: ''Bakın işte! Buradan bile eksik değiller!''
''Hayır!'' dedim. ''Umutsuzluğa kapılmak yok! Şimdi hepiniz kendinize geliyor ve gülümsüyorsunuz. Her canlının içinden geçtiği bir döngü vardır. Kimi zaman sancılı, kimi zaman güzelliklerle bezeli bir süreçtir bu. Ve tünelin sonunda mutlaka ışık vardır.''
* * *
Ayçiçeğinin hüzün veren mitolojik hikâyesi
Clytie, her sabah erkenden, komşu akarsulardan farklı su perileriyle nehirlerinin derinliklerinden gelen ve kıyılarındaki su bitkilerinin arasında dans eden bir su perisiydi. Yükselen güneşin ilk ışıklarıyla birlikte tüm dansçılar suya dalıp gözden kaybolurlardı. Su perilerinin kuralı buydu.
Bir sabah Clytie bu kuralı ihlal etti. Çünkü o, başında güneş ışınlarıyla çevrelenmiş bir hale bulunan Güneş tanrısı Helios'a (Roma mitolojisindeki adıyla Apollon) âşık olmuştu. Şafak tanrıçası Eos (Roma mitolojisindeki adı ile Aurora) ile Ay tanrıçası Selena’nın kardeşi olan Helios güneşin ta kendisiydi. Betimlemelere göre, oldukça yakışıklı olan Apollon, ateş saçan ve dört hızlı atın çektiği arabasıyla her sabah şafaktan sonra Kolkhis diyarından yola çıkarak gökteki yörüngesine girerdi. Akşam olacağı zaman da Okeanos ırmağına dalarak gökyüzünden çekilirdi.
Dolayısıyla Clytie, eve gitmek için yola çıkmadı. Gökten düşen çiyden başka kendisini yaşatacak bir şeyi yoktu artık. Ah Clytie! O kadar zayıfladı ki. Güneş yamaçların üzerinde görünmeye başladığında ve tüm periler nehirlerine geri döndüklerinde, nehrin kıyısına oturup bütün gün gökyüzünde atlarını süren Apollon'u izlemeye başladı. Ona asla bakmayan Güneş'ini. Hiç bu kadar muhteşem bir şey gözlemlememişti.
Karşılıksız bir aşkla Apollon'u seven Clytie, başında tacıyla altın arabasında oturan ve ateş soluyan dört atın dizginlerini sımsıkı tutarak savaş arabasını gökyüzüne doğru koşan Apollon'u hiç bıkmadan izliyordu. Arabanın ışıltısı ve mücevherli tacın parlaklığı karşısında hayrete düştü.
Karşılıksız bir aşkla Apollon'u seven Clytie, başında tacıyla altın arabasında oturan ve ateş soluyan dört atın dizginlerini sımsıkı tutarak savaş arabasını gökyüzüne doğru koşan Apollon'u hiç bıkmadan izliyordu. Arabanın ışıltısı ve mücevherli tacın parlaklığı karşısında hayrete düştü.
Clytie tek başına, gözleri hep Apollon’da, yüzü ona dönük, gece gündüz açıkta, diğer su perilerinden uzakta, üstelik aç susuz ve çıplak haldeydi. Tam dokuz gün boyunca! Gözyaşları ve çiy taneleri ile beslenmiş, hayli bitkin düşmüştü. Ah Clytie! O kadar zayıfladı ki. Artık güneşe bakarken başı dönüyor, gözleri kararıyordu. Ve sonunda orada can verdi. Apollon Clytie’nin cansız düşmüş bedenini görüp çok üzüldü. Zeus’a onu tekrar hayata döndürmesi için yalvardı.
Bu isteği kabul eden Zeus, Clytie'yi Apollon'un kendisi gibi boyu uzun, saçları sapsarı bir çiçeğe dönüştürmeye karar verdi.
Clytie’nin bir zamanlar su perisi arkadaşlarıyla dans eden ayakları birden toprağın derinliklerine gömülmeye başladı. Bacakları ve bedeni incelerek yeşilimsi bir renk alırken güzel yüzü bir çiçeğe, altın saçları taç yapraklara dönüştü. Artık bir ayçiçeği idi Clytie. Yüzü menekşeye benzeyen bir çiçekti. Sallanan giysilerinde açık yeşil yapraklar kalmıştı. Daima Güneş'e doğru hareket eden çiçeğe dönüşmüş yüzü, kökü ile toprağa bağlı kalmış dönüşümüne rağmen aşkından asla şaşmadı. Apollon’a dönük tuttu kendini ve hep öyle kaldı.
Ayçiçeği, işte o günden beri sabahtan akşama kadar güneşi takip eder, gün batınca da hüzünle boynunu öne eğip güneşin yeniden doğmasını bekler.
* * *
Vase with Twelve Sunflowers ve Apollon Görsel:
Pinterest