Edirne'de, Selimiye Camii'nden sonra en çok ziyaret alan Trakya Üniversitesi bünyesindeki Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'ndeyiz. Sultan II. Bayezid tarafından 1488'de yaptırılan külliyenin içinde çok kapsamlı bir Darüşşifa ve bitişiğinde tarihimizin oldukça önemli bir sağlık ve eğitim kurumu olan Tıp Medresesi var.
Medresenin önünde de böyle bir bahçe ve gövdesini sarmaşık kaplamış yaşlı bir ağaç.
Gövdesi sarmaşıkla kaplanmış ağaçlara fazlasıyla göz aşinalığım olduğundan ve bir arıza olarak gördüğümden pek dikkatimi çekmemiş, vaktimiz kısıtlı olduğundan sadece önündeki tabelayı ''okumadan'' fotoğraflamıştım o gün. Tıpkı Darüşşifa'nın içinde sonradan okumak üzere çektiğim bilgi ve görsel içerikli diğer fotoğraflar gibi. Yandaki fotoğraf medresenin sosyal medya hesabından, en alttakileri ben çektim. Bu arada, 2020 Ocak ayındayız. İki ay sonra pandeminin başlayacağından bihaber.
Şimdi gelelim Evliya Çelebi'nin kelimeleriyle Dârüşşifadaki akıl hastalarına (1653)

''Dârüşşifanın odaları çeşitli hastalıklara tutulmuş zenginler, fakirler, yaşlılar ve gençlerle doludur. Hastalar kışın ateşler yakılarak ısıtılmış odalarda yumuşak döşek ve yorganlarla ipek yuvarlak yastıklara dayanıp inlerler.
Bazı odalarda delilik mevsimi olan ilkbaharda Edirne'nin aşk deryasına düşmüş sevdalı âşıklar çoğalır. Bunlar hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilirler, aslan gibi kükreyerek yatarlar. Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp Kalender hülyası sözler ederler. Bir kısmı da büyük kubbenin etrafında olan çiçek bahçesindeki kuşları dinleyip delilere mahsus ölçüsüz ve perdesiz yüksek seslerle feryad ederler. Özellikle bahar mevsiminde Edirne'nin dilberleri bimarhaneye gelip divaneleri seyrederler. O dilberleri seyreden bu hakir Evliya'nın deli olası geldi. O derece güzel kızları vardır. Eski hekimlere göre güzel yüz, güzel ses, saz sesi ve güzel söz insanın içini açıp gamını dağıtır.''
Osmanlı'daki tedavi yöntemlerinin günümüze aktarıldığı Sağlık Müzesi'nin kokuyla tedavi bölümünde çiçek ve bitki kokularıyla ruhsal direncin desteklenmesi, konsantrasyon artırılması ve dalgınlığın önlenmesi anlatılıyor.
Güzel kokunun ruha ferahlık verdiği düşünüldüğünden darüşşifa kadrosunda bulunan buhuri (buhurcu-tütsücü), sabah akşam hastaların ruhları rahat etsin diye buhur yakıp darüşşifayı kokulandırırdı. Bahar mevsiminde darüşşifanın bahçesinden toplanan yasemin, gül, şebboy, karanfil, erguvan, sümbül gibi kokulu çiçekler hastaların ellerine verilirdi. Kimi hastalar bu çiçekleri koklar, kimileri yer, kimileri de ayaklarının altında çiğnerdi, ezerdi.
Bazı Psikolojik Durumlar ve Kokular
Konstrasyon bozukluğu için: Limon, fesleğen, limon otu, okaliptüs, kişniş, laden
Mutluluk için: Portakal, gül, yasemin
Kızgınlığa karşı: Lavanta., bergamut
Unutkanlığa karşı: Zencefil, biberiye, fesleğen, limon, greyfurt, kişniş
Uykusuzluğa karşı: Lavanta, mandalina, kediotu, sandal ağacı, limon, ıhlamur
Zihin dağınıklığına karşı: Zencefil, karabiber, biberiye
Evliya Çelebi'nin II. Beyazıd Darüşşifası'ndaki müzikle tedavi konusunda yazdıklarında sıra: ''Hastalara deva, dertlere şifa, divanelerin ruhlarına gıda ve def-i sevda olmak üzere on adet hanende ve sazende gulâm tayin edilmiş ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemancı, biri musikarcı, biri santurcu, biri çengi, biri çentsantocu, biri udcu olup, haftada üç kez gelerek hastalar ve delilere musiki faslı ederler.
Allah'ın emriyle, nicesi saz sesinden hoşlanır ve rahat ederler. Doğrusu musiki ilminde neva, rast, dügâh, segah, çargah, suzinak makamları onlara mahsustur. Ama zengule makamı ile buselik makamında rast karar kılsa insana hayat verir. Bütün saz ve makamlarda ruha gıda vardır.''
Akıl hastalarının Darüşşifa'daki tedavi yöntemlerinden sonra esas konumuza gelelim artık. Ben buradaki şiiri ancak eve döndüğümde okuduğumdan bahçedeki sarmaşığın tamamı ne durumdaydı bilmiyorum. Çektiğim fotoğrafta çok küçük bir kesiti görünüyor maalesef.
Ağaçla Sarmaşık
Burada, bu eski Darüşşifa’da
Birbirine âşık iki genç varmış.
Kızın bulunduğu yer loş bir oda,
Oğlanın kaldığı yer daha darmış.
Her sabah avluda buluşurlarmış,
Doluncaya kadar bir kum saati,
Kızın etrafını periler sarmış,
Oğlanın altında bir sihir atı.
Nihayet bir zaman gelmiş, sıhhati
Düzelmiş bu iki sevdalı gencin
Bir anda kaybolmuş hayatın tadı,
Meğer saadetmiş bu onlar için.
Son defa yan yana gelmiş ikisi,
And içmiş bir daha ayrılmamaya;
Kandırıp bu iki âşık herkesi,
Yeniden girmişler Darüşşifa’ya
En sonda acımış onlara Hızır,
Yaptığı bir iksir varmış kendinin,
Uyuduğu zaman Başhekim, Nazır
İlacına katmış her ikisinin.
İçince iksirden bu iki âşık,
Dünyası değişmiş her iki canın,
Kız bir ağaç olmuş, oğlan sarmaşık,
Issız bahçesinde Darüşşifa’nın.
Ne kadar güzel anlatmışsınız, 2013 yılında iki aile haftasonu gitmiştik Edirne'ye ve burası da ziyaret noktalarımızdan biriydi:) Ben tabi Bartu'nun peşinde koşmaktan ne sarmaşık, ne tabela, neredeyse hiç birşey hatırlamıyorum:)))
YanıtlaSilKokular ve iyi geleceği hastalıkları bilmiyordum ama denemek gerçekten faydalı olacaktır:) Ellerinize sağlık, mutlu haftasonları diliyorum:)
Siz gideli epeyce olmuş o zaman. Bartu tabii bebek:) Pandemi bitse de artık yine yeniden herkes arkadaşlarıyla ya da turlarla dilediği kadar uzak şehirlere gidip biraz kendine gelse. Büyük eksiklik hissediliyor. Blogunuzu ilaç niyetine okuyorum o yüzden. Öyle iyi geliyor ki.
SilBen de tabelayı fotoğrafladığımı biliyorum ama sarmaşığı görmemişim bile. Sonradan çözdüm her şeyi. Gezilerdeki vakit darlığının getirdiği olumsuzluklar, bilirsiniz. O çiçekler ve kokuları bence de faydalı olacak. Çoğu bilimsel olarak da kanıtlı. Evde olmayanlardan edinmek gerek.
Çok teşekkürler, size de mutlu hafta sonları:)
Şiir muhteşem, bimarhaneler işlevleriyle gerçekten etkileyici yapılar. Yazıda adım adım giderken pek yabancılık çekmedim, duyguyu baştan kaptım çünkü sıklıkla gittiğim, avlusunda çay içmeye bayıldığım bir tane de Amasya'da var. Çok hoş, içinde cerrahi aletler sergileniyor, bir müze aynı zamanda. Ön cephe muhteşemdir ve genel olarak yapı çok etkileyicidir. Ve tabii ki yazları Türk Sanat Müziğini o yapının iç avlusunda canlı dinlemek olağanüstü bir keyiftir:) Çok ferah ve Yeşilırmak kenarındaki konumuyla çağırır insanı Sevgili Zeugma, görmezden gelmek ne mümkün, ayrılmak da bir o kadar zordur:)
YanıtlaSilKafiyeli şiir gördüğümde otomatik olarak hece saymaya başlıyorum. 11'li hece ölçüsü kullanmış şair:) Şiir gerçekten çok güzel. Bir de Hızır'ın gücü vurgulanıyor ya, işte ben ona çok inanıyorum. Blogun ilk yıllarında bahsetmiştim; ama sanırım Hıdrellez zamanı direkt bu konuyla ilgili yazmam gerek.
SilAmasya, şehzadeler şehri. Gözümün önüne geldi, oradaki de çok güzeldir. Demek yazları canlı icraat var. Oy oyy, şahaneymiş. Burada da vardır belki. Çok çeşitli tıbbi cihaz sergileniyordu yalnız. Diş çekimi için kullanılan cihazlar çok dikkatimi çekmişti. O zamanlar dişi çekip yerine yaptıkları dişi incecik tellerle yandaki dişlere bağlıyorlarmış ve iş görüyormuş. Çok şaşırmıştım. Ha, bir de erkekler için göğüs küçültme ameliyatı yapan cerrahlar canlandırılmıştı. O da müthişti. Yeşilırmak mı dediniz? Sevgili Buraneros, Kastamonu'dan sonra güzel Amasya'yı da gelecekteki gezi listeme dahil ettim bile:)
99'da okul gezisi kapsamında günübirlik Edirne'ye gitmiştik. Burası da ziyaret kapsamı içindeydi fakat hemen hemen hiç aklımda yer etmedi. Sadece eskiden kullanılan alet edevatın cam dolaplar içinde sergilendiği kalmış aklımda. Figürler neyi temsil ediyordu, hiç yok. İşin garip tarafı birçok fotoğraf çekmişiz ama mekan içinde mekana ait bir şeyler değil, arkadaşlar olarak birbirimizi çekmişiz sadece:) Halbuki arka fona koy mekanı , değil mi? yasak mı dendi acaba yoksa biz mi çok umursamazdık bilmiyorum. Fotoğraflar vesilesi ile hatırladım birazcık :)
YanıtlaSilBirkaç ay önce musıki ile tedavi üzerine bir şeyler okumuştum. Hatta burca göre şu musuki ,şu dertlere, şu vakitlerde dinlenmeli diye. Oruç Güvenç Tümata diye aratırsanız , sitesine ulaşabilirsiniz.
Sarmaşık ve ağaç çok güzelmiş, teşekkürler :)
Edirne, İstanbul'a çok yakın tabii. Şanslısınız. Gideli epey olmuş. Yaşınız epey küçükmüş. Olmadı, bir daha gider, güzel güzel gezer, son halini de bir görürsünüz. Bir de o leziz mi leziz ünlü ciğerden yersiniz, yanında kurutulmuş çıtır biberle:)
SilRuh hastalarını bildiğiniz musikiyle tedavi ediyorlarmış. Müziğin ruhsal duruma iyileştirici etkileri bilimsel olarak da kanıtlandı. Atalarımız Darüşşifa'da müzik, koku, bir de yeme-içmeyi çok önemsemişler sonuç almışlar. Doğrusunu yapmışlar.
O siteyi bir aratayım. İlgimi çekti. Teşekkür ederim.
Ağaç kadın, sarmaşık ona sarılan erkek. Hızır sayesinde ''her iki canın dünyası değişmiş''. Rica ederim. Çok güzel ve de duygusal bence de:)
Merhabalar.
YanıtlaSilDarüşşifa'nın bahçesinde çok güzel bir ağaç ve sarmaşık yazısı okudum. Efendim ne kadar akıcı ve anlaşılır bir şekilde kaleme almışsınız bu güzel yazıyı. Okurken insanı böyle arkasına yaslatan ve keyif veren bir paylaşım olmuş. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Ahmet Kutsi Tecer'in de bu ağaç ve ona dolanan sarmaşıkla ilgili kaleme aldığı şiir de çok güzeldi.
İnsanın beş duyusuyla alacağı her şeyin, ruh hastalıklarına şifa vereceğine ben de inanırım. Sağlık müzesiyle ilgili gezi ve izlenimlerinizi bizlerle paylaştığınız için ayrıca teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey,
SilÖğrendiğim bilgileri aktarmış oldum. Bilgi paylaştıkça güzel ve pandemi şartlarında daha da önem kazanıyor bence. Beğenmenizden çok mutlu oldum. Çok naziksiniz, teşekkür ederim. Şiir de onca yıl önce yazılmış. Ben de çok beğendim. Orada kutsanmış bir aşk olarak anıt görevi üstleniş ağaçla sarmaşık. Çok etkileyici.
Beş duyuyla derken çok haklısınız. Çünkü yeme içme konusunda da hastalara şifa niteliğinde özel yemekler hazırlatıyormuş doktorlar. Av hayvanlarından son derece leziz yemekler, özel menüler. Sonuçta sarmaşık ve ağaçtaki iki insanın da iyileştiği anlaşılıyor zaten.
Ziyaretinize ben çok teşekkür ederim. Selam ve saygılarımla...
Kokular, müzik, yeşil bir bahçe... Ruhun ilacı dinginlik, huzur, doğa sanırım. Şiir de çok ilginçmiş, aşıklara sevinsem mi üzülsem mi bilemedim, arada kaldım.
YanıtlaSilKesinlikle öyle. Bir de yeme-içme önemli. Yine Evliya Çelebi, "divanelere" ve diğer hastalara, dertlerine göre nefis yemekler çıktığını, avcılar tarafından getirilen keklik, sülün, kaz, ördek gibi av hayvanların doktorların tariflerine göre pişirildiğini yazmış. Şiir sürreal bir aşkı anlatıyormuş gibi gelse de insanın inancı ağır basıyor ve üzülüyor özünde.
SilAmasya'dakini gördüm de, Edirne'dekini görmemiştim. Edirne genellikle yurtdışı geliş gidişlere duraklık ettiğinden olsa gerek, gezilecek görülecek yerler belli ki sınırlı tutmuşum hep. Sana uğrayıp yeni bir şey öğrenmemek mümkün değil gibi. Ne güzel ki doldurdum heybemi gene.
YanıtlaSilBen sadece Edirne'dekini gördüm. Amasya'dakini de sizlerden öğrendim:) Çok teşekkür ederim. Sırası geldiğinde hepimiz birbirimizden yeni bir şeyler öğreniyoruz sevgili Evren. Dünya üzerindeki tüm bilgileri öğrenmeye kalksak ömrümüz yetmez.
SilBu yazıdan sonra Anadolu'da 4'ü İstanbul'da olmak üzere 19 Darüşşifa olduğunu, bazıların bünyesinde burada olduğu gibi Tıp Medresesi barındırdığını öğrendim. Akıl hastaları Avrupa’da 1800'lü yıllarda bile işkence görürken ve zincire vurulup dışlanırken, Selçuklular daha 1200'lerde bimarhanelerdeki akıl hastalarını muhteşem yöntemlerle tedavi ediyormuş. Ne muhteşemmiş Anadolu...
bu sifahnaeyi gezmiştim.cok güzel bir yazı .tesekkür ederim..
YanıtlaSilnotlar da aldım faydalanmak için..
Tarihin içinden ilkleri barındıran bambaşka bir kesit. Atalarımıza hayran kalmamak elde değil. Sizin de gezmiş olmanız ne güzel. Öğreneceğimiz daha neler var kim bilir. Nazik ziyaretiniz için ben teşekkür ederim.
SilAnadolumuz dağı, taşı, insanıyla ne zengin ve ne renkli!. Anlatacakları hiç bitmiyor. Evren'in dediği gibi benim için de Edirne, yurtdışı giriş çıkışlarımızda genellikle kısa duraklamalarla önünden geçtiğimiz şehirlerden biri oldu. Bir tek Selimiye Camii'yi gezdik. Hep aklımızda ama "Edirne'ye özel olarak gidelim. Etraflıca gezelim!" der dururuz. Kısmet olur da gidersek, buradaki Darrişşifayı'da gezilecekler listeme almış olayım. Ama bu postunda asıl hikaye, Ahmet Kutsi Tecer şiirinde gizli! Ne kadar etkileyici bir aşk hikayesi imiş. Artık ne zaman ki bir ağaca sarılmış sarmaşık görecek olursam, hemen aklıma anlattığın bu hikaye gelecek. Ne güzel bir paylaşım olmuş. Ve 'müzik' her daim ruhun gıdası. Hele ki kasvetli kış günlerinde şifa ki ne şifa :)) Bir de burcu burcu portakal kokusuna bayılırım ;)) Çok teşekkür ederim Zeugmacığım. Sevgilerimi gönderiyorum. 💝🌸💕
SilHem de nasıl, rengârenk bir mozaik adeta. Gerek Evren gerek sen vakitsizlikten gezememişsiniz, belli ki. Biz de 2 kez Yunanistan'a gittik, ikisinde de göremedik. Çünkü asıl amaç asıl rota yurt dışı, farklı şehirler. Burası adamakıllı vakit istiyor lakin. Başlıbaşına bir kültür saklı burada. Aman Tanrım, tıp alanında ne çok gelişmeler yaşanmış, ne tedaviler yapılıyormuş o devirde, o odalarda. İnsan hem hayran kalıyor hem tüyleri ürperiyor. Evet Esinciğim, tıpkı düşündüğün giiiibi, buraya özel olarak gelip özel olarak gezin. GeSelimiye'yi görmüşsünüz ama başka tarihi yerler de var. Trakya Üniversitesi kampüsü görülmeden gelinmemeli mesela.
SilO sarmaşık ve ağacı yazıda bahsettiğim gibi sonradan farkettim. Çektiğim fotoğraflardan iz sürüp öğrendim düşünsene. İşte bu bile vakitsizlikten. Gerçekten çok müthiş bir hikâye ve etkileyici.
Ziyaretin için, değerli sözlerin için ben teşekkür ediyorum sevgili Esinciğim. Sevgiler benden.<3