Aralık ayına çok az kaldı. Resmi olarak kışa girilecek artık. Bir daha istesek de ağaçlara, kuşlara, çiçeklere selam vermek, bol bol güneşlenmek üzere çıkamayız dışarıya...
O halde bugünkü yürüyüşümde çektiğim fotoğrafları hemen sıralayayım buraya. Sıcağı sıcağına yerini alsın. Sanki elinizde mini bir albüm varmış etkisi yaratsın diye yorumlara da kapalı olsun ki, şöyle arkaya yaslanıp rahatça bakılabilsin.
Arka taraftaki harika deniz manzarasıyla bütünleşmiş şu pembe güle hayran kalıp başından ayrılamadım. Gördüğüm diğer güller dalları ve yapraklarıyla birlikte epey zamandır sararıp solma sürecine girmişken, onun bu mevsimde bu kadar güzel ve taze oluşu inanılmazdı. Bildiğim bir şey varsa; insanın içinde umuda dair bir şeyler uyandırıyordu.
Alev çalısı çiçek halden kırmızı, minik top salkımlara dönüşmeye başlamış.
Malta eriğinin meyve çiçekleri bu mevsimde açmaya başlıyor.
Leylaklara bakar mısınız? Tıpkı ilkbahardaki gibi...
Karahindiba tüm halleriyle aralıksız döngüye devam ediyor.
Parktan çıktık. Yürüyüş parkurunda sıra...
Hava mis gerçekten... Ağaçların görünümleri ne muhteşem...
Çıkışta rastladığım ağaca bakar mısınız?
Yaprak dökmüş halini ilk kez görüyorum. Sigara ağacından başka bir ağaç değil bu:)
Ne kadar da yakışmışlar birbirlerine...
Ancak, eskiden böyle düşünmüyor, sarmaşığa ağaca rahatsızlık veren bir ''sırnaşık'' olarak bakıyordum. Ta ki iki yıl kadar önce Edirne'de yaşanmış bir aşk hikâyesinden haberim oluncaya dek.
Öyleyse, kısa bir mola ve bir sonraki yayında anlatacağım o aşk hikâyesinde görüşmek üzere...
Kalın sağlıcakla...