21 Mart'ta ilkbahar ekinoksu gerçekleşti.
Gündüzlerin uzamaya başladığı, güneşin erkenden kaybolmadığı çok bariz artık.
Öyleyse gerçek baharın ilk haftasından Akyıldız (Ornithogalum umbellatum) ve bebek mavisi veronica persica eşliğinde merhaba.😊
Geçen haftaya kadar ülke geneli kar altındayken ömrümde ilk kez kar yağmayan bir kış geçirdiğimi buraya not düşmeliyim. Yalnızca yarım saat boyunca ve adeta dans ederek düşen kar tanelerini saymazsak tabii. Üstelik özel bir gösteriymişcesine güneş varken düştü o tanecikler.
Buralara kar hiç yağmadı; ama başta İstanbul olmak üzere diğer illerin kar soğuğunu ve ayazı ziyadesiyle hissettik. Eksi derecelere bu kadar düşen bir hava sıcaklığı da olmamıştı. ''Bahar geldi artık'' gibi konuşuyorum; ama ekstra bir sebep çıkmazsa tabii.
Çünkü yıllar önce aniden gelen yağış ve soğuklar yüzünden kaban ve çizmelerle çıktığımız 19 Mayıs törenini hatırlayıveriyorum hemen. Ardından da başka bir 19 Mayıs'ta okulumuz Beden Eğitimi öğretmeninin protokola gidip gösterileri izleyen kaymakama ''Tören bitmiştir Sayın Kaymakamım'' deyip elini sıkarken aldığı: "Bizi kavurucu sıcakta bu kadar beklettiğiniz için teşekkür ederiz," yanıtına nasıl çıldırdığını. İşte böyle her türlü olasılığı göz önünde bulundurup hazırlıklı olmayı Covid ile birlikte öğrendik galiba.
Her şeye rağmen bahar yine de bize ''dönüşüm'' denen olayın anında gerçekleşmediğini öğretiyor. 21 Mart'a tüm ağaçlarda yeni tomurcukların patlaması, çiçekler açması, etrafın birden yeşermesiyle uyanmıyoruz mesela. Bir sıralama mevcut. Birkaç hafta öncesinden beri devam eden ürpertici soğuğun artık kırıldığını fark etmeyen var mı? Cesur yeşil yaprakların toprağı yukarı ittiğini, ardı sıra çiçeklerin takip ettiğini. İpuçlarımızı doğadan alırsak, pandemi sonrası rutine geçiş de bir anda olmayacak. Beklemek sabır gerektiren, uzun, sıkıntılarla dolu, zorlu bir süreçtir çoğunlukla. COVID de öyleydi. Bir mevsim. Beklenmeyen bir salgından kaynaklı durgunluk aşırı hızlı ve endişe vericiydi. Ve olabildiğince uzun. Sözü özü; bahar kapılarını açtı artık.
Sonuçta hazır hissetsek de hissetmesek de ritmik bir döngü var, akıp giden.
İşletmelerinin içinde maske takıp takmadıklarını bilemiyorum yalnız. Çünkü ne yazık ki dışarıda hiçbir şey yeme cesaretim yok halen. İşin garibi zerre kadar da canım istemiyor. Dışarıda yediklerimi tam kapanmalarda 'bir şekilde' kendim yapabilmeyi öğrenmiş olmam da etkili bence. Yoksa bu mümkün değil.
Martı demişken, sağdaki siyah başlı martıyı geçen yıl şubat ayında görüp değişik bir tür diye fotoğraflamış ve blogda kullanmıştım. Soldaki fotoğraf ise daha da önceden.
Soldaki martıyı blogda yayınlarken ''Başlarında walkman kulaklığı var sanki'' diye gülümsemiştim hatta. Aa-aa!!!! Birkaç gün önce yaban hayatı fotoğrafçısı Alper Tüydeş'den öğrendim. İki martı aynı martıymış meğer. Karabaş martının yaz ve kış görünümü bu şekilde değişiyormuş. Kış tüyleri beyaz, yaz tüyleri siyah oluyormuş nedense. Sanki tersiymiş gibi geldi ama değil. Bir yaşıma daha girdim. 🎂😲
Şimdi gelsin Ramazan önerilerim
Kısa bir sürede hazır hale gelen, fakat ilk kez yaptığım ve çok aceleyle şekil verdiğim için görünümü pek düzgün olamayan milföy pide bu kez daha güzel oldu. Sırrı, milföyleri oklavayla "un serperek" büyütmek, malzeme koymadan önce alt kısmı çatalla birkaç yerden delmek ve pide şekli vermeden önceki katlama tarzı imiş. Alt kısımları keşke biraz daha çatallasaymışım.