17/06/2022

Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek

Ayfer Tunç'un 2001 yılında basılan, ilk dört ayda 23 baskı yapan ve 2003 yılında Balkan ülkeleri arasında düzenlenen Balkanika Ödülü'nü kazanarak altı Balkan ülkesinin diline çevrilmesine karar verilen kitabını ne yazık ki ancak bu yıl okuyabildim. 

Yazar, o dönemin fazlaca dolaşımda olan cümlesi "Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek" adını verdiği altıncı kitabında, alt başlığından anlaşıldığı üzere, 70'li yıllarda sıradan ve önemsizmiş gibi görünen, ancak adeta geleneksel hale gelmiş ''gündelik'' toplumsal yaşamımızı akıcı bir şekilde, detaylarıyla anlatıyor.

''70’lerde kabul günleri kadınlar arasında herhangi bir özel amaç taşımadan yapılan ziyaretlerdi. Ancak zamanla dehşetli değişimlere uğradı, ticari bir nitelik kazandı, klasik misafirlik ve ev sahipliği anlayışını yıkarak önce altın gününe, sonra dövizin daha kârlı bir yatırım aracı olmasıyla birlikte dolar ve mark gününe dönüştü.

Gündelik oturmalar kabul günlerinden farklı bir misafirlik türüydü. Teklifsiz gidilmeyen bir komşuya ve uzun zamandır ziyaret edilmemiş bir ahbaba gitmek üzere birkaç kadın sözleşirler, ev sahibine haber vermek üzere bir çocuk gönderirlerdi. 
Çocuğa ne diyeceği iyice belletilirdi. Çocuk annesinin ve diğer teyzelerin gitmek istedikleri kadının kapısını çalar, tam öğretildiği şekilde 'Bir maniniz yoksa annemler size gelecek' derdi. Böyle durumlarda aslolan ev sahibinin çocuğa  'Buyursunlar!' demesiydi...''

Tunç, kendi çocukluğunun da geçtiği bu dönemi anlatırken anılarından bol bol yararlanmış. Kapaktaki sevimli küçük kız yazarın bizzat kendisi. O dönemki yaşlarındayken. Kitabın içinde de döneme ait siyah-beyaz fotoğraflar var. Yazdığı dönemle ilgili ''geleceğe bırakılan gündelik bir hayat tarihi çalışması'' nitelemesini yapan, olaylara bir tarihçi gözüyle değil de hikâyeci gözüyle yaklaştığını, edebi bir kurgusu olmadığını söyleyen yazar, kitabını ''bir kuşağın tarihi'' şeklinde adlandırıyor.

Anlatmak için neden 60'lı, 80'li değil de özellikle 1970'li yılları seçtiğini merak etmişseniz eğer, bir röportajında ''70'li yıllar yokluktan gelip tüketim toplumuna geçiş dönemi olduğu, yalnızca işçi, köylü ve burjuvazi olmak üzere üç temel sınıftan oluşan homojen toplumsal yapının, pek çok sınıfın ortaya çıktığı heterojen bir yapıya evrilmeye başladığı, geleneksel değerlerle sanayinin getirdiği değerlerin pek bağdaşmadığı bir dönem olduğu ve ayrıca ikinci yarısında terörün sokağı yavaş yavaş teslim almaya başladığı olağanüstü zamanlar olduğu için seçtiğini'' söyleyen Tunç, tüketim ve değişimin müthiş bir hıza eriştiği 1980'lerin öyküsünün yazılamayacağını, 1990'ların hiç yazılamayacağını, yazılırsa ertesi gün demode olacağını da eklemiş ve demiş ki: "Motorola cep telefonu artık bir kuşağın tarihi olamaz, ancak Nordmende televizyon bir kuşağın tarihidir." Ne kadar da doğru tespitler bunlar. 

Ben çok severek okudum. O döneme ait pek çok geleneğin küçük yerleşim birimlerinde halen devam etmekte olduğuna da bizzat şahidim. Misal; kadınlar arasındaki misafirlik jargonuna. Oğlu ya da kızı evlenmiş bir kadına Allah mesut etsin, oğlu askere veya uzak bir yere giden kadına Allah kavuştursun, doğum yapmış kadına veya annesine Gözün aydın, ziyaret edilecek olan kadın yeni bir ev almış da taşınmışsa Güle güle oturun demeye gidiliyor halen. 

Yaşadığımız toplumu, bir anlamda toplumsal tarihimizi öğrenmek, daha önemlisi; tamamen unutulmasını önlemek adına kesintisiz okunabilen oldukça güzel bir kitap gerçekten. 
Özellikle de Z kuşağına önerimdir.