01/02/2023

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

İngilizce adı All Quiet on the Western Front olan 2022 yılı yapımı bu savaş gerilim filminin ''En İyi Uluslararası Film'' üst kategorisinde Oscar'a aday gösterilen ilk Alman yapımı film olduğunu, en iyi orijinal senaryo, en iyi film müziği, en iyi kamera ve en iyi ses gibi sekiz ayrı kategoride daha Oscar adaylığı aldığını öğrenince bugün oturup izlemeye karar verdim.

''Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok'' Alman yazar Erich Maria Remarque'un orijinal ismi Im Westen nichts Neues olan ünlü romanından uyarlanmış bir film. Aynı romanın 1930 yılı yapımı bir film uyarlaması daha var. Savaşın korkunçluğu ve mutlak kötülüğünün 19 yaşındaki bir askerin gözünden anlatıldığı roman Ocak 1929'da yayımlanmış, bugüne kadar 50 dile çevirisi yapılmak suretiyle 15-20 milyon adet satmış. Şiddet ve acımasızlığın sınırlarını ciddi anlamda aşmış olan filmi izlerken vazgeçmem gerektiği konusunda başlarda epeyce zorlandım diyebilirim. Tanklar, patlamalar, sıçrayan kanlar, ölü gövdeler, soğuk, ıslaklık ve çamur içinde gerçekleşen, anlam verilemeyen, olabildiğince insanlık dışı bir savaş.


Savaş virüsünün bulaştığı genç neslin üyeleri olan Paul Bäumer (Felix Kammerer) ile arkadaşları Albert (Aaron Hilmer) ve Müller (Moritz Klaus) 1. Dünya Savaşı sırasında hızla zevke dönüşen bir vatanseverlik dalgasına kapılıp Alman ordusuna katılırlar. Hikâyenin asıl kahramanı, öğretmeninin vatansever konuşmalarından etkilenip kendisini orada neyin beklediğini bilmeden I. Dünya Savaşı'na gönüllü olarak katılan 19 yaşındaki genç Alman öğrenci Paul Bäumer. Dolayısıyla savaşın acımasızlığı, yüz binlerce insanın bir hiç uğruna feda edilişi Paul Bäumer'in bakış açısıyla anlatılıyor. Genç askerler cephedeki savaşın ne anlama geldiğini çamur içinde gerçekleşen yakın dövüş sahneleri, hatta kameraya sıçrayan kan görüntüleri eşliğinde şok olmuş ve hayal kırıklığına uğramış bir halde Almanya için verilen mücadelenin asla onurlu bir dava olmadığını, aksine ölümcül bir katliam olduğunu anlıyorlar. Ön saflarda savaşın acımasız gerçekleriyle yüzleşip ölüm, kaybolma ve korku senaryolarının bir parçası haline gelerek korkunç deneyimler yaşıyorlar. 


Tam dehşet ve işkence sona ermiş, askerler evlerine dönebilecekmiş sonucuna ulaşıldığında, kibirli Alman diplomatların trende yaptıkları müzakereler sonucu General Friedrichs çok önemli bir karar verir. Çünkü Almanya bir yenilgiyi öylece kabul etmemelidir. Sözün özü, Almanya bu yenilgiden ders çıkarmayıp II. Dünya Savaşı’na da katılma psikolojisine girer. Geriye kalan tüm gençleri yine yeniden savaş malzemesi yapmaya karar vermiştir. 

İşte bu nedenle, Ukrayna'da gerçekleşen ürpertici savaşa ait detaylar ve gelişmeler göz önüne alındığında film oldukça gerçekçi. 

Filmin yönetmeni Edward Berger bir röportajında diyor ki: "Hikâye özünde değişmedi. 100 yıl önce gençler savaşa gittiler ve demagoglar tarafından propaganda ve manipülasyon yoluyla, coşku fırtınalarıyla ikna edildiler. Bugün de aynı şey gerçekleşiyor. Değişen bir şey yok!"