09/07/2008

Ölümü İrdelemek

Hayatı fazla derinlemesine inmeden basit bir olay gibi, öylesine yaşayıp gidiyoruz çoğu zaman. O kadar sıradan, o kadar rutin, bir o kadar gereksizmişcesine...
Günler neredeyse birbirinin aynı. Sanki sonsuza kadar devam edeceğinin garantisiyle, umursamadan... Sanki öyle olmadığını bilip de bilmezlikten gelerek...

Mümkün olduğunca arınmak istercesine kaçarız yaşamla ilgili bu esrarengiz düşüncelerden. Fakat ölüm olgusuyla bir biçimde karşı karşıya geldiğimizde aklımıza ilk gelen şey hayatın ne kadar da kısa ve anlamsız olduğudur. Saplanır kalır, çok yoğun bir biçimde çaresiz hissediriz kendimizi. Sonrası için de bundan sonraki hayatımızı daha anlamlı geçirme kararı aşamasına gelir ve birtakım kararlar alırız.
Yaşam denen bu garip bilmeceyi ve sonunu çözmeye çalışmanın bizi çıkmazlara sokup uykularımızı kaçıracağını çok iyi bilir, sonu olmayan girdaplara düşüreceğini garantileyerek korkuyla ve hızla uzaklaşırız düşüncelerimizden.

Yaşam ve ölüm...
İç içe geçmiş çok büyük iki gerçek. Ölüm çok sık karşımıza çıkan bir kavram. Tarifi imkansız garip duygular yaşatan, ürperten bir olgu. Bu iki kelime üzerinde yoğunlaşıp fazla değil, sadece yarım saat etraflıca düşünmeye kalkarsak kendimizi iyi hisseder miyiz? Kafamız yanıtı olmayan soru işaretleriyle dolup taşmaz mı, sonsuz uçurumların ucuna gelmez miyiz?
Ve bu noktada aklımıza gelen kaybetmiş olduğumuz bir yakınımız ve bizde bıraktığı izleri, anıları derin bir hançer gibi yüreğimize saplanıp sızılar içinde bırakmaz mı? İsyanlara sürüklemez mi?

Bazı tasavvufi düşünce ve felsefelerde ölüme çok büyük yer veriliyor. Hatta hayat ikinci planda farzedilip sürekli ölüme hazırlık için geçirilmesi gereken bir evre olarak görülüyor. Bu türden felsefik ya da dini düşünceler kim bilir belki de insanların ölüme daha olağan bir gözle bakması amaçlıdır. Hatta ölüme alışmak, tüm hayatı ölümle ilgili kaygılarla geçirmemek düşüncesinden yola çıkılmış, ölümü hayatın son ve doğal bir parçası olarak algılama yolları empoze edilmeye çalışılmıştır.

Belki de yaşam sürecinin sonuna yaklaştığını hisseden insanların ileri yaşlarda dine, ibadete ve Allah'a yönelmeleri de bu şekilde açıklanmış oluyor.
Ölüme alışmak, onu çok doğalmışcasına kabullenmek o kadar zor ki!

GÖRSEL: Vincent Van Gogh (Sonsuzluğun Kapısında)