Uzun bir yolculuktan sonra sıcağın tüm hızıyla inmeye başladığı hissini veren sabah güneşi doğmaya çalışırken nihayet motele ulaşabilmişlerdi. Arabanın içinde dört kişilik bir gruptular. Hepsi de bariz bir yorgunluk ve bezginlikle Mete'nin gölgesi yeni oluşmuş bir palmiyenin yanına parkettiği arabadan sersemlemiş bir şekilde indiler.
Tatil yapmak, dinlenip kafa dağıtmak için rezervasyon yaptırmışlardı bu motele. Ama asıl amaçları biraz macera, kimbilir ''yaz aşkı''diye bilinen sürpriz bir aşk, biraz coşku, belki de ciddi bir ilişkiye adım atmaktı. Evet, asıl amaç buydu.
Aynı şirkette çalışan, tatil kararını ortaklaşa almış dört gençtiler. Epey bir süredir de aralarında bu konuyla ilgili hayaller kuruyor, değişik hikayeler kurgulayıp anlatıyor, kah gülüyor, kah heyecanlanıyor, sözün kısası yolculuk günü yaklaştıkça içlerinde büyüyen merak duygusuna daha fazla yenik düşüyorlardı.
Neler olacaktı, neler yaşayacaklardı? Tatil günü gelip çatana dek sadece bu soruların cevaplarına odaklanmışlardı.
Arabanın klimalı oluşu, gece yolculuğu yapmaları bile hava sıcaklığının neredeyse 40 dereceye varan ve yol boyunca süren boğucu etkisini güçlükle azaltabilmişti. Bu yüzden indiklerinde ayakta duracak halleri kalmamıştı. Bir an önce odalarına gidip duş almaları onları kendilerine getirebilirdi. Bir dakikalarını bile ziyan etmemeleri gerektiğinden, duştan sonra odada değil de aşağıda az önce gördükleri havuz başındaki şezlonglarda uzanıp dinlenmenin en iyisi olacağına karar verdiler. Bu sayede yarı uyur yarı uyanık olsa bile etrafı kolaçan edebilir, kimbilir belki de kurguladıkları hikayelerin hayal ettikleri kahramanlarına hemen rastlayabilirlerdi.
Duşlarını alıp şortlarını giydiler ve planladıkları şekilde aşağıya havuzun bulunduğu kısma indiler. Hemen yanyana dört şezlong ayarlayıp sırtüstü uzandılar.
Uykusuz geçirdikleri o uzun ve yorucu yolculuk sonrası alınan duşun kendilerini nasıl da gevşetip kontrolü elden bıraktıracağını hesaplayamamıştı hiçbiri.
On dakika geçmeden dördü birden derin bir uykuya daldı uzandıkları şezlonglarda. Öyle derin bir uykuydu ki bu, uyanmaları için ne ''Hadi kalkın ,uyanın artık!'' dercesine üzerlerine en kızgın ışınlarını gönderen güneş ne de çevredeki ses, müzik ve gürültüler etkili olabilmişti.
Saatlerce uyudular orada hiç kıpırdamadan. Kimse de farketmemişti durumlarını..
Kızgın güneşin altında neredeyse dört saat dolmak üzereyken uyandılar sonunda. Önce Gökhan uyanmıştı acılar içinde ve hemen olayı farkedip o panikle diğerlerini uyandırdı.
Korunmasız bir şekilde güneşin altında saatlerce yattıkları için her tarafları kaynar suyun içine batıp çıkmışcasına yanıp kıpkırmızı kesilmişti ve tarifi imkansız sızılar içindeydiler.
Apar topar, acılar ve utanç içinde odalarına çıktılar. Bu halleriyle kimseye görünmek istemiyorlardı.''İkinci derece yanık''denilebilecek kadar kötüydü durumları..''Her ihtimale karşı''diyerek yanlarında getirdikleri yanık ve cilt kremlerini sürdüler vücutlarının her yerine.
Çektikleri büyük acı ve sızılar nedeniyle hiçbiri sabaha kadar gözünü kırpmadı. İçtikleri ağrı kesiciler de zerre kadar etki etmemiş, güneşin derin bir şekilde yaktığı yerler yaraya dönüşmeye başlamıştı bile..
Sabahın ilk ışıklarıyla daha doğru dürüst açmadıkları valizlerini topladılar ve derhal resepsiyona inip ayrılacaklarını bildirdiler.
Aylardır bekledikleri, üzerine nice hayaller kurup umutlarla süsledikleri tatilleri sona ermiş, evlerine dönüyorlardı. Üstelik bulmayı umdukları mutluluklar içinde değil, acılar ve sızılar içinde...
Tatilleri göz açıp kapamadan bitmişti...