26/02/2009

Garip Bir Misafirlik

Doğum ve ölüm...

İnsanoğlunun hayat çizgisinin başı ve sonu. Dünyaya geliş ve geri dönüş.

Kısaca, tuhaf bir misafirlik ve tanımları işte....

Bu süreç nelerle dolacak, kim neyi yaşayacak? Nelere sevinip üzüleceğiz, başımıza neler gelecek bilmiyoruz. Koskoca bir bilmece. Davetsiz geldik bu dünyaya. Daha doğrusu bize hiç sormadan getirdiler. Süremiz ne kadar onu da bilen yok.

Cem Karaca'nın bir parçası geldi aklıma şimdi :

''Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...''


İşte böyle işi gücü bırakıp da kafayı sırf bu sorulara ve cevaplarına takacak olursak işin içinden çıkamıyoruz. Bırakın cevap bulmayı, durduk yerde üç kuruşluk neşemiz de kaçıyor....
Ben böyle derin şeylerle kafayı yormayı pek sevmiyorum ama üst üste gelen üç olay bu ara bu konulara yoğunlaşmama neden oldu. İstemesem de gelip duruyor aklıma :(

... 

Kısa sürmüş hayat çizgisinin sonunda yazgısı ''kalp krizinden dünyayı terketmek'' olarak yazılmış bir öğretmen...

*Bundan kısa bir süre önce bir öğretmen komşumuz arabasına atlayıp okuluna gideceği sırada balkondaydım. Tam arabasının kapısına anahtarı soktu ki oraya yığılıverdi gözümün önünde. Boylu boyunca sokağın ortasında yatıyordu hareketsiz, toz toprak içinde. Üç beş saniye süren bir şok durumundan sonra avazım çıktığı kadar bağırıp yardım istedim. Hemen ambulans çağırdık. Bir hemşire komşu suni teneffüs yaptırmaya çalıştı bu arada. Ama nafile... Kaybettik Ali Bey'i. İnanılacak gibi değil. Hala inanamıyorum. Sanki bir filmden acı dolu ve kısacık bir kesitti izlediğim...

... 

Hayat çizgisinin başında etrafa güzel gülücükler saçan, masmavi gözleriyle tatlı bir bebek, dünyaya yeni gelmiş minnacık bir misafir...

* Geçenlerde genç bir meslektaşım ikinci bebeğini getirdi dünyaya. Maviş gözlü dünya tatlısı bir bebek. Nasıl bir sevinç evin içinde. Her iki tarafın akrabaları, anneler, babalar kalkmış gelmişler bulundukları şehirden. Ailenin bu yeni elemanının sevinciyle doluydu hepsi.

... 

Hayat çizgisinin ortasında kaderlerinin ara kesitinden bir yerlerden zaman ve yer açıp eğlenen, eş dost, akrabalarına görevlerini yerine getirmeye çalışan, daha doğrusu dünyanın belirli kurallarına uymaya çalışan insanlar...


* Ve bir hafta kadar önce de bir düğüne davetliydik. Düğünde şöyle bir baktım da millet takmış takıştırmış, coşmuş da coşmuş pistte döktürüyor durmadan.

''Nedir ki bu böyle?'' dedim, sinirlendim...

O akşam orada o düğün bana bir gereksiz, bir acayip geldi, bir teferruatlar silsilesi olarak göründü anlatamam.
Pistten saatlerce inmeyen insanlara kızdım bu kez. Kızdım,evet... İnsanoğlunun en doğal haklarından biri olan eğlence özgürlüğü battı durdu bana o gece işte, ötesi yok...

Doğum, ölüm, düğün...
Ve bunları düşünürken kafası dağılmış, kendini sürekli başka boyutlara geçmek üzereyken yakalayıp durduran ben...

Dünyaya gelmiş bir garip misafir...