03/12/2009

Canıma...

Sonbaharın sonu...

Gri bulutlar gitgide koyulaşarak ortalıktaki aydınlığı hissedilir biçimde karartmaya başlamıştır. Kocaman havuzlu bir bahçenin içindeki yıllar öncesinden kalma iki katlı ahşap evinde yalnız başına yaşayan Fatma Hanım'ın ömrünün sonbaharı gibi her şey...

Hava sıkıntılı, isteksiz, içi kararmış ve her an ağlamaya hazır. Ömrünün son günlerine geldiğini her fırsatta tekrarlayan bu yaşlı kadınla eş zamanlı ilerliyor gibi göze yansıyanlar.

Bembeyaz yazmasının içinde çevrelenmiş gül yüzü hüzün dolu.
Henüz kırk iki yaşında eşini kaybedip dul kalması ve yaşamla mücadelesi yorgun düşürse de onu, ''hayatının anlamı'' olarak gördüğü torununu bekliyor. İsmini bile rüyasına giren bir ak sakallı söylediği için kendisinin koyduğu, doğduğu günden beri aralarında özel bir bağ olan torununu.
...

Bahçe kapısı aralanır yine. Küçücük yaşlarından itibaren kim bilir kaçıncı kez özlemle ona koşan kız çocuğu büyümüştür artık. Ama yaşananlar, yaşanacaklar aynıdır.
Koşarak ona sarılır. Mis gibi kokan pamuk yanaklarını öper, öper.
Dizlerinin dibine oturur, ayrılmaz hiç yanından...
- Hadi yine anlat anneanne.
- Dedeni mi yine?
- Evet..
Yaşlı kadın büyük bir istekle gençliğine döner. Daha on dördünde evlendiği eşiyle yaşadığı tüm kesitleri en ince detaylarına kadar hatırlamaktadır.

Nişanlandıkları ilk zamanlar onlara gelirken ayakkabısının içine mektupların nasıl saklandığını, korku ve merakla onları alıp nasıl okuduğunu, o mektuplarda neler yazdığını anlatırken yanakları al aldır.
Genç kız anlatılanları büyük bir keyifle dinlerken yaşlı kadının yaşadığı mutluluk ve heyecanı da hissetmekte ve onun adına da mutlu olmaktadır.

Bu anneanne kokan mis gibi evde yapılacak ne iş varsa birlikte yaparlar.
En sevilen yemekler pişirilir, çoğu zaman börekler açılır.
Yemeğin üstüne ''Ben demleyeceğim!'' diye yarıştıkları çaylarını içerken zaman durmuş gibidir. Mutluluk budur işte. Başka hiçbir şeye gerek duyulmadan yaşanan.
...

İlâhi bir aşkla sevdiğim bir tanemdin sen benim...
Melek yüzünü gördüğüm an bütün sıkıntılarım nasıl da yok olurdu birden, şaşardım.
Ve daha beni kapıdan uğurlarken sen, o an özlemin başlardı içimde.
Her seferinde...

Seni sonsuzluğa yolcu edeli altı yıl oldu. Özlemim azalacağına çığ gibi büyüdü.
O kadar ihtiyacım var ki sana.
Yokluğun dayanılmaz bir sızı. Dayanamıyorum çoğu zaman...

Ya sensiz geçen bayramlar?

Rüyalarıma daha sık girsen çare olur mu?
Beni hissettin mi bunları yazarken? Gözyaşlarımı gördün mü?
Artık yazamayacağımı da........
:(