14/12/2009

Sanatçının Dünyaya Bakış Açısı

Detaylı düşünecek olursak; insan ve dış dünya arasındaki sonsuz etkileşimin sonuçları sanatçılar üzerine bambaşka yansımıştır. Yarattıkları eserler bu etkileşim sonucunda içgüdüleri, duyguları ve zekaları arasındaki bir hesaplaşma ya da gerilim neticesinde ortaya çıkmaktadır. Ve bu tür bir etkileşimle yaratıcılıklarının tetiklendiği kesindir.

Sanatçının dünyaya bakış açısı; ''içgüdü, duygu ve zeka'' dan oluşan bu üçgende onların kendilerine has ifade tarzını, teknik ve üslubu oluşturur. Bu sıralamada zeka(akıl) genellikle üçüncü plandadır. Çünkü sanatçı demek ''Duygusal karmaşalar içinde bir varoluş sergileyen ve mantığı geri plana alıp sezgileriyle hareket eden, duygularıyla düşünen özel bir varlık'' demektir bana göre. Bu noktada şöyle bir örneğe göz atalım isterseniz :

Birkaç ay önce ülkemizde de konser veren dünyaca ünlü piyano dehası Avustralyalı David Helfgott'ı kulisten piyanoya her zaman iki kişi taşıyor. Gördüğü her insana koşup sarılmak isteyen bir şizofren olan Helfgott’ı durduran tek şey piyano çünkü.
12 yıl akıl hastanesinde yatan ve hayatı Geoffrey Rush’a ''En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ı'' nı kazandıran ''Shine'' isimli filme konu olan Helfgott ve kendisi gibi şizofren olan astrolog eşi hayatı sadece, piyano, sevgi ve mutluluk olarak algılıyor. Konserlerinde sürekli yanında bulunmak zorunda olan iki kişinin tek görevi Helfgott sahneye çıkana kadar kollarına girip onu piyanoya götürmek.

Özetlersek şayet; kendi iç dünyası ile kendine göre algıladığı dış dünya sonucunda sezgileri ve hayal gücünü birleştirip eserler vermeye başlayan ve bu özelliği ile sıradan insanlardan farklı kılınmış özel bir insandır''sanatçı''.

Kendi yarattığı dünyasında yaşar. Hayatı çok fazla duyumsar. Oldukça kırılgandır ve yarattığı dünya ile kesişen yozluklar isyan etmesine fazlasıyla yeter.

İnceleyecek olursak; sanatçıların tamamına yakınının hayatı normal insanların anlayamadıkları, karmaşık, düzensiz ve şaşırtıcı bir boyutta yaşadıklarını, aşırı derecede hassas olduklarını göreceğiz. Çevrelerinde yaşayan diğer insanları tatmin eden birçok şeyin onları tatmin edemediğini de. Sanatçı ruhlarıyla duyumsadıkları bu boşluğun yerini dolduracak bir şeyler oluşturmayı denemeleri ve eser vermeleri bu yüzden. Oluşturdukları eserleri çevrelerine benimsetememe kaygısı yaşıyorlar bir yandan. Kimi zaman anlaşılamıyor olmanın kırılganlığı, küskünlüğü ve isyanını. Bütün bunların yarattığı dayanılmaz huzursuzluk ve boşluk hissi üstlerine bir sarmal gibi yapışıyor çoğu zaman.

Kim bilir belki de dünyaca ünlü birçok şair ve yazarın başı çektiği pek çok sanatçı bu yüzden intiharı seçiyor ve yaşamlarına kendi elleriyle son veriyor.

62 yaşındayken hayatın boş olduğuna dair yoğun duygular içine girip av tüfeği ile kendini vurarak yaşamına son veren Nobel ve Pulitzer Ödülü sahibi Ernest Hemingway örneğin.

İngiliz Edebiyatı'nın en önemli kadın yazarı Virginia Woolf 'un ''Yaşamak neden böyle içler acısı? Neden bir uçurumun yanıbaşından geçen daracık bir yol gibi?'' sözü hala zihinlerde. ''Kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin. Ve boyun eğmeden, ey ölüm!'' diyerek o da intihar etti.

İntiharı seçen sayısız sanatçıdan sadece iki örnekti onlar. Ya diğer yazarlar, şairler, ressamlar, besteciler, sinema sanatçıları..?

(Devam edecek........)

44 yorum:

  1. İyi bir yazı. İntiharlara gelince "Düşmana inat, bir gün fazla yaşamak" sözü herkes için, sanatçı için yol gösterici.

    YanıtlaSil
  2. Yine de yukarıyla bağlantısını koparmamış bir sanatçı olmak isterdim... ya da tam tersi, hiçbir şeyin farkında olmayan biri... böyle arada olmak çoğu zaman çok zor...

    YanıtlaSil
  3. Merhaba canımın içi Zeugmam..

    Sanatçının dünyaya bakış açısı, diyerek söze başlandığında; Bu sözden öncelikle sanatçının, topluma, toplum düzenine ve toplumun sorunlarına yaklaşımı akla gelmektedir. Zira, sanatçılara bir de toplum önderliği gibi bir misyon da yüklenmektedir.

    Bu misyonu, ya sanatçının kendisi üstlenmekte, ya da topluma daha ideal ortamlar hayal eden kişi ve guruplar tarafından sanatçılar teşvik edilmektedir. Bu misyonu kendileri veya başkalarının teşvikiyle üstlenen sanatçılar, zaten kendi hassas duyguları, özgür düşüce yapıları ve zekaları nedeniyle, toplumun her zaman bir kaç adım önünde gitmektedirler. Herkesten farklı düşünür, farklı yaşar, başkasının cesaret edemeyeceğini söylerler, cesaretleri öylesine gelişmiş ve özgür bir ruha sahiptirler ki, senin de yazında belirttiğin gibi, kendi kendilerinin hayatlarına dahi son verebilecek cesarete sahiptirler.

    İşte bu nedenledir ki, ülkeyi yöneten iktidar sahipleri, -ki bunlara en acımasız diktatörleri de katmak mümkün- sanatçılardan ürker ve çekinirler, onlara rahat hareket etmeleri için bazı imtiyazlar tanırlar. Çünkü, bilirler ki onların yönettikleri toplumun nezdinde kendilerinin verdiği değerden çok fazla değer sahibidirler. Eğer ki, sanatçı da toplumun ona vereceği değerden çok, iktidarların tanıdığı imtiyazlara razı olup, onların dediklerinden çıkmamaya başlarsa, sanatçının da toplum nezdinde sonu gelmiş ve tükenmiş demektir.

    Bir ülke sanat ve sanatçı yönünden ne kadar zengin ise, dünyadaki yeri de o kadar ön sıralarda olacaktır. Bir ülke maddi yönden ne kadar zengin olursa olsun, sanat ve sanatçı yönünden fakirse, o ülkenin diğer zenginlikleri de bir işe yaramayacak ve belki de başka ülkeler tarafından sömürülerek fakirleşecek ve yok olacaktır. Bu nedenle, ülkemizdeki sanatçılara gereken önem ve değeri göstermeliyiz ki, bu verilen değer ölçüsünde de, yeni sanatçılar yetişebilsin.

    Sanat ve sanatçıya gereken önem ve değeri veren kişilerin Türkiye'de de çoğalması ve dolayısıyla çok sayıda Türk sanatçısının dünyada boy göstermesi dileklerimle,

    Sevgilerimi gönderiyorum..

    YanıtlaSil
  4. Çok düşündürücü bir yazı olmuş. Bence sanatçı: Kurgulayan, yazan ve uyguluyandır. Sanatçının hayatı aslında kurgulamaktan ve bu kurguyu hayata geçirmekle geçer. Zaten dikkat edersek gerçek sanatçıların bir çogu sürekli düşünmekten dolayı sinir hastası psikolojik travları olan insanlardır. Kendi iç dünyasındaki hayalleri belirli bir taslak üzerine oturtmak hiçte kolay değildir. Bence sanatçı, yazan, çizen, düşünendir. Ellerine sağlık canım Bende naçizane bir yorum getirmeye çalıştım. sevgiler.

    YanıtlaSil
  5. "Hayat ile sanat arasındaki fark sanatın daha katlanılır olmasıdır."

    charles bukowski

    Devamını bekliyorum :)

    sevgiyle...

    YanıtlaSil
  6. Bende neden sanatçı olamıyorum diyordum, meğerse zeka sorunum olduğundanmış.
    Bence sanatçılar inanılmaz zeki insanlar. Bazılarının şizofreni olmaları da bunun kanıtı diye düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla şizofreni hastaları, normal insanlara göre daha zeki insanlar.

    Devamını bekliyorum... :D

    YanıtlaSil
  7. Yaşamın gerçek diye inanılan yüzü ya da yüzsüzlüğü ne yazık ki duygusal boyuttan hebersiz yaşıyor.
    Sanatçının yalnızlığı da burada başlıyor sanırım.
    Beğenerek okuduğum yazınızın devemını bekleyeceğim.
    Saygılar kaleme.

    YanıtlaSil
  8. Gerçek sanatçıyı anlatan, onları diğerlerinden farklı kılan özellikleri çok daha anlaşılır bir dille kaleme aldığın yazın oldukça düşündürücüydü!

    ben, öyle sanıyorum ki bizlerin bilmediği ama bu topraklarda keşfedilmeyi bekleyen; yada "ülkenin içinde bulunduğu kaosdan dolayı, çok kederli, içli, ümitsiz! olup keşfedilmek gibi bir kaygıları da olmayan! " pek çok sanatçının olduğuna inanıyorum...

    Ülkemiz, ümit ederim ki bir gün pek çok sanatçımız olduğunun ayırdına varacak ve gereken değeri onlara yaşarken gösterecektir!..

    Sevgili Zeugma, aramızda " sanatçı duyarlılığında!" olan pek çok dostumuzun olduğu muhakkak!

    tıpkı, siz ve sizin gibi duygulu, düşünen, yazılarıyla düşündüren ve bu güzellikleri bizlerle paylaşan pek çok blog yazarı arkadaşımızın olduğu gibi!

    yazının devamını merakla bekliyorum...

    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  9. Zeugma'm;şizofrenlerin olağanüstü bir zekayla donatıldıklarına ve çok 'özel' bir takım yönleri olduğuna ben de huzurevinde şahit oldum: Birkaç şizofren özel insanı tanıyınca. Bir tanesi var dı ki( bir süre önce öldü) Yurt dışında da görev yapmış bir akademisyenken hastalanmış. Hastayken bile zekası ve inceliği beni hayrete düşürüyordu.

    Senin de yazında bahsettiğin gibi sanatçı ruhu taşıyan insanlar diğer insanlardan, çok daha ince ve kırılganlar, bu nedenle de,doğada ve dünyada olan acımasızlık ve sevgisizlik onları daha derinden yaralıyor ve bazıları bunu kaldıramıyolar.
    Devamını bekliyorum
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  10. alizafersapci;
    Teşekkür ederim.
    Kendi hayatına son vermek elbette ki onaylanacak bir şey değil.
    İnadına uyanmak var, her sabah..

    YanıtlaSil
  11. nil;
    Devamı epey ilginç..
    Azıcık daha bekleyeceksin :)

    YanıtlaSil
  12. Tibet'in annesi;
    Doğru söyledin bak. Bizler arada kalmış kimlikleriz.
    Ama bloglarımızda ''yazar''kimliğiyle varız. Azıcık yaklaşmışızdır belki.
    Ne dersin ;)

    YanıtlaSil
  13. Merhaba canımın içi Arzum ;)

    Çok güzel tespitler yapmışsın yine. Katılmamak mümkün değil.
    Bir sanatçının kendi hayatına son vermesini ''cesaret'' olarak görmen müthiş. Ölüme bir başkaldırı olduğunu da ben ekleyeyim..
    Onların tüm hayatımızı kapsayan misyonları vardır, evet. Elimize aldığınız bir kitaptaki satırlarda, dinlediğimiz derinden etkileyen bir klasik müzikte, izlediğimiz muhteşem bir filmde, hayretle bakıp incelediğimiz olağanüstü bir tabloda..
    Öyle anlar gelir ki hayatı yeniden sorgulamamıza neden olurlar..

    Benim bu yazıya başlama nedenim Jack London'un bir kitabını okuyor olmam ve okuduğum satırları yazan kişinin hayatına kendi eliyle son vermiş olmasını bilmenin beni inanılmaz etkileyişiydi.

    Bu arada ''sanatçı'' sıfatıyla geçinen Nurgül Yeşilçay gibilerinin Yedi Kocalı Hürmüz filminden sonra ortaya çıkıp da ''Benim de aynı anda 2-3 kişiyi idare ettiğim olmuştur.Birinde bulamadığımı birinde tamamlıyordum'' şeklinde korkunç söylemlerde bulunması toplumumuz için ne berbat bir vakadır.
    Daha kötü örnekler de var tabii..
    İnsanların ''sanatçı'' zannedip de böylelerine prim vermemesi gerekiyor..Benim de dileğim bu canım..
    Gerçek sanatçılarımızın adı sanı bile duyulmuyor, farkında mısın?

    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  14. siyah kelebek;
    Sonu özellikle düşündürücü değil kelebeğim? İntihar olayları yani..
    Sanatçılar duygularını hayalleriyle yoğunlaştırıp eserlerine aktarıyor.
    Onların algıları ve hassasiyetleri bizlerden daha güçlü, acıları da öyle.. Psikolojileri o yüzden normal bir insanınkinden farklı.

    Ne demek? Yorumun çok güzeldi, teşekkür ederim canım..
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  15. Dalgaları Aşmak;
    Teşekkürler sanatla hayatın farkını vurgulayan söz için :)
    Devamı gelecek tabii...
    Sevgiyle...

    YanıtlaSil
  16. mr_lonely;
    Ne alakası var çocuk?
    Sen şimdi burda zeka sorunun olduğunu söylerken neyi kastettin?
    Tabii ki sanatçılar inanılmaz zeki insanlar, aksini yazıda nerede gördün? Baksana orada ''içgüdü,duygu ve zeka'' üçgeniyle kendilerine has bir tarz oluşturduklarını yazdım. Bu üç duygunun üçü de güçlüdür bir sanatçıda. Sadece sıralamada öne geçenler var. Çünkü sanatçı duygularını içgüdüleriyle harmanlar,hayal gücünü ekler ve zekasıyla tüm bunları eserlerine aktarır.
    Devamını iyi oku, olur mu :D

    YanıtlaSil
  17. Nuriye Zeybek;
    Öncelikle hoşgeldiniz.
    Sanatçılar hayatı olanca duygusallıklarıyla yaşadıkları için, bazı acımasız gerçekler karşısında boşluğa düşüyor ve dirençlerini o noktada kaybediyorlar sanırım.

    Zarif sözleriniz için teşekkür ediyor, sevgiler gönderiyorum size..
    Benden de saygılar..

    YanıtlaSil
  18. Sevgili Esmir;
    ''Gerçek sanatçı'' evet.

    Medya önünde boy gösteren diğerleri yanlarından bile geçemez onların. Söyler misin, yazıda anlatmaya çalıştığım özellikler hangi birinde var? Hangi toplum mankenden bozmaları, TV kanallarının açtığı yarışmalarda popüler olanları sanatçı diye bu kadar baş tacı ediyor? Nereye baksak gözümüze sokuyor?

    Sırf bu yüzden gerçek sanatçı özelliği taşıyanlar, bu işin eğitimini almışlar küskünlük ve kırgınlıklar içinde bence..

    Canım, benim için sarfettiğin inanılmaz güzel sözler için teşekkür ederim. Çok etkilenip aklıma taktığım bir konuyu yazıya dökmeye çalıştım sadece. Benim de senin yazılarını zevkle okuduğumu biliyorsun.

    Tekrar teşekkür ediyorum..
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  19. Sevgili Çınar;
    ''Şizofreni'' genellikle çok zeki insanların belli bir süre sonra yakasına yapışan ileri boyutta ruhsal bir hastalık, evet Çınarcığım.

    Yazıda verdiğim David Helfgott örneği de aynı şekilde.
    Helfgott henüz beş yaşındayken ''harika çocuk'' olarak tanınıyor. 19 yaşındayken İngiltere'deki Kraliyet Müzik Koleji'nde burs kazanıyor, düşün. Hastalığı zamanla ilerliyor yani.
    Yoksa ben onu Mr_Lonely'nin zannettiği gibi zekası yoktur diye örnek vermedim :) Sadece hastalığına rağmen yeteneğinin ve sanatının ne kadar inanılmaz bir biçimde devam ettiğini örneklemek istedim.
    Zaten sen de yorumunun son kısmında dünyanın acımasızlığı ve yaşadıkları kırılganlıklar yüzünden rahatsızlandıklarını vurgulamışsın.

    Yazının devamı sanatçıların bu kırılganlıklar yüzünden başka hangi hallere düştükleriyle ilgili en çok..

    Sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  20. Sanat ve sanatçı, dünya evinde ayrı bir odada değerlendirilmesi gereken konu… Çünkü; çoğu eşsiz, çoğu farklı, üretici ve yenilikçi. Sanatçı, ruhen gittiği uç noktalara, bedenen varamıyor. Engelleniyor, toplumu anlayamıyor, mantığın içindeki mantıksızlıkları gördükçe, kaos yaşıyor. Sanatçının genel anlamda dünyevi kaygıları azdır. Ruhunu yücelmek onu tatmin etse de, dünyada çektiği acı ve sıkıntı anlamsız gelmeye başlıyor. Nihayetinde sanatçı, bağlantısını yaşamdan koparıyor. Kimi zaman zirveden düşme, kimi zaman mantıksızlığa kapılma, kimi zaman da anlaşılamamak gibi korkular, ruhuyla bedeninin ayırmaktan çekinmemesini sağlıyor. Virginia Woolf’a ek; bu büyük edebiyatçı ve düşünür, yaşadığı sinirsel gerginliğin akıl hastalığına dönüşmesinden de endişe etmiş, endişeleri intihara sürüklemiştir.
    Bilgi ve düşünce dolu ahenkli yazın için teşekkürler Zeugma… Hep mutlu kal…

    YanıtlaSil
  21. Sevgili Zeugma;
    Yeni yazı başlığın çoğu zaman benim de zihnimi meşgul eden oldukça ilginç bir konu.
    David Helfgott örneği sanatçıların sanatlarını icra ederken tamamen başka bir boyutta sadece yeteneklerini konuşturan özel insanlar olduğuna dair müthiş bir örnektir gerçekten.
    Teşekkür ediyor, yazının devamını ben de merakla bekliyorum.

    Sevgiyle kal...

    YanıtlaSil
  22. Sevgili Hayalbemol;
    Teşekkürler ama asıl senin yorumun bilgi ve düşünce dolu olmuş. Bu kadar güzel özetlenebilirdi. Psikolojiye aşırı ilgin olduğu nasıl da belli olmuş hemen ;)
    Virginia Woolf için eklediğin bilgiden haberim yoktu. Bunalımının akıl hastalığına dönüşmesi ve yaşamına öyle devam etmek onu bu kadar korkutmuş demek.
    Daha eşiyle birlikte intihar eden kaç sanatçı var bilsen Devamı gelecek..

    Ben teşekkür ederim Emre..
    Sen de hep mutlu kal..

    YanıtlaSil
  23. Sevgili Justice;
    Benim de hep öyle olmuştur.Zaman zaman rastlarız ya hani bu tür bilgilere, bir türlü aklım almazdı sanatçı bakış açısının çoğunu en sonunda intihara kadar sürükleyecek derecede farklı olduğunu.
    Kimi en verimli çağında, kimi birtakım endişeler yüzünden hayatına son vermiş.
    David Helfgott'un videolarını görsen. Görevlilerin elinden kurtuluyor ve salonda ön sırada oturanlara kadar ulaşıp hepsini tek tek öpüyor. Yüzünde sevimli bir gülümsemeyle :) gerçekten çok özel bir insan..

    Ben teşekkür ederim..
    Sen de sevgiyle kal...

    YanıtlaSil
  24. Aslında herkes ölüm hakkını kullanabilmeli (Ölüme birlikte giden Stefan Zweig ve karısı Charlotte gibi.)Mevlana'nın Cıngıllı fahişe dediği dünyaya bir anda çizik atmayı başarabilmeli.Zaman zaman kıyısına ulaştığımız o sonsuzluktan geri dönmemek cesaretini gösterebilmeli.Tamam da, kimselere katlanamayacağı yük yüklemeyeceğini vaad eden yüce Rabbin verdiği bu cana son vermek reva mı?
    Sanatçı; senin de dediğin gibi Akılla değil de duygularıyla yaşayan insandır da bir sivrisineği bile öldüremezken yaşamına nasıl kendi elleriyle son verir ki?
    Zeugmam yazının devamını bekliyorum.Güzel ve düşündürücü onaylanası bir yazıydı yine sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  25. Merhaba Sevgili Zeugma,
    Sanatçıların diğer insanlardan farklı görüleri,algıları ve hayat tarzlarının olduğu çok doğru.Sanatını oluşturur,icra ederken hayatın olumlu yada olumsuz tüm yanları onlara destek olmaktadır.Ama hepsini genelleyerek çok hassas ve ince yapılı olmaları doğru değil. HAyatımın on yılını birlikte geçirmiş olduğum kişinin sanatçı olması yaptığım tespitlerin az da olsa doğru olduğuna karine teşkil eder diye düşünüyorum.İnsanların sanatçı kimlikleri ve zaaflarını yani insani kişiliklerini ayrı ayrı kefeye koymak lazım.Dışarıdan özenilen,beğenilen,hayran olunan sanatçıların tanışıldıktan ve içine girildikten sonraki keşke tanımasaydım da öyle bilseydim serzenişleri çok yaşadım. Kişiliklerini tanıyıpta hayranlığımın devam ettiği bir sanatçı yok malesef. Yaşadıkları dünyanın devamına ve müdahalesine yönelik hassasiyetleri çok.Ama dünyevi olay ve durumlara yaklaşım ve hassasiyetleri aynı derecede değil.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  26. Sevgili sufim;
    ''Herkes ölüm hakkını kullanabilmeli'' sözünü şaka zannettim önce. Ama son derece ciddisin.
    Stefan Zweig ve karısı örneğini vererek... Aman lütfen onlar ve diğerleri öyle yaptı diye özenmeyelim hiçbirimiz. Arkamızda kalanlar ne yapar sonra ? Öyle bir hak var diye çaresiz ya da kırılgan zamanlarımızda fazla düşünmeden kullanırdık bu hakkı bence.
    Sanatçıların, özellikle yazarların çoğu bu kararı vermiş ve uygulamış. Eşiyle uygulayan da bir hayli var.İnanılır gibi değil, evet.
    Teşvik edici güzel sözlerin ve beğenin için çok teşekkür ediyorum sufim..
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  27. Sevgili çoban yıldızı;
    Yorumunuz o kadar ilginç geldi ki bana.
    Öncelikle sanatçıların yazıda belirtilen özelliklere sahip olduklarını doğrulamışsınız. Sonrasında örneklediğiniz ve hayatınızın 10 yılını birlikte geçirdiğiniz kişi için yaptığınız net tespitler elbette ki doğru olduğunu karine eder.Üstelik bu şekilde tanışılan tüm sanatçılar için bunun geçerli olduğunu vurgulamışsınız.
    Şaşırmadım dersem yalan olur.

    Ama biraz düşündüğümde hayatı her yönden farklı ve uç noktalarda yaşayan, ecelle gelen normal ölümü bile benimsemeyen kişilerin normal insanlarla tam bir uyumu zor olmalı. O nedenle tersi olsa şaşırmak lazım gerçekten.

    Güzel ve ilginç yorumunuzla paylaşımınız için teşekkür ediyorum..

    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  28. Sevgili Zeugma Öğretmenim;
    sanatçıların 20.yüzyılda nöroloji ve psikiyatri hastalık olarak adlandırılan birçok hastalığın ardında genetik mekanizmalar olduğu söylenmiş.21.yüzyılın başında bu iki alanın arasındaki mesafenin kapanmasına katkı sağlanmış.Bu mesaenin kapanması ile NÖROPSİKİYATRİNİN önemi yeniden gündeme gelmiş.Sanatçının doğumundan itibaren yaşamının çeşitli kademelerinde ruhsal gelişimi içinde,bulunduğu sosyal,ekonomik,politik ve duygusal ortamlar ile ilişkilerinin ruh sağlığını etkilememesi ve bazı patolojilerin ortaya çıkmasında etken olmaması pek de mümkün gibi gözükmemektedir.Buna bağlı olarak küçük gibi gözüken STRES unsuru öncetoplumla 'yabancılaşma'
    olgusunu,
    daha sonra kendiyle yabancılaşmayı
    oluşturarak sonuçta şizofreni ve diğer ağır travmalar meydana çıkabiliyor.Sanatçı ruhu için ya da şöle düşünebiliriz,asfaltta açılan küçük bir
    çukurun üzerinden binlerce aracın,tırın geçerek küçük çukuru,onarılması mümkün olmayan büyük bir çukur haline getirmesi gibi...
    bunu görebilen gerçek sanatçıda ya alkol veya uyuşturucu ile,ya da intihar yolu ile kaçış yapabiliyor kanısındayım.
    Sevgilerrr

    YanıtlaSil
  29. Canım Ayşegül;
    Konuya ait bilimsel açıklamalar içeren düşüncelerine, verdiğin örneklerle ilişkilendirdiğin kanılarına ben de katılıyorum tamamen..
    Paylaşım ve katkın için çok teşekkür ederim..

    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  30. bana göre; sanatçının dünyaya bakış açısı bana göre kafasının güzelliği ile alakalıdır. bir çok sanatçı alkol ve uyuşturucu bağımlısıdır ve kendi hayatlarına kendileri son vermiştir. aynı zamanda bu şekilde çok büyük eserler ortaya çıkarmışlardır.

    YanıtlaSil
  31. Sevgili zeugma güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil
  32. Evet, Halil Cibran, Profesör John Nash vb gibi bir sürü var. Aslında algılamalardaki farklılık dal ne olursa olsun deha seviyesindeyse hayat denilen şey onların bulunduğu boyutta çok acı veriyor, ızdırap çekiyorlar. Ve ızdıraplarını dindirmek için çekip gidiyorlar. Bu çekip gitme hakkı olmalı... Aklımın ve gözlerimin bir yerinde hep vardır KONUŞ ONUNLA ve İÇİMDEKİ DENİZ filmleri. Acı ve ızdırap veriyorsa ve buna sebep deha ile algılamaksa ne yapılabilir dindirebilmek için.

    YanıtlaSil
  33. sürüden ayrılan koyun;
    Sanatçıların hepsi olmasa da bazıları senin dediğin gibi alkol ve uyuşturucunun esiri olup varını yoğunu kaybederek sefalet içinde ölmüşler ya da hayatlarına kendileri son vermiş.

    YanıtlaSil
  34. erdoğan;
    Çok teşekkür ederim. Ben de sizin güzel bir hafta sonu geçirmenizi dilerim..
    Ama ben profilinize giremediğimden kim olduğunuzu çıkaramadım..

    YanıtlaSil
  35. Ali İkizkaya;
    Halil Cibran'ı bilmiyordum Ali Bey.. Ama sanırım onun girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış. Yine de niyetine girip uygulaması yeterli elbette.
    Söylediklerinize katılıyorum.Kişi hangi alanda olursa olsun zekası ne kadar yüksekse hayatı algılayışı ve gördüğü tezatları duyumsaması ve ızdırapları da o derecede güçlü oluyor demek ki.. Dayanamayacakları kadar güçlü.
    Ve düzeni değiştiremeyeceklerinden emin oldukları için acılarının dinmesi adına çekip gidiyorlar...

    YanıtlaSil
  36. "KASIMPATI" nı yeni buldum, özensizliğimden olmalı. Çok beğendim. Gözyaşları ve kahkahaların benzemesi ne güzel. İnsanca olan bu değil mi?

    YanıtlaSil
  37. Rica ederim.. Özensizlikle falan ilgisi yok.

    Ne kadar naziksiniz. Çok ama çok teşekkür ederim bu güzel sözleriniz için..
    Sevgi ve saygılar...

    YanıtlaSil
  38. Gayet güzel bir makale,tebrik ederim.Vaktim olursa bu konu hakkın da bir deneme yazmayı düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Âwdil.
      Merakla bekleyeceğim o yazınızı...

      Sil
  39. Etkilendim;aç bir tavuk,horoz gibi eşelenmek;açlığın bitmeyen bir dava olduğunu bilerek;değerli bir şey..Filmi,not aldım,en kısa zamanda izlemek istiyorum.Teşekkürler Zeugma...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ancak, hayatı çok fazla sorgulamak bünyeye zarar veriyor:)
      David Helfgott çok özel bir insan. Dünyada çalması en zor eserlerden biri olarak kabul edilen Rachmaninoff’un 3. Piyano Konçertosu’nu kusursuz bir şekilde çalan 3 kişiden biri. Varlığından yeni haberim olmuştu ve çok etkilenmiştim. Bu şekilde bir yazı çıkmıştı neredeyse 10 yıl önce:)
      Filmi izlediğinize pişman olmayacaksınız. Helfgott'ı canlandıran oyuncunun performansı mükemmel gerçekten de.
      Yıllar öncesinde kalmış bu yazıyı okuyup yorumladığınız için teşekkürler Güven Bey.

      Sil
  40. Edebi yazıların bu antik güzelliğini yaşama davet etmek,onların ne kadar değerli olduklarının,vazgeçilmez bir neşe ve öğreti duyarlılıklarına sahip olduklarını bilmek çok büyük bir zenginlik...Evet Zeugma;bünyeye zarar veriyor yaşamı fazla sorgulamak;tam do o zarar aşamasında edebiyatın rüzgarları,o değerli esintiler kavrulmaktan önlüyor insanı,insanları veya Vergilieus gibi Dante'nin yanı başında bir yoldaş oluyor aniden...

    Filmi buldum,on dakikasını izledim;sanırım ağırdan alacağım;bu tür eserlerin demlenmiş kokusunu,taşıdıkları ruhsal çığlıkları daha iyi hissetmek ve tatmak adına...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle. Başka insanlar, bambaşka hayatlar, farklı kültürler yepyeni birer bakış açısı. Yaşamı enine boyuna sorgulamak, empatiyle gelen yoğun farkındalık... Hepsi ''değerli'' birer öğreti gerçekten.

      Bu tür filmler özümsemek adına bahsettiğiniz şekilde izlenmeli bence de. Tam bir adaptasyonla...

      Sil