01/07/2012

Dönmeyi Asla Düşünmediler

Öğle saatlerinin dayanılmaz sıcağı inmek üzere.
Arabanın içinde beş kişi, patikaya benzer bir yolda düşük hızda ilerliyoruz...

Metrekareye 6000 merminin düştüğü, üç merminin havada çarpışarak iç içe geçtiği bir savaşta bedelini
253 bin şehit vererek ödediğimiz ulvi topraklar üzerindeyiz.
Şairin ''şüheda fışkıracak'' dediği yerde, kelimenin tam manasıyla ''şehit kanıyla sulanmış'' topraklarda...

Hepimiz huşu içindeyiz...
Dağa-taşa, dört bir yanımızda ''binlerce kefensiz yatan''a, toprağa düşmüş şehit kanından mutlak surette nasibini almış küçücük bir ota dahi saygısızlık olur, incitiriz endişesiyle ağzımızdan kelime çıkmıyor.
Kendiliğinden başlayıp gitgide yoğunlaşan ve lal eden garip bir hassasiyet bu...
Susuyoruz...

Dönemeçten sonra, yolun sağ tarafında devasa bir tabela beliriyor birden.
Belirmek sözcüğü hafif... Balyoz gibi iniyor adeta!
Gerçekle hayal birbirine giriyor o an...

Tam 97 yıl öncesi...
İliklerimize kadar titreten bu tablo canlanıyor sanki!
Askerlik tarihinin en kahraman birliği, bir dilim ekmekle tok durmak zorunda olan, yırtılmış çarıklarıyla
cepheden cepheye koşan o kahramanlar!
Orada, karşımızdalar!

Onlar ki; çarpıştıkları siperler arasındaki mesafe sadece 8 metre, yani ölüm kesin iken ve önlerindeki siperde yer alanlar şarapnel, bomba ve kurşun yağmurları altında kurtulmamak üzere düşerken; üç dakika içinde öleceğini bile bile, gözlerini kırpmadan, düşenlerin yerini şimşek gibi alarak ''Çanakkale Geçilmez!'' gibi bir destanı dünya tarihine kanlarıyla yazdırdılar!

Uğruna neredeyse her ocaktan bir şehidin verildiği, her bahçeden bir gülün solduğu, türküsü dünya döndüğü sürece dilimizden düşmeyecek olan acı, fakat şerefli destanımızın eşsiz kahramanlarıydılar!


Onlar ''DÖNMEYİ ASLA DÜŞÜNMEDİLER.''
-They never even considered going back.-