06/07/2012

Yorucudur Beklemek

Hayatın tik takları arasında beklemekle geçiyor ömrümüz.
Zaman avuçlarımızdan hızla akıp giderken ''bekliyoruz'' bir şeyleri hiç durmadan. Uzunlu kısalı süreçler içinde, farkında bile olmadan...

Sabahın olmasını, güneşin doğmasını, yağmurun dinmesini, telefonun çalmasını, cuma akşamını beklemek gibi günlük rutinler dışında; işe girmeyi, trafiğin bitmesini, ayın on beşini, tatilin gelmesini, yazı, kışı, sonbaharı, okulun bitmesini bekliyoruz mesela.

Hayallerimizin gerçekleşmesini ya da maruz kaldığımız öfkenin dinmesini bekliyoruz kimi zaman.
Hak ettiğimiz anlayışı, kırılan kalbimizin onarılmasını...

Sıradan bir kelime gibi duruyor beklemek. Bir o kadar da masum sanki.
Yorulmadan, zahmetsizce yapıldığı da düşünülebilir belki.
Hani, elini kolunu bağlayıp oturduğun yerde gerçekleşen bir eylemmiş gibi...
Oysa ne çok anlamlar barındırıyor içinde.
Doğumdan başlayıp hayatın bütününe yayılan, başlıbaşına bir süreç aslında beklemek.
Dünyadaki en zor eylemin adı. En yorucu olanı...

Beklerken ihtiyacımız olan süreç yıllarını alır götürür insanın bazen, yıpratır.
Ömrünün sonuna kadar süreceğini bilsen de vazgeçmezsin çoğu zaman.
Çünkü umudun hiç sönmeyen ateşi ayakta tutmaktadır seni...
Tüm varlığınla, özlemle, ''Bir gün mutlaka gerçekleşecek,'' diye beklersin.
Bir yaşam biçimi olmuştur artık. Sonsuzluğa doğru yol alarak, sorgular içinde,
durmadan; ama hiç durmadan, vazgeçmeden beklersin.

Sabırla cilalayıp başarabildiğin ölçüde ayaktasındır...
Yorucudur beklemek...