Ah Doktor Bey...
Belli ki sen de aileni alıp biraz değişiklik olur, azıcık alışveriş yapar, sonra oturup bir şeyler yiyip içeriz amacıyla gelmiştin o gün alışveriş merkezine.
Belli ki büyük bir şehirde yapılacak başka bir aktivite bulamamanın çaresizliği içinde, bebek arabasında oturan minik kızın ve eşinle birlikte, biraz olsun aile olmanın keyfini yaşayacaktın.
Yanınızdaki hanım hanginizin annesiydi bilinmez; ama orada birlikte olmanızdan en çok o mutlu olmuşa benziyordu.
Sizi gururla izlemesinden, dudaklarından hiç eksiltmediği tebessümünden belli oluyordu. Bitişik masada oturuyordunuz ya, ister istemez gördüm sizi ve farkında olmadan düştü bunlar aklıma.
Hafta içi çalışan genç bir çift olduğunuzu düşündüm önce. Bebeğinize muhtemelen anneniz olan bu hanımın baktığını, onu da alıp ''hafta sonu değişiklik olsun'' diye buraya geldiğinizi.
En çok da onun için hoş bir gün olmasını dileyerek bunu yaptığınızı...
Saniyeler içinde düşündüm bunları.
Büyük şehir yazgısı yaşayan dört kişilik güzel bir aile'' diye bitirmiştim sonunu...
Doktor olduğunu bilmiyordum.
Oysa sen sadece birkaç dakika sonra, oturduğun yerden;
''Bizden sonra gelenler yemeklerini yarıladılar. Ben doktorum, hastalarımı böyle bekletiyor muyum?'' diye bağıracak, kimliğin, diğer insanlara olan saygın ve öfkenle ilgili ne var ne yok ortaya serecek, hepimize öğretecektin olabildiğince büyük harfler kullanarak...
Servis elemanının ikna edici sözlerini duymuyordun bile.
Yan masada oturan dört gençten birinin dayanamayarak ayağa kalktığını,
''Beni yemek yerken germeye ne hakkın var!'' diye bağırdığını da duymuyordun...
Gözün dünyayı görmüyordu Doktor Bey...
O gün herkesi gerdin gerçekten de orada. Yediklerini boğazına dizdin, huzursuz ettin!
Sonra da çoluğu çocuğu toplayıp orayı terk ettin...
Oturduğun yerden doktor olduğunu söyleyip yüksek sesle had bildirmek yerine,sessizce gidip problemini yetkiliye bildirmek, çözüm almak neden bu kadar zordu?
Oldu mu şimdi, değdi mi?
Sinirlerine hâkim olmalıydın Doktor Bey...
Belli ki sen de aileni alıp biraz değişiklik olur, azıcık alışveriş yapar, sonra oturup bir şeyler yiyip içeriz amacıyla gelmiştin o gün alışveriş merkezine.
Belli ki büyük bir şehirde yapılacak başka bir aktivite bulamamanın çaresizliği içinde, bebek arabasında oturan minik kızın ve eşinle birlikte, biraz olsun aile olmanın keyfini yaşayacaktın.
Yanınızdaki hanım hanginizin annesiydi bilinmez; ama orada birlikte olmanızdan en çok o mutlu olmuşa benziyordu.
Sizi gururla izlemesinden, dudaklarından hiç eksiltmediği tebessümünden belli oluyordu. Bitişik masada oturuyordunuz ya, ister istemez gördüm sizi ve farkında olmadan düştü bunlar aklıma.
Hafta içi çalışan genç bir çift olduğunuzu düşündüm önce. Bebeğinize muhtemelen anneniz olan bu hanımın baktığını, onu da alıp ''hafta sonu değişiklik olsun'' diye buraya geldiğinizi.
En çok da onun için hoş bir gün olmasını dileyerek bunu yaptığınızı...
Saniyeler içinde düşündüm bunları.
Büyük şehir yazgısı yaşayan dört kişilik güzel bir aile'' diye bitirmiştim sonunu...
Doktor olduğunu bilmiyordum.
Oysa sen sadece birkaç dakika sonra, oturduğun yerden;
''Bizden sonra gelenler yemeklerini yarıladılar. Ben doktorum, hastalarımı böyle bekletiyor muyum?'' diye bağıracak, kimliğin, diğer insanlara olan saygın ve öfkenle ilgili ne var ne yok ortaya serecek, hepimize öğretecektin olabildiğince büyük harfler kullanarak...
Servis elemanının ikna edici sözlerini duymuyordun bile.
Yan masada oturan dört gençten birinin dayanamayarak ayağa kalktığını,
''Beni yemek yerken germeye ne hakkın var!'' diye bağırdığını da duymuyordun...
Gözün dünyayı görmüyordu Doktor Bey...
O gün herkesi gerdin gerçekten de orada. Yediklerini boğazına dizdin, huzursuz ettin!
Sonra da çoluğu çocuğu toplayıp orayı terk ettin...
Oturduğun yerden doktor olduğunu söyleyip yüksek sesle had bildirmek yerine,sessizce gidip problemini yetkiliye bildirmek, çözüm almak neden bu kadar zordu?
Oldu mu şimdi, değdi mi?
Sinirlerine hâkim olmalıydın Doktor Bey...