Ah Doktor Bey...
Belli ki sen de aileni alıp biraz değişiklik olur, azıcık alışveriş yapar, sonra oturup bir şeyler yiyip içeriz amacıyla gelmiştin o gün alışveriş merkezine.
Belli ki büyük bir şehirde yapılacak başka bir aktivite bulamamanın çaresizliği içinde, bebek arabasında oturan minik kızın ve eşinle birlikte, biraz olsun aile olmanın keyfini yaşayacaktın.
Yanınızdaki hanım hanginizin annesiydi bilinmez; ama orada birlikte olmanızdan en çok o mutlu olmuşa benziyordu.
Sizi gururla izlemesinden, dudaklarından hiç eksiltmediği tebessümünden belli oluyordu. Bitişik masada oturuyordunuz ya, ister istemez gördüm sizi ve farkında olmadan düştü bunlar aklıma.
Hafta içi çalışan genç bir çift olduğunuzu düşündüm önce. Bebeğinize muhtemelen anneniz olan bu hanımın baktığını, onu da alıp ''hafta sonu değişiklik olsun'' diye buraya geldiğinizi.
En çok da onun için hoş bir gün olmasını dileyerek bunu yaptığınızı...
Saniyeler içinde düşündüm bunları.
Büyük şehir yazgısı yaşayan dört kişilik güzel bir aile'' diye bitirmiştim sonunu...
Doktor olduğunu bilmiyordum.
Oysa sen sadece birkaç dakika sonra, oturduğun yerden;
''Bizden sonra gelenler yemeklerini yarıladılar. Ben doktorum, hastalarımı böyle bekletiyor muyum?'' diye bağıracak, kimliğin, diğer insanlara olan saygın ve öfkenle ilgili ne var ne yok ortaya serecek, hepimize öğretecektin olabildiğince büyük harfler kullanarak...
Servis elemanının ikna edici sözlerini duymuyordun bile.
Yan masada oturan dört gençten birinin dayanamayarak ayağa kalktığını,
''Beni yemek yerken germeye ne hakkın var!'' diye bağırdığını da duymuyordun...
Gözün dünyayı görmüyordu Doktor Bey...
O gün herkesi gerdin gerçekten de orada. Yediklerini boğazına dizdin, huzursuz ettin!
Sonra da çoluğu çocuğu toplayıp orayı terk ettin...
Oturduğun yerden doktor olduğunu söyleyip yüksek sesle had bildirmek yerine,sessizce gidip problemini yetkiliye bildirmek, çözüm almak neden bu kadar zordu?
Oldu mu şimdi, değdi mi?
Sinirlerine hâkim olmalıydın Doktor Bey...
Belli ki sen de aileni alıp biraz değişiklik olur, azıcık alışveriş yapar, sonra oturup bir şeyler yiyip içeriz amacıyla gelmiştin o gün alışveriş merkezine.
Belli ki büyük bir şehirde yapılacak başka bir aktivite bulamamanın çaresizliği içinde, bebek arabasında oturan minik kızın ve eşinle birlikte, biraz olsun aile olmanın keyfini yaşayacaktın.
Yanınızdaki hanım hanginizin annesiydi bilinmez; ama orada birlikte olmanızdan en çok o mutlu olmuşa benziyordu.
Sizi gururla izlemesinden, dudaklarından hiç eksiltmediği tebessümünden belli oluyordu. Bitişik masada oturuyordunuz ya, ister istemez gördüm sizi ve farkında olmadan düştü bunlar aklıma.
Hafta içi çalışan genç bir çift olduğunuzu düşündüm önce. Bebeğinize muhtemelen anneniz olan bu hanımın baktığını, onu da alıp ''hafta sonu değişiklik olsun'' diye buraya geldiğinizi.
En çok da onun için hoş bir gün olmasını dileyerek bunu yaptığınızı...
Saniyeler içinde düşündüm bunları.
Büyük şehir yazgısı yaşayan dört kişilik güzel bir aile'' diye bitirmiştim sonunu...
Doktor olduğunu bilmiyordum.
Oysa sen sadece birkaç dakika sonra, oturduğun yerden;
''Bizden sonra gelenler yemeklerini yarıladılar. Ben doktorum, hastalarımı böyle bekletiyor muyum?'' diye bağıracak, kimliğin, diğer insanlara olan saygın ve öfkenle ilgili ne var ne yok ortaya serecek, hepimize öğretecektin olabildiğince büyük harfler kullanarak...
Servis elemanının ikna edici sözlerini duymuyordun bile.
Yan masada oturan dört gençten birinin dayanamayarak ayağa kalktığını,
''Beni yemek yerken germeye ne hakkın var!'' diye bağırdığını da duymuyordun...
Gözün dünyayı görmüyordu Doktor Bey...
O gün herkesi gerdin gerçekten de orada. Yediklerini boğazına dizdin, huzursuz ettin!
Sonra da çoluğu çocuğu toplayıp orayı terk ettin...
Oturduğun yerden doktor olduğunu söyleyip yüksek sesle had bildirmek yerine,sessizce gidip problemini yetkiliye bildirmek, çözüm almak neden bu kadar zordu?
Oldu mu şimdi, değdi mi?
Sinirlerine hâkim olmalıydın Doktor Bey...
Doktor olmak ayrı,adam olmak ayrı desek...
YanıtlaSilHer meslek için geçerli aslında bu söz...
Sil
YanıtlaSilben her zaman gerçek kimliğin, öfke ve sinir anında ortaya çıktığına inananlardanım Zeugmacım..
:(
sizede yazık.. çevreye de ..
Üzdüğü AİLESİne de ..
Herkes bir şeylere sinirlenebilir. Bu son derece doğaldır. Önemli olan öfkeyi kontrol altına alabilmektir. Yok eğer akışa kapılırsak, geri dönülmesi imkânsız yanlışlar yapar, hatta başımızı derde sokarız.
SilDolayısıyla ben de seninle aynı fikirdeyim Nunucuğum.
Toplumumuz korku ve öfke toplumuna dönüştü sanki bir kaç yıldır. Trafikte, hastanede, bankada, her yerde herkes çok gergin. Kendisini soyana, büyük olumsuzluklar yaratanlara karşı sesini çıkaramayanlar garsona, diğer sürücüye, sıradaki diğer vatandaşa bağırıp patlıyor. Geçecek bu günler...
YanıtlaSilTespitiniz çok doğru.
SilSesini çıkar(a)madığı için de yanlış yerlerde patlıyor öfkesi.
Aslında o arkadaşa bi dakka bekle deyip; ilk tıbbi cihazlar satan mağazaya dalmak, bir adet steril steteskop almak, geri dönmek sonra da o steteskobu elemanın boynuna sıkıca dolayıp, kulağına takmak gerektiğini düşünüyorum.
YanıtlaSilİyi ki orada değilmişsiniz Avram Hocam.
SilHayır, neden ip, hortum falan değil de, steteskop :)
Ve neden steril? :))
Mesleğine uygun olsun diye.:P (Açık açık yazmamı istemezsin herhalde.:P)
SilHak ediyordu cidden.
SilPek çok kişinin aklından benzer şeyler geçtiğine de eminim.
O değil de, iyi ki o gün orada değilmişsin :)
''Beni yemek yerken germeye ne hakkın var?'' diye bağıran çocuğun masasına o gittikten sonra çay ve tatlı geldi zaten anında. Ben de içimden ''Oh yarasın,'' dedim :)
merhaba;
YanıtlaSiletiketlerini kullanmayı seven bir toplumuz ve ne yazıkki çözüm odaklı değiliz eleştirmek ve sesini yükseltmek(bağırrmak çağırmak)bunları marifet saymak off ne kadar zor insan olabilmek...
sevgilerimle güzel gözlemini bizimle paylaşan yürek @->-
Merhaba,
SilSöz konusu ettiği etiketi miydi, yoksa hastaları bekletmediğine mi vurgu yapmak istiyordu orasından emin olamasam da çok yanlış ve saygısızca bir davranış biçimi sergiledi maalesef.
Sevgilerimle güzel yorumunu esirgemeyen yürek...
@>-> @>->
Kürşat Bey'e katılıyorum.
YanıtlaSilKatılmamak mümkün değil ki Sibelciğim.
Sil''Adam olmak'' ile ilgili bu ince çizgiyi, Hektor aşağıda öyle güzel açıklamış ve örneklendirmiş ki, müthiş gerçekten!
Alınan ünvanlar ve apoletler yükselirken, kişinin sosyal ve kültürel değerleri "Ağrı" dağı kadar yükseklik ölçüsünde geri kalabiliyor. İnsanlar bu kazanımları ya görgü terbiyesiyle, ya da bilgi terbiyesiyle edinirler. Memleketimizin köyünde, kasabasında görgü terbiyesi eksik olarak yetişseler bile, ünvanlarına ve apoletlerine yakışır şekilde bu eksikliklerini bilgilenmek suretiyle giderebilirler. Eğitim ve terbiyeden eksik yetişmiş, sade bir insanımızın yaptığı hata ve kabalık, bu gibi insanların yaptıkları yanında kibarlık olarak addedilmelidir. Başka bir deyişle bu gibi insanların yaptığı kabalık ve küstahlıklar, sade bir insanımızın yaptığı yanında daha çok affedilmezdir. Ben, her gün Tv'lerde boy gösteren, katıldığı programın devamlı konuşmacısı olan akademik ünvanlı bir zât'ın (aynı semtte oturuyor ve sık sık karşılaşıyoruz) yürürken yol üzerine genizinden çektiği balgamlı tükürüğü büyük bir gürültü ile tükürdüğünü gördükten sonra, yola tüküren diğer insanları ayıplayamaz hale geldim.
YanıtlaSil(Hektor, "yorumlarımdan derleme 1", 15 Mart 2012).
***Olaydaki kişi, doktor olduğunu söyleyerek böyle bir kabalığın üzerine tüy dikmiş ve daha da ayıplanır hale gelmiş olduğunun farkına varmayacak kadar da aymazmış.
Aldığı unvanla örtüşmeyen davranış modelleri sergileyenler çok fazla gerçekten. Görgü kurallarından, nezaketten hayli uzak, saygısız, bencil, doğru dürüst konuşmayı bile öğrenememiş, öfkeli, kaba..diye uzar gider.
Sil15 Martta yayınlanmış bu yorum işte bu yüzden hiç zorlanmadan aynen buradaki örneğe de tastamam uyum sağladı.
Öfkenin hiddet boyuna vardırılmasının üstüne bir de megalomani eklenirse çok tiksinç bir durum olur yaşanılan...
Eğitim cehaleti alır eşeklik baki kalır...
YanıtlaSilKim bilir kaç yüzyıl öncesi de varmış böyleleri demek...
SilCanım, yazını okuyunca can yücel'in bir kaç cümlesi geldi aklıma;
YanıtlaSilBilmelisin ki!
Duvardaki diplomalar,
insanı,insan yapmaya
Yetmez...
Sevgimle ..
Ve ''Bilmelisin ki...'' diye başlayan o öğütler devam eder.
SilBak bu da uydu örneğin:
''Bilmelisin ki,
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında
çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.''
Sevgiler Elifciğim...
Merhaba Tekrar,
YanıtlaSilDiğer yazılarınıza da göz attıkça enteresan konular görüyorum o yüzden buraya da haddim olmayarak "burnumu sokayım" dedim.
Evet gerçekten talihsiz bir gün olmuş söz konusu doktor bey, resotran çalışanları ve müşteriler açısından.
Ben öncelikle sizlerin fikrini almak istediğim bir konuyu açacağım ondan sonra kendi fikrimi söyleyeceğim aşağıda belirteceğim bir olay hakkında.
Olay şöyle:
Sanırım Fransa'da bir kahve dükkanı sahibi şöyle bir uygulama yapmış. Bir fiyat listesi hazırlayarak, dükkanın en görülebilecek yerine asmış. Fiyat listesi şöyleymiş:
Bir kahve.......... 3.70 Euro
Bir kahve lütfen....3 Euro
Günaydın! Bir kahve verir misiniz lütfen... 2 Euro
İnsanları gülümsetmek, onların birbirine daha nazik davranmasını sağlamak açısından bu uygulama nasıl sizce ?
Merhaba Tekrar,
YanıtlaSilDiğer yazılarınıza da göz attıkça enteresan konular görüyorum o yüzden buraya da haddim olmayarak "burnumu sokayım" dedim.
Evet gerçekten talihsiz bir gün olmuş söz konusu doktor bey, resotran çalışanları ve müşteriler açısından.
Ben öncelikle sizlerin fikrini almak istediğim bir konuyu açacağım ondan sonra kendi fikrimi söyleyeceğim aşağıda belirteceğim bir olay hakkında.
Olay şöyle:
Sanırım Fransa'da bir kahve dükkanı sahibi şöyle bir uygulama yapmış. Bir fiyat listesi hazırlayarak, dükkanın en görülebilecek yerine asmış. Fiyat listesi şöyleymiş:
Bir kahve.......... 3.70 Euro
Bir kahve lütfen....3 Euro
Günaydın! Bir kahve verir misiniz lütfen... 2 Euro
İnsanları gülümsetmek, onların birbirine daha nazik davranmasını sağlamak açısından bu uygulama nasıl sizce ?
Merhaba,
SilÖncelikle kullandığınız deyimlerin anlamlarını hatırlatarak başlayayım sizi yanıtlamaya:
burnunu sokmak: Gerekmeden her işe karışmak.
haddi olmamak: Hakkı ve yetkisi olmamak.
Oldu mu ama? Bir daha böyle sözler sarfetmeyin kendiniz için.
Siz blogumu okuyan değerli ziyaretçilerimden birisiniz ve blog yazan birini yazılarının okunması kadar hiçbir şey mutlu edemez, bunu bilin lütfen. Hatta blogger üyeliğiniz olduğuna göre en kısa zamanda bir blog açın ve biz de sizin yazılarınızı yorumlayalım. İyi bir blog yazarı olacağınıza inancım sonsuz.
(Not: Burada anlatılan olay geçen kış Ankara'da, Cepa'nın bitişiğindeki Kentpark'ta yaşandı. K.zdağ adında bir işletmeydi.)
Konuyla ilgili örneklediğiniz kafede uygulanan tarife olayına hayran kaldığımı söyleyebilirim. Ülkemizde de uygulanmasını ve yaygınlaşmasını çok isterdim. Eminim ki fiyat farkı gibi dikkat çekici bir nedenle asıl verilmek istenen gerçekleşecek, hatta zihinlere kazınacaktır.
İnsanlara toplum içinde birbirlerine göstermeleri gereken saygının ve nezaketin önemini kavratmak adına kalıcı ve mükemmel bir uygulama.
Mesleğini belirtmesi ve meslek üzerinden üste çıkmaya çalışması enteresan. Keşke sakin olup örnek olsaydı :(
YanıtlaSilSakin sakin otururken birden parladı.
SilHep mi öyle yapıyor yoksa ne söylediğini bilmeyecek kadar mı öfkelendi meçhul.
Herkese zehir etti orayı...
Merhaba,
YanıtlaSilmail adresinize ulaşamadım, bloğunuzla ilgili bir şey soracaktım, acaba bana mail atabilir misiniz?
ea@esraalpay.com
Dengesiz insan çok malesef !!!
YanıtlaSilBoşvermek mi lazım o insanları bilemedim !
Blogunu çok sevdim ben hemen talibe alıyorum ;)
Boşvermek iyi ama etkileri üzerinde kalıyor insanın, o kötü...
SilBloguma hoşgeldiniz.
Beğeniniz için teşekkür ederim :)
Sevgiler...
Sevgili Zeugmacığım;
YanıtlaSilO kişinin acilen bir doktora gitmesi gerekiyor. Sakinleştirici ve ego düşürücü ilaçlar derdine deva olacaktır. Bu arada doktor olmadan önce hipokrat amcaya söz vermişti. Onu da hatırlatmak lazım gelir.
Hafta sonu alışveriş merkezleri çok kalabalık oluyor. Hatta bazen oturacak yer bulunmuyor. İnsanların en sosyal alanı haline geldi. Servis elemanları da doğal olarak yetişemiyor. İşletmenin bu tip şikayetler konusunda önlem alması gerekir.
Ferah yemekleriniz, ferah sohbetleriniz, ferah kahveleriniz olsun. Sevgilerimle.
Aslıcığım Merhaba,
SilSonradan kendisi de farketmiştir belki hata yaptığını.
Hem de kötü bir hata yaptığını.
Belki de ilk kez yapmıştır ve bir daha yapmayacaktır.Umarım öyledir...
Senin de ferah yemeklerin, sohbetlerin olsun.
Güzelliklere açılsın her biri..
Sevgilerimle...
Ben sana doktor olamazsın demedim! Adam olamazsın dedim Adammm!
YanıtlaSilHangi meslekten olursa olsun, hatta isterse milletin vekili olsun, biliyoruz ki bazıları ne yaparsa yapsın adam olamaz Bolat...
SilAhh ahh..
YanıtlaSilZeugma'm o kişi dr. da olsa neticede insan.. Ve artık insanların tepkileri beni şaşırtmıyor. Evet çok çirkin bir davranış ama hayal kırıklığı yaratacak kadar değil. En azından benim gözümde. Ben de orada olsaydim o 4 gençten birinin yaptığını yapar ve uyarırdım. Ciddi ciddi hem de. Had bildirilmesi gereken bir şey çünkü.. :)
Fakat şunu belirtmeliyim ki dr. değil de bir öğretmen olsaydı bunu yapan çok çok üzülürdüm inan. Ne demek istediğim anlaşılıyor zaten değil mi?
Pazar günümün ilk kahvesine eşlik etti yazın ve yazına yapılan yorumlar. Seni okumaktan büyük keyif alıyorum Zeugma'm.. İyi pazarlar..
Pandoracım, ben de genellikle tepki verenlerdenim. Haksızlığa hiçbir zaman boyun eğmeyenlerden. Ama bunu hiçbir suçu olmayan masum insanların huzurunu kaçırıp strese sokacak biçimde yapmam. Etkiye karşı tepki oluşmalı, ancak bu sadece muhataplar arasında gerçekleşmeli.
SilAraya kariyer sokuşturması yapmak? İşte bundan nefret ederim. kişi haklıysa bile haksız duruma düşüverir insanların gözünde.
Hani vardır ya klasik: ''Sen benim kim olduğumu biliyor musun? '' :)) Zavallılıktır...
Çalakalem yazdığım yazılardan keyif aldığını söylemen de beni keyiflendiriyor Pandoracım. Senin yazılarının yanından bile geçemez ama ;)
İyi bir hafta geçirmen dileğiyle...
Güzel yorumun için teşekkürler, sevgiler.
Selamlar...
YanıtlaSilGeçen hafta şehirdışında olduğumdan bilgisayarımdan uzak yazamadım size.
Kahve evi örneğine vermiş olduğunuz cevaptan ötürü teşekkür ederim aslında ben diğer yorumcu arkadaşlar da fikir beyan eder diye düşünmüştüm ama etmemişler keşke onların da fikirlerini alsaydım.
Dediğim gibi, sizden sonra ben de fikrimi yazacağım demiştim şimdi benim konuya ilişkin düşüncem şöyle:
Özetle bence bu maalesef berbat bir uygulama, evet kahve evi sahibinin iyi niyetli olduğunu tahmin edebiliyorum ancak ne demiş Dante cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
Toplumlar genel olarak neden bilmiyorum ama regülasyonlarla umulan durumları oluşturmayı, kendi doğal durumunda ortaya çıkmasına tercih ederler. Yani doğal bir dengeyi suni bir dengeden daha az değerli görürler. Bu da genellikle regülasyonların bir taraftan düzeltirken öbür taraftan bozmasına sebep olur. Alanında bilgi birikimine son derece saygı duyduğum avukat amcam da sizinle aynı tepkiyi vermişti Zeugma Hanım. Yani bunun mükemmel bir uygulama olduğunu söylemişti ve ben ona da karşı çıkmış ve bir pazar sabahını aileme ikimiz zehir etmiştik ilk defa bu konuyu açtığımızda :))
Hukuk okumuş insanlar neden bilmiyorum ama genellikle birşeyleri zorlamayla ya da caydırmayla çözeceklerine inanırlar oysaki bu tür çözümler sadece kısa dönemli çözümler olarak kalmaya mahkumdurlar. Zira, doğal denge tıpkı yer çekimi gibidir ve sadece belli bir süre ona karşı gelebilirsiniz tıpkı bir uçağın sadece benzini bitinceye kadar yerçekimine karşı gelebilmesi gibi.
Şimdi gelelim neden kahve evi uygulaması iyi bir uygulama değil.
Bunun için öncelikle iktisata giriş derslerinde bahsedilen "tam rekabet" piyasasından bahsetmek istiyorum. Tam rekabet piyasası, gerçek hayatta son derece ütopik varsayımlarından ötürü örneği olmayan bir piyasa olmakla beraber teorik anlamda çok değerldir. Zira, tam rekabet piyasası tıpkı sonsuz bir okyanusta pusulanın yaptığına bezner bir şekilde bize yol gösterir ama elbetteki sadece kabaca yol gösterir o halde tam rekabet piyasası bize sadece rehberlik edecek yolu ise biz kendimiz kat edeceğiz. Tam rekabet piyasasında yüksek sayıda alıcı ve satıcı olduğundan hiç bir satıcının fiyat belirleme gücü bulunmamaktadır, zira piyasada kendiliğinden oluşan fiyatı kabul etmeyip bunun altında satarsa maliyetlerini karşılayamayacak, üzerinde satarsa da diğer firmalarla rekabet edecemeyecektir. O halde, hem satıcılar hem de alıcılar sadece fiyat alıcıdırlar (price taker). Piyasaya giriş ve çıkışların da serbest olmasından ötürü, tam rekabet piyasasında uzun dönemde her zaman makul bir karı içeren sıfır ekonomik kar ve marjinal hasılat adını verdiğimiz son birimden elde edilen hasılata eşit fiyat düzeyinde bulunuruz.
Tam rekabet ile ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenlere şu videoyu önerebilirim:
http://tutor2u.net/economics/content/topics/competition/competition.htm
Aaa? Neden iyi bir uygulama değilmiş ki?
Silİlk etapta insanları nezaket kuralları açısından kendiliğinden hizaya sokacak bir uygulama gibi geliyor ama...
Tabii bunun nedenlerini iktisat dersi okumadığım için ne ben, ne amcanız ne de diğer insanlar anlayabilir. açıklamalarınızı dikkatle okuyacağım.
Benim vurgu yapmak istediğim; normalde ilk akla gelenin doğru olarak kabul edildiği yönünde...
Varsayımlarımıza tekrar bir bakarak devam edelim. Varsayımlarımıza göre, "Herkesin birbirine gülümseyerek merhaba dediği ve kibar olduğu bir toplum son derece iyidir" demekteyiz. Öncelikle bu varsayımımızın ne kadar doğru olduğunu test etmemiz gerekir. Örneğin bazen toplumumuzda kibar olmak, o kadar da iyi sayılmayabilir. Örneğin, kibarlık yapıp sıranızı beklerken öne geçen fırlama bir insanın işini sizden daha önce yaptırdığına eminim çoğunuz şahit olmuşsunuzdur. O halde öncelikle herkesin birbirine kibar davrandığı bir toplum aslında bizim denge değerimiz olmayabilir içinde bulunduğumuz toplumun mevcut yapısından ötürü, zira tam rekabetin temel felsefesi gereği herkesin kendi faydasını maksimum yapmaya çalıştığı durumda kibar olmak, maalesefki faydayı maksimum yapamamktadır zira kibar ve kurallara uyan bir kimse bunun tersini yapan birinden daha az fayda elde etmektedir.
YanıtlaSilBu uygulamanın uzun vadede sakıncalı olmasına sebep olan ikinci sebep ise, istisnasız herkesin birbirine gülümseyerek selam verdiği bir durumda, söz konusu davranışın toplum açısından marjinal faydasının düşük seviyelere ulaşması olabilir. Buna göre varsayımsal denge düzeyimiz olan istisnasız herkesin kibar olduğu bir durumda insanlar bu davranışı olağan karşılayacak ve sadece diğer insanlarla rekabet edemediği için (sadece gülümseyerek selam veren insanların olduğu bir toplumda, bir kişi aslında içinden gelmediği halde samimiyetsiz bir şekilde gülümsemek durumunda kalabilir.) o Halde, aslında söz konusu davranışın marjinal faydasını düşürerek aslında insanları farkında olmadan samimiyetsiz olmaya itiyor olabilir bu uygulamayla.
Bu fikrimin mantığını açıklamak adına şöyle bir örnek vereyim.
Hani vardır ya böyle enerji patlaması yaşayan 18-19 yaş civarı genç kızlar. Sabah erkenden kalkar saçlarını toplar sırtına bir tişört geçirip kendini sokağa atan zıpır hareketler yapanlar. Bu çocuklar aslında son derece samimidirler bence sağa sola gülümseyerek verdikleri selamlarda. Arzulanan durumunda bu olduğunu varsayarak söz konusu kızımızın (adını Özge koymak istiyorum çok severim bu ismi) Özge'nin bir sabah kalkıp kahve almaya gittiğini düşünelim söz konusu kahve evine. Ondan önce de asık suratlı bir adamın hayatından memnun olmadığını her hareketiyle belli ettiğini varsayalım. Asık suratlı adam "Bir kahve!" diyerek 3.70 euroya bir kahve alsın ve o sırada özge kahve evine girerek "Günaydın! Bir kahve verir misiniz lütfen?" desin ve 2 eurodan kahvesini alsın. Bunun bir kaç sabah daha tekrarladığını düşünelim. Bu durumda asık suratlı adamın Özge'yi örnek alarak bir süre sonra yalancı bir gülümsemeyle "Günaydın! Bir kahve verir misiniz lütfen?" dediğini ve 2 euroya kahvesini aldığını varasayalım. İstenilen durum görüşünte bu olmasına rağmen bu aslında bir ahlaki çöküşe davetiye vermekten başka birşey değildir. Zira Özge gerçekten içinden geldiği için ve samimi bir şekilde kibar davranmakta etrafına pozitif enerji saçmaktayken asık suratlı adam sadece ucuz kahve adına bunu yapmaktadır. O halde burada bir ters seçilim durumundan bahsedebiliriz tıpkı riskleri farklı olmasına rağmen aynı risk primini uygulayan sigorta şirketlerinin yaptığı hataya benzer bu. O halde aslında farkında olmayarak iyi olsun diye koyduğumuz bu regülasyon ile aslında Özge'yi cezalandırmış asık suratlı adamı ise ödüllendirmiş olduk, zira söz konusu örnekte asık suratlı adamın içinde bir samimiyetsizlik olduğu halde onun bu samimiyetsizliğini dışa vurmasına izin vermiş olduk ve Özge'yle aynı muameleyi görmesine sebep olduk. O halde, aslında herkesin birbirine gülümseyerek selam vermesi pek de istenen bir durum olmayabilir eğer tabiki amacımız Özge gibilerin toplumda daha çok görülmesini istemekse.
YanıtlaSilBunun yanı sıra, söz konusu davranışın marjinal faydasının düşmesi gene Özge'nin zararına olacaktır. Zira Özge son derece içten bir şekilde böyle davranmasına rağmen ucuz kahve adına böyle davranan insanlardan toplumca ayırt edilemeyecek ve hareketinin toplumun geri kalanına ve kendisine getirdiği marjinal fayda giderek eriyecek, hatta belki asık suratlı adam tarzı insanların samimiyetsiz davranışlarının toplumda yarattığı önyargıdan ötürü "Şu kıza da bak ucuz kahve adına yapmadığı hareket kalmıyor." gibi bir duruma bile yol açacaktır.
Özetlemek gerekirse her ne kadar iyi niyetli olsa da maalesef kahve evi sahibinin uygulaması fizibil bir uygulama değildir. Bunun sebepleri ise, toplumdan topluma farkeden gerçek denge noktasının tam olarak oluşmasını engellemesi, istenilen durumun gereğini yerine getirenleri ters seçilim sebebiyle cezalandırması ve istenilen durumun marjinal faydasını düşürmesidir.
Benim fikrim bu şekilde Zeugma Hanım anlamadığınız daha doğrusu iyi ifade edemediğim birşey varsa bu yazımda lütfen bana sorunuz diğer konunuzun altında yazmış olduğunuz cevabınıza da cevabımı daha sonra ileteceğim.
Bu yazdıklarınızı yanıtlayacakken diğer yazı yüzünden kalmış bu şekilde. Pardon..
SilŞimdi... Adamla ilgili yazdıklarınız sadece bir bakış açısı.
Kesinlikle genellenemez bence.
Adam belki de o yaşına kadar aklına hiç gelmemiş bir şeyi öğrenmiş de olabilir. Bunun pozitif bir şey olduğunu, insanları olumlu yönde geliştirmek adına yapılmış bir uygulama olduğunu da düşünebilir ve şimdiye kadar teoride duyduklarını pratikte, yani birebir yaşayarak öğrenmiş olur ve artık hiç aklından çıkmaz. Hayatında iz bırakacak ve onu bundan sonrası için yönlendirecek kadar olumlu bir deneyim yaşamıştır belki de. Olamaz mı? Olabilir?
Öte yandan güleryüzlü genç kız ''insanlar ne düşünür, yalakalık yaptığımı zannedebilir'' kaygısını asla yaşamamalıdır. Çünkü o özünde öyle biridir. O anda etrafında bulununlar onun kişisel yapısını bilmeden yalnızca önyargı iliştirilmiş fikirleri doğrultusunda hareket edebilir (Bunu herkes yapmayabilir. Örneğin ben kızın gerçekten de tüm içtenliği, nezaketi ve zarafetiyle selam verdiğine inanırdım). Kız işin doğrusunu bildiğinden, yani kesinlikle numara yapmadığından, orada bulunanların ne şekilde düşündüğünü önemsemeyecek, hatta aklına bile getirmeyecektir.
Sözün özü, benim bu sıraladıklarım da önyargısız bakıldığında mantık sınırları dahilinde bir önerme olarak kabul edilmelidir.
Doktor olduğunu her ortamda yüksek sesle vurgulamazsa ölecek hastalığına yakalanmış bu arkadaş. Şuncacık şey için insan kırıyorsan istersen duvarda bin tane diploman olsun, boooşşş...
YanıtlaSilAynen öyle. İlk olmadığı kesin. Bu durumun çok daha ileri versiyonları var, bilirsin. ''Sen benim kim olduğumu biliyor musun?'' klişesi haricinde, misal; bazı milletvekilleri ya da kodamanların kartvizit üzeri ''Yakinimdir'' şeklinde oluşturduğu elle tutulup gözle görülecek şekle girmiş ''torpil ve imtiyaz belgesi''...
Sil