2013/01/18

Can Dündar: Lüsyen

Abdülhak Hamit demek ''Makber'' demekti benim için.
''Makber'' ise bir ''ağıt'' demekti...
Şairin, şarkısı da yapılmış olan bu şiirinin öyküsünü ilk kez lise edebiyat öğretmenimden dinlemiş, ölen karısına beslediği aşkın, sevgi ve sadakatinin büyüklüğüne hayran kalmış, günlerce unutamamıştım.
Oysa her şey bir yere kadarmış...

Evet, sonunda bitirebildim... Tarih severlerin ilgi ile okuyacağı ''Lüsyen'' aynı zamanda çiftler arasındaki yaş farkı tartışmalarını yeniden gündeme getirmiş olan ilginç bir aşkın hikâyesi. Henüz 18'inde, babası maden ocağında işçi, Belçikalı bir köylü kızı olan Lüsyen ile o dönem Osmanlı şairlerinin en iyisi, 60 yaşındaki Şair-i Azam Abdülhak Hamit arasındaki evliliğe giden aşkın kitabı...

Normal kalıplar içinde bir aşk anlayışıyla bakıldığında kesinlikle sınırları zorlayacak, bilindik kalıplara uymayacak, çoğu kişi tarafından olumlanmayacak bir aşk bu. Lüsyen'in 'evliyken' genç erkeklerle yaşadığı flörtlere Abdülhak Hamit'in hoşgörü ile yaklaşması örneğin. Sonrasında bir İtalyan kontun peşinden gidip onunla evlenmesi, bu evliliği Hamit'in de onaylaması. Söz konusu evliliğe rağmen irtibatı koparmayıp aralarındaki tutku dolu mektuplaşmalara devam etmeleri...

Daha fazla spoiler olmaması gerekiyor galiba... Can Dündar, tarihin derinliklerinde gizli kalmış bu ''büyük aşk''ın hikâyesini titiz araştırmalarla ortaya çıkarıp belgelerle harmanlayarak olağanüstü bir belgesel niteliğinde okura sunmuş. Hatta -ara vermeden yazmak istediği içindi sanırım- kitap bitene kadar sakallarını kesmemiş.

Usta bir kalemin akıcı dilinden ''tarih ve sıra dışı bir aşk iç içe'' diyorsanız; kesinlikle bir solukta okuyacaksınız.

''...Senelerce sabırla inşa ettiği kâinat başına çökmüştü.
Gazi'nin gözüne girmek niyetiyle eşini vitrine koymuş, ancak Lüsyen'e atılan taş onu devirip Hâmid'i en hassas yerinden, yüreğinden vurmuştu.
Yeniden ayağa kalkması zor oldu.
Birer harabe halinde Türk Ocağı binasından ayrılırken bu öfkenin sebebini çözmeye çalıştılar.
Hâmid ki Meclis'e sık gelmediği hatırlatıldığında ''Millet Meclisi'nin eleştirisiz celselerine, Gazi'nin her şey konuşulan sofralarını tercih ederim,'' demişti.
Şimdi huzurda ağır bir eleştirinin hedefi oluyordu.
Onca iltifat şiiri, bunca güzellemenin ardından, küçük düşüren bu muamele neden olabilirdi?
Gazi, daha beş sene evvel köşkünde ağırlayıp şairane dehasını övdüğü Şair'i ve eşini neden herkesin içinde küçük düşürmüştü?
''Cariyeniz'' takdiminin yepyeni haklarla donattığı ''yeni kadın''a hiç yaraşmamasından mı?
Lüsyen'in İstanbul'daki gönül maceralarına dair dedikoduların kızgınlığından mı?
Yeni bir toplum hamlesinde, dört sene evvel kabul edilen Medeni Kanun, çiftlere nikâh mecburiyeti getirdiği halde onlar nikâhsız yaşadıkları için mi?
Belki hepsi birden...
Bastıkları toprağın, zelzele yemiş gibi topuklarının altında sarsılışını hissederek ayrıldılar Başkent'ten...
İstanbul'a dönüşte ilk yapacakları iş, medeni nikâh için resmi makamlara müraacat etmek olacaktı.''

''...Soyadından memnundu; lakin 'Hâmid' isminin 'Hamit' şekline çevrilmesinden hiç hoşlanmamıştı. Yine Bebek'te geçirdikleri o yaz, ziyaretine gelenlere, 'Bu yaşımda peşime bir 'it' taktılar,' diye latife etmişti.''