Taksi şoförleri cefakâr insanlardır.
''Ekmeğini taştan çıkarmak'' deyimini hak edenlerdendir.
Sabahlara kadar, içlerinde hırlısı, hırsızı, sarhoşu, hatta soyguncusu ve katili bile bulunan binbir çeşit müşteriyle uğraşmaktadırlar. Durup alsalar bir dert almasalar başka dert. Hatırlayacak olursak; geçmişte bu uğurda acımasızca yaşamına son verilmiş olan nice taksici can vardır.
Sömestir tatilinin sona ermesiyle birlikte otobüs terminallerinin normalin üzerinde yoğunluk yaşadığı şu günlerde daha önce hiç duymadığım, görmediğim, ancak geçen hafta bizzat yaşadığım bir sıkıntıdan söz etmek istiyorum. Oldukça can sıkıcı bir durumdan. ''Hepsi öyledir'' diye genellemek istemiyorum, ancak Aşti'ye ait taksiler müşterilere olmayacak şekilde davranıp sinir katsayılarını tavan yaptırıyorlar.
Geçen hafta sabahın erken saatlerinde, durakta sırası gelen taksiye valizlerimizi verdikten sonra içeriye geçip, gideceğimiz adresi söylediğimiz 30 yaşlarında, kahverengi bereli, kirli sakallı taksi şoförüyle aramızda geçen diyaloğa kulak verin lütfen:
- Neresi orası, ben bilmiyorum.
- ??!! Nasıl bilmiyorsunuz?
- Bilmiyorum işte. Tarif edin.
- Çok yakın. Bir müddet gittikten sonra sağa sapacaksınız. Yolun sonunda solda ''...'' var. Onun tam karşısı.
- Allah kahretsin be! Allah kahretsin! Bizde şans mı var zaten!
- Ne oldu ki?
- Saat 10'da taksiyi teslim edeceğim ve yine kısa mesafe rastladı!
- ??!! Peki bizim suçumuz ne?
- Sizin suçunuz yok. Ben doğuştan şanssızım!
- Belki bizden sonra istediğiniz mesafe çıkar. Üzülmeyin.
- Ne çıkacak ya, nereden çıkacak? Bıdı bıdı bıdı... Hede hödee... Offf pufff!!
Daha sonra öğreniyoruz ki bu bir taktikmiş ve epeydir uygulamadaymış. Eğer gideceğimiz adresin nerede olduğunu, ne kadar sürdüğünü bilmiyorsak bizi dolaştırıp dolaştırıp birkaç misli para alacakmış. Anlatanlar bir daha terminalden binmememizi, biraz yürüyüp yoldan bir taksi çevirmemizi tembihliyorlar ve bizimkine benzer birkaç olay anlatmayı da ihmal etmiyorlar.
Aşti ile ilgili ikinci can sıkıcı olay ise; gecenin bir yarısı 4-5 yaşındaki dilenci çocukların on dakikada bir yanınıza gelip para istemeleri. Böyle bir şeye de hayatımda ilk kez rastladım. Toplam yarım saat içinde sırasıyla ikisi kız biri erkek tam 3 çocuk gelip avuçlarını uzatarak ve ''öksürerek'' para istediler. Biri gidip diğeri geldi ve sıkı durun; bu küçücük çocuklar yalınayaktı! Terminalin buz gibi betonlarında kir içindeki çıplak ayaklarıyla dolaştırılıyor, olabildiğince duygu sömürüsü yaptırılıp orada beklemede olan tüm yolculardan para istetiliyordu. İşin garibi; hiç kimsenin umurlarında değildiler. İnsanlar sadece ''Hayır'' anlamında başlarını yukarı kaldırıyorlardı.
Ben mi? Fotoğraf makinam çantamda olmasına rağmen çıkarıp fotoğraflarını çekmeye içim elvermedi.
Ancak ve ancak tembihleyebildim onları.
''Hadi hemen annenin babanın yanına git. Ayakkabını giydirsinler sana. Hasta olacaksın,'' diyebildim.
İşte böyle. Çoktandır görmediğim AŞTİ, denetimden uzak ve son derece can sıkıcı bir yer olmuş.
Bilgisi olmayanların, özellikle de yetkililerin dikkatine...
''Ekmeğini taştan çıkarmak'' deyimini hak edenlerdendir.
Sabahlara kadar, içlerinde hırlısı, hırsızı, sarhoşu, hatta soyguncusu ve katili bile bulunan binbir çeşit müşteriyle uğraşmaktadırlar. Durup alsalar bir dert almasalar başka dert. Hatırlayacak olursak; geçmişte bu uğurda acımasızca yaşamına son verilmiş olan nice taksici can vardır.
Sömestir tatilinin sona ermesiyle birlikte otobüs terminallerinin normalin üzerinde yoğunluk yaşadığı şu günlerde daha önce hiç duymadığım, görmediğim, ancak geçen hafta bizzat yaşadığım bir sıkıntıdan söz etmek istiyorum. Oldukça can sıkıcı bir durumdan. ''Hepsi öyledir'' diye genellemek istemiyorum, ancak Aşti'ye ait taksiler müşterilere olmayacak şekilde davranıp sinir katsayılarını tavan yaptırıyorlar.
Geçen hafta sabahın erken saatlerinde, durakta sırası gelen taksiye valizlerimizi verdikten sonra içeriye geçip, gideceğimiz adresi söylediğimiz 30 yaşlarında, kahverengi bereli, kirli sakallı taksi şoförüyle aramızda geçen diyaloğa kulak verin lütfen:
- Neresi orası, ben bilmiyorum.
- ??!! Nasıl bilmiyorsunuz?
- Bilmiyorum işte. Tarif edin.
- Çok yakın. Bir müddet gittikten sonra sağa sapacaksınız. Yolun sonunda solda ''...'' var. Onun tam karşısı.
- Allah kahretsin be! Allah kahretsin! Bizde şans mı var zaten!
- Ne oldu ki?
- Saat 10'da taksiyi teslim edeceğim ve yine kısa mesafe rastladı!
- ??!! Peki bizim suçumuz ne?
- Sizin suçunuz yok. Ben doğuştan şanssızım!
- Belki bizden sonra istediğiniz mesafe çıkar. Üzülmeyin.
- Ne çıkacak ya, nereden çıkacak? Bıdı bıdı bıdı... Hede hödee... Offf pufff!!
Daha sonra öğreniyoruz ki bu bir taktikmiş ve epeydir uygulamadaymış. Eğer gideceğimiz adresin nerede olduğunu, ne kadar sürdüğünü bilmiyorsak bizi dolaştırıp dolaştırıp birkaç misli para alacakmış. Anlatanlar bir daha terminalden binmememizi, biraz yürüyüp yoldan bir taksi çevirmemizi tembihliyorlar ve bizimkine benzer birkaç olay anlatmayı da ihmal etmiyorlar.
Aşti ile ilgili ikinci can sıkıcı olay ise; gecenin bir yarısı 4-5 yaşındaki dilenci çocukların on dakikada bir yanınıza gelip para istemeleri. Böyle bir şeye de hayatımda ilk kez rastladım. Toplam yarım saat içinde sırasıyla ikisi kız biri erkek tam 3 çocuk gelip avuçlarını uzatarak ve ''öksürerek'' para istediler. Biri gidip diğeri geldi ve sıkı durun; bu küçücük çocuklar yalınayaktı! Terminalin buz gibi betonlarında kir içindeki çıplak ayaklarıyla dolaştırılıyor, olabildiğince duygu sömürüsü yaptırılıp orada beklemede olan tüm yolculardan para istetiliyordu. İşin garibi; hiç kimsenin umurlarında değildiler. İnsanlar sadece ''Hayır'' anlamında başlarını yukarı kaldırıyorlardı.
Ben mi? Fotoğraf makinam çantamda olmasına rağmen çıkarıp fotoğraflarını çekmeye içim elvermedi.
Ancak ve ancak tembihleyebildim onları.
''Hadi hemen annenin babanın yanına git. Ayakkabını giydirsinler sana. Hasta olacaksın,'' diyebildim.
İşte böyle. Çoktandır görmediğim AŞTİ, denetimden uzak ve son derece can sıkıcı bir yer olmuş.
Bilgisi olmayanların, özellikle de yetkililerin dikkatine...