Tarihçesi yüzyıllar öncesine dayanan Anadolu yemek kültürümüzün en önemli özelliklerinden biri kış için hazırlıklar yapmak, değişik yöntemlerle gıda depolamak olsa gerek...
Farklı yörelere göre şekil alan ve nesilden nesile aktarılan bu geleneğin öncelikli amacı; kış geldiğinde bulunmayan sebze ya da meyveleri aylarca bozulmayacak forma sokarak sofraları şenlendirmekmiş tabii. Leziz yemekler için domates, biber salçaları yapmak, mis kokulu meyvelerle reçeller kaynatmak, rengârenk turşular kurmak başı çekmiş.
Bütün kış şifa niyetine içilsin diye tarhanalar, tuzlanıp küplere basılmış peynirler, imece usulü kesilmiş makarnalar, bağlardaki son üzümlerle kaynatılmış pekmezler yapılmış.
Daha neler neler... Anneannem anlatırdı. Eskiden evlerin alt katında kış için hazırlanan tüm gıdaların muhafaza edildiği kilerler ya da ambarlar varmış. Evin hanımının bir ayağı adeta küçük bir bakkal dükkanına benzeyen o kilerde olurmuş. Bir kenarda patates, soğan ve un çuvalları, öte tarafta kuru fasulye, nohut, mercimek torbaları, ipe dizilip duvarlara çivilenmiş dolmalık patlıcan, biber ve bamya kuruları, tarhana keseleri, hemen yanında turşu küpleri, reçeller, pekmezler, kimi zaman kurutulup üst üste dizilmiş yufkalar, cevizli sucuklar, pestiller, incir, üzüm gibi kuru yemişler... Kilerler bolluk ve bereketin simgesi olduğu kadar, kışı rahatça geçirecek olmanın güvencesi, bir mutluluk vesilesi imiş.
Çağımızda kent insanının yaşam koşulları gereği bu tür hazırlıklar için ne zamanı ne de enerjisi var, öyle değil mi?
Bu bağlamda teknoloji, özellikle derin dondurucular ve hazır gıdalar yardıma yetişiyor yetişmesine de, nereye kadar? Aynı tadı ve keyfi yakalayamadığımız gibi, tamamiyle katkısız olmaları ne kadar mümkün? En kötüsü de böylesi güzel ve önemli bir geleneğin yok olmaya yüz tutması...
O nedenle ben her sene bu geleneği ucundan kıyısından da olsa sürdürmeye çalışırım. Mutlaka birkaç çeşit reçel yaparım örneğin. Konserve sos, konserve domates-biber salçası ona keza. Öyle onlarca kavanoz değil tabii. Bu iş için en yoğun insanın bile mazereti olmaması, evde bulunsun diye az miktar da olsa yapıp bir kenara koyması, fazla yorulmadan hafta sonu birkaç saatini ayırması gerek diye düşünüyorum...
Buram buram çocukluğunuz kokan, ev yapımı, mis gibi bir tarhana düşleyin mesela. Daha ötesi var mı?
Olmazsa olmazım demek olan tarhana için bu yıl birazcık geç kaldım; ama yetişti yine de. Mayalanan hamuru serme aşamasında merdane kullanıp incecik açma fikri çabuk kuruması için çare oldu. Bu benim için bariz bir mutluluk vesilesi.
Tatlı bir telaş ile diğer kış hazırlıklarını yapmak için de artık son demler. İçinde bulunduğumuz şu günler bağ bozumu vakti aynı zamanda. Pazarlarda köylülerin tezgâhlarında satılanlar bahçelerden toplanan son yaz sebzeleri. Ve ben bahçeli bir evde büyümenin etkisiyle, örneğin domatesin bu günlerde lezzetinin zirvesinde olduğunu iyi bilenlerdenim.
Gelin, kaybolmaya yüz tutmuş geleneğimizi canlı tutalım. İmkânlarımız elverdiğince kış hazırlıklarımızı
evde kendimiz yapalım. Anneannelerimizin, annelerimizin elleri son noktayı koymuş olmasın.
Gelenek bizlerle birlikte devam etsin, yok olmasın. Bu bayrağı taşıyalım...
Farklı yörelere göre şekil alan ve nesilden nesile aktarılan bu geleneğin öncelikli amacı; kış geldiğinde bulunmayan sebze ya da meyveleri aylarca bozulmayacak forma sokarak sofraları şenlendirmekmiş tabii. Leziz yemekler için domates, biber salçaları yapmak, mis kokulu meyvelerle reçeller kaynatmak, rengârenk turşular kurmak başı çekmiş.
Bütün kış şifa niyetine içilsin diye tarhanalar, tuzlanıp küplere basılmış peynirler, imece usulü kesilmiş makarnalar, bağlardaki son üzümlerle kaynatılmış pekmezler yapılmış.
Daha neler neler... Anneannem anlatırdı. Eskiden evlerin alt katında kış için hazırlanan tüm gıdaların muhafaza edildiği kilerler ya da ambarlar varmış. Evin hanımının bir ayağı adeta küçük bir bakkal dükkanına benzeyen o kilerde olurmuş. Bir kenarda patates, soğan ve un çuvalları, öte tarafta kuru fasulye, nohut, mercimek torbaları, ipe dizilip duvarlara çivilenmiş dolmalık patlıcan, biber ve bamya kuruları, tarhana keseleri, hemen yanında turşu küpleri, reçeller, pekmezler, kimi zaman kurutulup üst üste dizilmiş yufkalar, cevizli sucuklar, pestiller, incir, üzüm gibi kuru yemişler... Kilerler bolluk ve bereketin simgesi olduğu kadar, kışı rahatça geçirecek olmanın güvencesi, bir mutluluk vesilesi imiş.
Çağımızda kent insanının yaşam koşulları gereği bu tür hazırlıklar için ne zamanı ne de enerjisi var, öyle değil mi?
Bu bağlamda teknoloji, özellikle derin dondurucular ve hazır gıdalar yardıma yetişiyor yetişmesine de, nereye kadar? Aynı tadı ve keyfi yakalayamadığımız gibi, tamamiyle katkısız olmaları ne kadar mümkün? En kötüsü de böylesi güzel ve önemli bir geleneğin yok olmaya yüz tutması...
O nedenle ben her sene bu geleneği ucundan kıyısından da olsa sürdürmeye çalışırım. Mutlaka birkaç çeşit reçel yaparım örneğin. Konserve sos, konserve domates-biber salçası ona keza. Öyle onlarca kavanoz değil tabii. Bu iş için en yoğun insanın bile mazereti olmaması, evde bulunsun diye az miktar da olsa yapıp bir kenara koyması, fazla yorulmadan hafta sonu birkaç saatini ayırması gerek diye düşünüyorum...
Buram buram çocukluğunuz kokan, ev yapımı, mis gibi bir tarhana düşleyin mesela. Daha ötesi var mı?
Olmazsa olmazım demek olan tarhana için bu yıl birazcık geç kaldım; ama yetişti yine de. Mayalanan hamuru serme aşamasında merdane kullanıp incecik açma fikri çabuk kuruması için çare oldu. Bu benim için bariz bir mutluluk vesilesi.
Tatlı bir telaş ile diğer kış hazırlıklarını yapmak için de artık son demler. İçinde bulunduğumuz şu günler bağ bozumu vakti aynı zamanda. Pazarlarda köylülerin tezgâhlarında satılanlar bahçelerden toplanan son yaz sebzeleri. Ve ben bahçeli bir evde büyümenin etkisiyle, örneğin domatesin bu günlerde lezzetinin zirvesinde olduğunu iyi bilenlerdenim.
evde kendimiz yapalım. Anneannelerimizin, annelerimizin elleri son noktayı koymuş olmasın.
Gelenek bizlerle birlikte devam etsin, yok olmasın. Bu bayrağı taşıyalım...