Yüzü güzel, ruhu güzel, yaptığı işler güzel bir adamdı
Tarık Akan.
Türk sinemasının tartışmasız en yakışıklısı, yediden yetmişe tüm gönüllerde taht kuranı, silinmez izler bırakanı...
Kimsenin kolay kolay elde edemeyeceği yaldızlı şöhretinin keyfini çıkarmakla asla işi olmadı onun. Adı hiçbir zaman sansasyonlara karışmadı. Tam tersine; toplumsal mesajlar veren filmlere yöneldi. Gerçek hayattaki duruşu da bu bağlamdaydı.
Eğitime önem veriyordu. Yaşamı insanlık ve demokrasi adına mücadele içinde geçti. Yakın çevresindekiler onun için ''tanıdıkları en güzel kalpli insan olduğunu, kendisiyle kavga etmek ya da tartışmak için özel bir beceri gerektiğini'' söylüyordu.
O, TARIK AKAN'dı... Çok büyük bir boşluk bıraktı ardında.
Ve tarifi mümkün olmayan ince bir sızı...
Böylesi güzel bir insan çocuklarına da büyük bir sevgiyle bağlıydı elbette. Aksi düşünülemezdi. Büyük oğlu Barış Üregül boyu posu, yemyeşil gözleri ve yakışıklılığıyla babasına ne kadar benziyor değil mi? Yalnızca fizik olarak mı? Duruşu, metaneti, konuşmaları, babası hakkında basına verdiği beyanlar? Bırakın olgunluğu, insanlıktan nasibini alamamış densiz bir amca ve yarattığı şaibelere edebiyle verdiği yanıtlar? Nasıl kaliteli, nasıl özel ve imrenilesi bir evlatsın sen Barış?
Sen kimin oğlusun Barış? Ruhunun güzelliğine, olgunluğuna, sabrına hayran kalmamak mümkün mü?
Kapasitesi ne kadar büyük olursa olsun her bardağı taşıran bir son damla mutlaka vardır, demişimdir hep.
Düşünün... Din adına hayatında en ufak bir eleştirel kelime sarfetmemiş babanız ölüyor. Ve ardından ''dinsiz, ateist, cehennemlik'' tartışmaları bitmek tükenmek bilmiyor. ''Vurun kahpeye!'' diyorlar durmadan. Ama durmadan...
Dinimizde ölenin ardından konuşulmaz. Ama onlar acınızı yaşamaya bile fırsat vermiyorlar!
Buna can mı dayanır??!
Okumayan kalmasın. Buyrun, ''tıklayın!''
Bir insanı yaftalamak için dini seçen, dini alet eden, hiç mi hiç utanmadan o dinin bir taraflarını değiştirmeye kalkan kuş beyinli edepsizler ve yandaşları! Ne kadar iğrençsiniz, gördünüz mü?
Tarık Akan.
Türk sinemasının tartışmasız en yakışıklısı, yediden yetmişe tüm gönüllerde taht kuranı, silinmez izler bırakanı...
Kimsenin kolay kolay elde edemeyeceği yaldızlı şöhretinin keyfini çıkarmakla asla işi olmadı onun. Adı hiçbir zaman sansasyonlara karışmadı. Tam tersine; toplumsal mesajlar veren filmlere yöneldi. Gerçek hayattaki duruşu da bu bağlamdaydı.
Eğitime önem veriyordu. Yaşamı insanlık ve demokrasi adına mücadele içinde geçti. Yakın çevresindekiler onun için ''tanıdıkları en güzel kalpli insan olduğunu, kendisiyle kavga etmek ya da tartışmak için özel bir beceri gerektiğini'' söylüyordu.
O, TARIK AKAN'dı... Çok büyük bir boşluk bıraktı ardında.
Ve tarifi mümkün olmayan ince bir sızı...
Böylesi güzel bir insan çocuklarına da büyük bir sevgiyle bağlıydı elbette. Aksi düşünülemezdi. Büyük oğlu Barış Üregül boyu posu, yemyeşil gözleri ve yakışıklılığıyla babasına ne kadar benziyor değil mi? Yalnızca fizik olarak mı? Duruşu, metaneti, konuşmaları, babası hakkında basına verdiği beyanlar? Bırakın olgunluğu, insanlıktan nasibini alamamış densiz bir amca ve yarattığı şaibelere edebiyle verdiği yanıtlar? Nasıl kaliteli, nasıl özel ve imrenilesi bir evlatsın sen Barış?
Sen kimin oğlusun Barış? Ruhunun güzelliğine, olgunluğuna, sabrına hayran kalmamak mümkün mü?
Kapasitesi ne kadar büyük olursa olsun her bardağı taşıran bir son damla mutlaka vardır, demişimdir hep.
Düşünün... Din adına hayatında en ufak bir eleştirel kelime sarfetmemiş babanız ölüyor. Ve ardından ''dinsiz, ateist, cehennemlik'' tartışmaları bitmek tükenmek bilmiyor. ''Vurun kahpeye!'' diyorlar durmadan. Ama durmadan...
Dinimizde ölenin ardından konuşulmaz. Ama onlar acınızı yaşamaya bile fırsat vermiyorlar!
Buna can mı dayanır??!
Okumayan kalmasın. Buyrun, ''tıklayın!''
Bir insanı yaftalamak için dini seçen, dini alet eden, hiç mi hiç utanmadan o dinin bir taraflarını değiştirmeye kalkan kuş beyinli edepsizler ve yandaşları! Ne kadar iğrençsiniz, gördünüz mü?
* * *
"Her şey Atatürk için, her şey Cumhuriyet için!"
Tarık Akan