Dün, tüketim çılgınlığı ve doğa talanına tepki olsun diye, mukavva tabakalara resmedilmiş çalışmalardan oluşmuş sıra dışı bir sergiyi ziyaret ettim. Öyle ki, sanatçı atık kâğıtlardan bizzat imal ettiği ''geri dönüşüm'' tabakalar üzerine yapmıştı çalışmalarını. Üstelik, illüstrasyonlar alışılagelmiş şekilde ne şövale üzerindeydi ne de duvarda asılıydı. Eserler, tepkinin devamı niteliğinde, budanmış çam ağaçlarının dalları üzerinde sergilenmekteydi.
''Dünyaya gelmesi bir yıkım ve yok oluşa neden olacağına inanılan bebek, bu bebeğin öldürmeye kıyamayan bir avcı veya çoban tarafından ormana bırakılması, bebeğin ölmeyip vahşi bir hayvan tarafından sahiplenilmesi, emzirilip büyütülmesi, bu şekilde büyüyen çocuğun zamanı gelip ailesine bir şekilde geri dönmesi, genellikle de bir kahramana dönüşmesi'' temasına mitolojik hikâyelerde sık rastlarız hani. Antik Yunan Edebiyatı'na konu olmuş ünlü Troya savaşının en bilindik karakterlerinden olan Paris'in hikâyesi de bu tema üzerine kurulu. Ziyaret ettiğim sergi ise adından anlaşılacağı üzere Paris ve onu büyüten dişi ayı ile ilgili hikâye üzerine bir illüstrasyon sergisi.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden 1997 yılında mezun olan 1972 doğumlu ressam Hüseyin Tarık Akkuş'un Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesindeki Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açılan “Paris and the Bear” isimli illüstrasyon sergisi gerçekten de ezber bozan cinsten. Troya’nın iflah olmaz prensi Paris’in varlığı ile ilgili bir kehanetin ortaya atılması üzerine şehrin felaket yaşamaması için bir çoban tarafından İda Dağı’na bırakılması, bir dişi ayı tarafından beş gün süreyle bakılması ve çobanın geri gelip Paris’i eve götürmesinin birbirinden bağımsız 12 illüstrasyonla betimlendiği bir sergi bu.
Sergide dikkati çeken bir diğer nokta, işlenen mitolojik kompozisyonda odak noktasının Paris ve diğer kahramanlar değil de ''yaban hayatı'' olması idi. Bebek Paris yalnızca birkaç kompozisyondaydı. Paris'i oraya bırakan Çoban Aisakos ise tek bir kompozisyonda siluet olarak vardı. İllüstrasyonlar bebek Paris’i emziren ayı ve doğasına odaklıydı.
Priamos'un oğlu Aisakos bir kehanette bulundu: ''Kraliyet ailesinden her kim bugün doğum yaparsa çocuğuyla birlikte hemen öldürülmesi gerekiyor,'' dedi. Priamos'un eşi Hekabe oğlunu gece yarısından önce dünyaya getirdiği için Priamos her ikisinin de hayatını bağışladı.
Apollon'un rahibesi olan Herophile ve diğer kahinler Hekabe'nin en azından oğlunu öldürmesi gerektiğinde ısrarcı davrandılarsa da Hekabe onu öldürmeye kıyamadı. Priamos çocuğu öldürmesi için baş çoban Agelaos’un görevlendirilmesine razı edildi.
Ancak ip ya da kılıçla bir bebeği öldüremeyecek kadar yumuşak kalpli biri olan Agelaos, çocuğu dişi bir ayı tarafından emzirileceği İda Dağı'na bıraktı. Beş gün sonra bebeği bıraktığı yere tekrar dönen çoban onun hayatta olduğunu görünce şaşırıp bunun bir mucize olduğunu düşündü ve onu bir para kesesine koyup henüz dünyaya gelen kendi çocuğuyla birlikte büyümesi için evine getirdi.”
''Dünyaya gelmesi bir yıkım ve yok oluşa neden olacağına inanılan bebek, bu bebeğin öldürmeye kıyamayan bir avcı veya çoban tarafından ormana bırakılması, bebeğin ölmeyip vahşi bir hayvan tarafından sahiplenilmesi, emzirilip büyütülmesi, bu şekilde büyüyen çocuğun zamanı gelip ailesine bir şekilde geri dönmesi, genellikle de bir kahramana dönüşmesi'' temasına mitolojik hikâyelerde sık rastlarız hani. Antik Yunan Edebiyatı'na konu olmuş ünlü Troya savaşının en bilindik karakterlerinden olan Paris'in hikâyesi de bu tema üzerine kurulu. Ziyaret ettiğim sergi ise adından anlaşılacağı üzere Paris ve onu büyüten dişi ayı ile ilgili hikâye üzerine bir illüstrasyon sergisi.
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açık kalacak.