2020/08/12

Gündemimden...

"Göğe Bakalım" dedik bir kere. Bugün gündüz gözüyle göğe bakıp da masmavi gökyüzünde arzı endam eden Ay'ı gördüğümde saat tam olarak 11.10'du. Gökyüzüyle fazlaca haşır neşir olduğum bu dönem, neredeyse öğlen vakti gördüğüm bu muhteşem tablo şaşırtıcı oldu benim için. Beyaz ve mavinin uyumu müthişti.

Aklıma uzunca bir zamandır ilgilenmediğim blogum geldi bu bahaneyle. Bir şeyler yazdıkça yazası geliyor insanın değil mi? Arayı uzatınca da tek kelam edesi gelmiyor. Özellikle de pandemi döneminde özene bezene yazılmış bir yazı çıkarmak pek mümkün olamıyor. Oysa yazmak terapiydi. Bundan emindik hani?

Neyse, fazla irdelememek lazım kanımca. En son çektiğim fotoğraflardan yola çıkarak bir şeyler karalamaya çalışayım ben en iyisi. Yazdıkça açılıyor insan. Kalem oynamaya görsün bir kere.

Geçen hafta Çanakkale Kent Müzesi'ni ilk kez ziyaret etme fırsatım oldu.
Tabii ki sosyal mesafe kuralı dahilinde ve maskeli olarak. İçeriye üç kişiden fazlası alınmıyordu.
2019 yılında Dr. Mithat Atabay'ın kaleme aldığı ''Çanakkale'nin Evlatları- Çanakkale'ye Kimler Geldi, Kimler Geçti'' adlı kitabından yola çıkarak Çanakkale'de doğmuş ve burada iz bırakmış kimselere yer verilen bu sergide, Reşat Nuri Güntekin'den Teoman Alpay'a, Tevfik Rüştü Aras'tan Saniye Can'a edebiyat, spor, müzik alanlarından ve artık hayatta olmayan 17 isim konu ediliyordu.

Çanakkale demek yalnızca ''Şehitler Diyarı'' demek değildi tabii. Edebiyat dünyamızın güzel adamlarından Ece Ayhan'a odaklanıyorum en çok. Üstadın, gencecik hayata veda eden bir başka şair, Nilgün Marmara için 1984'de sarfettiği sözlere bakar mısınız? "Yarın 10.20 vapuruyla Bostancı’ya geçiyorum. Nilgün Marmara’ya nikâh tanıklığı edeceğim, kravatsız." Kelimeler derinden bir hüzün yaratıyor okurken. İşte hayat böyle bir şey.😩😭

Mülkiyeli şairimiz, ''Garip'' (Birinci Yeni) şiirine tepki olarak doğan ''İkinci Yeni'' şiir akımının öncülerinden.

Edebiyat dünyasında “hırçın şair”, “huysuz şair” olarak adlandırılan Ece Ayhan beynindeki ur nedeniyle 1974 yılından 2002'de ölümüne kadar, yaşamı boyunca acılarla mücadele etmiş. Mekânı cennet olsun...🙏🙏

Burası ''Toplum Ruh Sağlığı Merkezi'' imiş.
İçeride bunalımda olanlar mı vardır? Ağaçlardaki motifler ruh sağlığına katkı sağlamak için mi örüldü dersiniz?

Hatırlarsınız, 2016 yılında ''Aramızda Kalmasın'' adlı bir programdaki kadın sunucuların Sabahattin Ali'nin ''Kürk Mantolu Madonna'' adlı kitabındaki Madonna'yı Amerikalı pop yıldızı Madonna zannederek yaptıkları muhabbet epey bir gündem olmuştu. İki sunucunun canlı yayın esnasında bu inanılmaz hatayı yapmaları nedeniyle işlerine son verilmiş ve program ekrana veda etmişti. Olay patlak verdiği günden itibaren Uykusuz Dergisi'nin "Kürk Mantolu Madonna" karikatürü de dolaşıma girmiş, sosyal medya hesaplarından çokça paylaşılmıştı. Karikatür, çağın "okumaktan öte paylaşma, entelektüel görünme" hastalığına vurgu yapıyor. 😉
Bu konuya neden girdim peki? Bu ara okuma listeme benzer tarzda yazılar düşüyor. Filmlerin ya da kitapların tanıtımını internetten copy paste ile gerçekleştirenler. Okuduğun kitabı ya da izlediğin filmleri kendi cümlelerinle tanıtamıyorsan bırak dağınık kalsın bence...

Pandemi devam ediyor, malum. Bizim evde dışarıya çıkıp yemek yeme ya da eve sipariş verme olayı tamamen kapalı. O nedenle, evdeki mutfak aktif olmak zorunda. Onu da kapatırsak olacak iş değil. O nedenle ister istemez yeni tarif arayışları ve #masmavi3 tercihi devreye giriyor. Yukarıdaki ''Sütlü Pamuk Poğaça'' tarifinden inanılmaz başarılı sonuç aldım yine. Dileyenler etiketleri Youtube'da arattıklarında hemen bulabilir.

Kurban Bayramı için aynı kanaldan ''SARAY BASTI'' adında, kalburabastıya benzeyen şerbetli bir tatlı denedim. Ortasında sütlü ve irmikli bir krema dolgusu var. Yani hem şerbetli, hem sütlü tatlı aynı tarifte birleştirilmiş. Üzeri cevizli. Görünüm ve lezzet olarak o kadar nefis bir şey ortaya çıktı ki, inanılmaz. 😋

Bir zamanlar dışarıda yediklerimizi canımız çekmiyor değil tabii. Çaresini basit bir şekilde buldum. İki bardak undan birazcık zeytinyağı ilavesiyle mayaladığım hamuru en büyük fırın tepsisi boyutunda, incecik açıyorum. Dilediğim malzemelerle döşeyip her seferinde başka lezzette, tam kıvamında pizzalar elde ediyor ve fırına atıyorum. 15-20 dakikada pişiyor. Kolayca ve çabucak. Buna o kadar elim alıştı ki...

Aynı hamura peynirli ya da kıymalı harç döşeyip pişirdiğinizde şahane pideler elde ediyorsunuz. Çok çok pratik.

Sabah erkenden etrafta birkaç kişi varken pazara çıkmalarım gelenek halinde. Pazarcıların kahvaltı saatlerine rastlamak, ''Afiyet olsun''lar eşliğinde alışveriş yapmak güzel. Sağ taraftakinin maskesi nerede takılı bakar mısınız? 😁

Dolapta yer işgal eden elmaları dilimleyip balkondaki kızgın güneşte kurutma fikri çok güzelmiş. İyi ki bir ara bloglardan öğrenmiştim. O kadar güzel bir atıştırmalık oldular ki...

Kavurucu sıcaklar bir işe yarasın madem. Maksimum 4 günde kurudular; ama öyle katır kutur değil, elastik biçimde kuruyorlar. Ve çok lezzetliler. Kışın ne güzel olur aslında. Biraz daha yapmalı.

Onun dışında mı? Tıpkı şu kedi gibi bir yerlere kıvrılıp kıvrılıp uyuyasım var. Beklemek çok yorucu çünkü...