Bu bağlamda hemen 1958'de Aydın’ın Geyre beldesindeki bir açılışa gazeteci olarak giden ve dönüşte yolunu kaybeden fotoğraf sanatçısı Ara Güler'i örnekleyelim.
Dönüşte bir köye rastlayan Ara Güler, köy halkının tarihle, antik eserlerle hemhal olup birlikte yaşadığını görür ve çok şaşırır. Öyle ki, köylüler Antik Roma sütunlarını evlerini ve köyün camisini inşa ederken direk yerine kullanmışlar, diğer mimari parçalar da hayatlarının her alanına girmiş, kullanımda!
Misal; sütün başlıklarından kahveye masa yapmışlar, üzerinde domino oynuyorlar, sütundan sütuna ip germiş çamaşır asıyorlar, lahitlerin içinde üzüm şırası çıkarıyorlar.
Bunların her birinin fotoğrafını çeken ve uzunca bir araştırma sürecine giren Ara Güler kimseden bir şey öğrenemez. Son çare bu siyah beyaz fotoğrafları Architectural Review dergisine gönderir. Fotoğraflar fazlasıyla yankı uyandırır. Hemen Amerika’dan arkeologlar gelip Geyre’de araştırmalara başlar. Burası günümüz UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ve M.Ö. 500’li yıllara tarihlenen Aphrodisias Antik kentidir.
Bizler de bloggerlar olarak birbirimizden ne çok şey öğreniyoruz. Kimi zaman gezdiğimiz yöreleri, kimi zaman yıllanmış tecrübelerimizi, araştırmalarımızı, izlediğimiz filmleri, kitapları. Merak duygusuna yenik düşüp bir dedektif gibi peşine düştüklerimiz ve beraberindeki sürprizler de dahil tabii.
Sıcağı sıcağına yazarak, fotoğrafını ekleyerek hep birlikte öğreniyoruz. Başka hiçbir platformda yaşayamayacağımız bir tanışıklık ve samimiyet ortamında gerçekleşiyor bu. Okuyor, öğreniyor, gerektiğinde konuyla ilgili görüş alışverişinde bulunuyor, ilave bilgiler öğreniyoruz birbirimizden. Google'ın gönderdiği ziyaretçileri de eklersek kocaman bir topluluk var her bir yazının ardında.
Sadete gelelim mi artık? Efendim yaklaşık 10 gün kadar önce çok büyük bir merak ve heyecanla gidip yazdığım Çanakkale İngiliz Mezarlığı başlıklı yazımı okuyup yorum bırakan La Paragas blogunun değerli yazarı Buraneros, yaklaşık 11 yıl önce benzer şekilde bir merak ve heyecanla gittiği ''mezarlık içindeki'' Göğceli Cami'den bahsedince tabii ki hemen yazıya ışınlandım ve farkettim ki kendisi de tıpkı Aral Güler gibi bu caminin kaşifi. Çünkü yaptığım araştırmalara göre, daha birkaç yıl öncesine kadar devletin resmi kurumları, mimarları, restoratörleri dahil, aklınıza gelebilecek kim varsa bu camiden bihabermiş.
İşte tam 815 yıldır ayakta duran, renkleri ve motifleri hâlâ canlılığını koruyan tarihi bir ahşap cami. Çivi kullanılmayan inşa tekniğiyle yapılmış olan Göğceli Camii'nin Hikâyesi....
1.Görsel: arkeofili.com
2.Görsel: Twitter @trtavaz
Sevgili Zeugma, çok teşekkür ederim:)
YanıtlaSilAslında yazının bir yerinde kendimi eleştirmiştim, aslında blogdaki yazıdan yaklaşık 15 yıl önce bir keşifti, o zaman bloglar belki vardı ama ben sadece o dünyaya değil bilgisayara da uzaktım. Video kaydım da vardı, hatta yazıda belirttiğim gibi Barış Manço'nun programına gönderecektim kayıtlarımı, sözde kaldı çünkü kameram arızalandı ve bir türlü tamir edilemedi, özel bir kaset türüydü ve muhtemelen elimdeki kasetler içinde şu an, ama o günlerin araçlarından bulmak gerek ki o da şimdi çok zor:) İki yazı oldu zaman içinde, biri benimkiydi diğeri de Kafkas Üniversitesinden bir akademisyenin Kafkas haber ajansında yazımı referans alarak yazdığı makale... Bir de orman mühendislerinin forum sayfasında konuşulmuştu yazıdaki bilgiler, şimdi baktım da nete, yürümüş Göğceli, pek de iyi olmuş:)
Evet, Barış Manço'nun programı fikrini okumuştum. ''Keşke'' diye geçirdim içimden ama aradan epeyce zaman geçmiş. Kısmet böyleymiş diyelim. Bu bağlamda iyi ki bloglarımız var diyorum. Yayınlarımızı başlıkları ve tarihleriyle birlikte kanıt anlamında kayda geçiyor. Herhangi bir not defterine falan yazılsa tarihi muamma zannedilebilirdi.
SilBende de eski tip bir kamera var. Öteki evde halen de duruyor. Çekilenleri eski teyp kasetlerinin bir tık daha büyüğüne kaydediyordu. Tatillerimizi falan onunla kaydetmiştim. Geçen yıl evin her tarafını aradım ama bulamadım. Kasetler duruyor ama nasıl duruyor acaba? Havasız ortamda kaldığında bozulduğu bilgisini okuyup kaydetmiştim aklıma. En az 6 ay arayla izlenmesi gerekiyordu. Belki sizin kamera da öyle bir şeydi. Bizim kasetlerden birini CD'ye aktartıp kuzenlerden birine göndermiştik. Belki sizinki de oluyordur. Ne kadar eski olursa olsun sorununuza çözüm bulacağınız bir işletme mutlaka vardır İstanbul'da falan. İnşallah gerçekleşir.
Referans alarak yazanlar mutluluk sebebi. Kendi araştırıp yazmış gibi gösterenler de çıkabiliyor. Ben de Twitter'da arattım camiyi. Daha iki yıl olmamış 2 yüksek mimar ve restoratör yeni öğrenmişler, çok özel ve güzel olduğu hakkında konuşuyorlardı.
Yürümüş evet:) Sevgili Buraneros, bunların hepsi sizin sayenizde efendim, ne demek. Asıl ben ben/bizler teşekkür ederiz bu değerli araştırmanız ve keşfiniz için:)
Yazdıkların çok doğru, blog dünyası başka bir alem en azından benim için. Dünyaya amatör
YanıtlaSilolarak açılmayı bloglar sayesinde elde ettik. Hala da bu sürüyor. benzer ilgi alanlarına sahip kişileri takip ediyoruz ve bir çok şeye ortak oluyoruz. Ara Güler 'in bunun
gibi bir çok keşfi var. Anadolunun keşfedilmemiş, görülmemiş
öyle çok hazineleri var ki. ah zaman olsa şehir şehir gezsem dolaşsam karavanımla.
en büyük hayalim bu.
En azından senin için değil sevgili Buket. Onca yıldır yazanlar olarak blogger olmaktan son derece memnunuz ki yazıyoruz. Tüm dünyaya açık ve online olarak yazmak harika bir olanak. İlgi alanımızda yazanlardan ne çok şey öğreniyor, gerektiğinde aklımıza takılanları derhal sorabiliyoruz.
SilTabii ki, dilersek Ara Güler fotoğraf sanatçısı olduğuna göre çektiği her fotoğrafı keşif sayabiliriz. Fakat Aphrodisias'ın keşfi dünya çapında. 2013'te öğrenmiştim bu keşfini. Twitter'dan onu yakından tanıyan genç bir fotoğrafçının attığı tweetten.
Karavanı olmak demek aynı yerden çabuk bıkan, gezmeyi seven demek. Şu pandemi bir bitsin, gidersiniz dilediğiniz yere mis gibi. Ben de dört gözle bekliyorum hayallerimin gerçekleşmesini. Az kaldı inşallah.
Keşif hikayesi ve köylülerin tarihle iç içe yaşaması çok hoşmuş. Küçükken yaklaşık 7-8 yaşlarımda gitmedigim sokaklara girip kocaman kırmızı bir bina görüp papaz elbisesi benzeri giyinmiş adamlar görünce ve yolun tenhalığı yüzünden korkarak kaçıp gidince evdekilere bir yer keşfettim siz bilmuyorsunuz diye pek bi heyecanlı anlatıyordum.Çocukluk işte:) keşfetme merakı sanırım o yaşlardan beri var içimde.Keşfettiğim yer de Fener'de ki kırmızı kiliseymiş:) Bulgar kilisesine yakındık, orayı parka gidip gelirken görüyorduk ama Keşfettiğim yer kadar ilgi ve dikkatimi çekmiyordu.Nasılsa biliyorum diye sanırım:)
YanıtlaSilHikâye müthiş:) Görev dönüşü şoför kestirme bir yol bildiğini söylemiş ama kaybolmuşlar. Bu köye rastlayıp geceyi orada geçirmişler. Kahvehaneye girmiş Ara Güler. O zaman elektrik de yok, gaz lambası var. Domino oynayanları seyrederken masadan bazı yüzler ona baktığını farketmiş. Sütunlardaki heykellerin başlarıymış:)
SilSabah olmuş, lahitler bank niyetine köy meydanında. Kadınlar çamaşır da yıkıyormuş içinde. Hepsinin fotoğrafını çekmiş. Herhalde dünyada başka bir benzeri yok.
Küçükken İstanbul'da mıydınız yine? Aman aman, Allah korumuş. İyi ki korkup kaçmışsınız. Ama kırmızı olmasından mütevellit anılarınızda çok bariz yer almış. Evet, bence de. Hiç bilmediğin bir yeri ilk kez görmüşsen çok daha değerlidir. Merak ettim şu kırmızı kiliseyi bir aratayım:)
Evet, doğduğumda beri :) Bulgar kilisesi nam-ı diğer demir kilise haliç'in hemen yanında, park içinde.Haliç'e sırtınızı döndüğünüzde tepede kırmızı kilise.Yakın mesafeler ama tabi çocukken hepi topu 2 sokak bilince diğerleri uzak ve keşfedilmemiş yerler olarak geliyordu :)
SilDoğma büyüme İstanbullu olmak ne güzel. Kırmızı Kilise'yi gördüm internette. Merak edilmeyecek gibi değilmiş sahiden. Demir Kilise'yi de şimdi gördüm. Aman Allahım. Çok şahane bir yapı, çok görkemli. İkisini de bilmiyordum, sayenizde öğrendim. Teşekkür ederim:)
SilGülermisin ağlarmısın durumu, keşke daha çok duyarlı olabilsek bu konuda, öyle değerler öyle eseler var ki, korumasız habersiz kimbilir daha neler...
YanıtlaSilAynen öyle. Sanki komedi filmi gibi. Tam da adamına rastlamış. Ara Güler'in mizah yönü çok güçlü. Katılıyorum. Göbeklitepe gibi muazzam bir yer 12 bin yıl sonra da olsa çıktı ortaya. Kim bilir daha hangi yerler, ne eşsiz eserler var. Çoğunluğu defineciler sayesinde ortaya çıkmış zaten.
SilMerhabalar.
YanıtlaSilGöğceli cami gibi, devlet tarafından keşfedilmemiş daha ne çok eserler var. Evet her blogger kendi yöresinde keşfedilmemiş tarihi yapı ve eserleri blog sayfalarında paylaşabilirler. Bunlar gerçekten çok güzel, heyecan veren zevkli uğraşlar. Bizim yöremizde de henüz kazılarına başlanmamış daha birçok höyükler var. Bu zamana kadar ancak Çağırkan köyündeki Kalehöyüğün kazı çalışmalarına (1986 yılında) başlanmış ve buluntular kapalı alan arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. Kazı, Türk-Japon işbirliği ile yapılmakta olup, halen devam etmektedir.
Bu güzel ve yararlı paylaşımınız için teşekkür eder, kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey, hoş geldiniz.
SilTam da benim aklımda olanları söylediniz. Her blogger kendi bölgesine yakın yerlerdeki kazılardan, ortaya yeni çıkmış ya da çıkmak üzere olan tarihi yapıları gidip görse, fotoğraflasa birkaç cümleyle de olsa bahsetse ne iyi olur. Ben misal ismini yeni öğrendiğim bir tapınağın peşindeyim bu ara. Farelerle ilgisi olan, mitolojik öyküsü çok ilginç bir tapınak. Bakalım, biraz uzakça ama bahara doğru gidip bol görselli, detaylı bir yazı oluşturma fikri var.
Sizin bulunduğunuz bölge de özellikle Ankara kazılar, höyükler için tam bir merkez aslında. Çağırkan köyündeki kazıları sizden öğrendin şu an. Eğer yakınsanız ara ara ziyaret edip siz de o kazılardan, yeni buluntulardan yazılar yapsanız ne iyi olur.
Değerli ziyaretiniz ve katkınız için ben teşekkür ederim. Sizin de emeğinize ve yüreğinize sağlık. Selam ve saygılarımla.
Her iki yer bilgisi de çok değerli ve birlikte neler öğrenip, birbirimize ne kadar faydalı bilgiler veriyoruz... Her iki hikayede birbirinden ilginç ve aslında tarihi yapılara, eserlere ne kadar değer verildiği konusunda ne kadar üzücü:(
YanıtlaSilTam olarak özeti bu. Bir elin nesi var misali. Yeni öğrenilmiş bir bilgi peşinden araştırmayı getiriyorsa artı bilgiler ekleniyor ve muazzam sonuçlara ulaşılabiliyor. Bence de her iki hikâye birbirinden ilginç ve ortak noktaları o kadar çok ki. Asırlardır bir elin dokunmasını beklemek gibi. Üzücü olması konusunda da yerden göğe kadar haklısınız. Bu alanlarda devletten maaş alan onca insan hiç değilse kendi çevresine sahip çıkıp çalışmalarda bulunsaydı mutlaka veri elde edeceklerdi:(
Sil