Bu bağlamda hemen 1958'de Aydın’ın Geyre beldesindeki bir açılışa gazeteci olarak giden ve dönüşte yolunu kaybeden fotoğraf sanatçısı Ara Güler'i örnekleyelim.
Dönüşte bir köye rastlayan Ara Güler, köy halkının tarihle, antik eserlerle hemhal olup birlikte yaşadığını görür ve çok şaşırır. Öyle ki, köylüler Antik Roma sütunlarını evlerini ve köyün camisini inşa ederken direk yerine kullanmışlar, diğer mimari parçalar da hayatlarının her alanına girmiş, kullanımda!
Misal; sütün başlıklarından kahveye masa yapmışlar, üzerinde domino oynuyorlar, sütundan sütuna ip germiş çamaşır asıyorlar, lahitlerin içinde üzüm şırası çıkarıyorlar.
Bunların her birinin fotoğrafını çeken ve uzunca bir araştırma sürecine giren Ara Güler kimseden bir şey öğrenemez. Son çare bu siyah beyaz fotoğrafları Architectural Review dergisine gönderir. Fotoğraflar fazlasıyla yankı uyandırır. Hemen Amerika’dan arkeologlar gelip Geyre’de araştırmalara başlar. Burası günümüz UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ve M.Ö. 500’li yıllara tarihlenen Aphrodisias Antik kentidir.