25/12/2010

Ankara Aşkım

Öğrenciliğimin geçtiği sessiz, munis, gönlümün sultanı güzel şehir. Adını her duyduğumda özlemiyle yanıp tutuştuğum, hem yurdumun hem gönlümün başkenti. Hiç ayrılmak istemeyecek kadar çok seviyordum, sevdalıydım sana ben...

Ankara'dan yolu geçen, öğrenciliği geçen, yaşamının bir kesitini burada geçiren her kim olursa olsun, bu duyguları mutlaka yaşar, hisseder ve bu şehri asla unutamaz.
Çok büyük bir özlemle yâd eder...

Oradaki geçmişini geri istemek gibi bir şeydir sanki bu. Adı ne zaman geçse, koşarak gidip tekrar o havayı solumak, o farklılığı, özel duyguları, on dokuz-yirmili yaşların baharını, ardında bıraktıklarını bir kez daha ve iliklerine kadar yaşamak istemektir...
Yıllar sonra gidip görmüşseniz eğer; her sokakta, her semtte, her bulvarda bir parçası kalmış gençliğinize yeniden döner ve yaşarsınız bunları. İçiniz cız ederek, yüreğiniz yanarak başka boyutlarda gezerken, geçen zamanı aynı yoğunlukta, tüm hücrelerinizle duyumsar, her detayda birebir yaşarsınız sanki yine ve yeniden. Sizin için zamanı bir el durdurmuş gibidir siz o anları yaşarken. Çarpar geçer insanı bu yoğun duygular, savurur hatta...

Geçmişle ilgili sevinçli ya da hüzünlü herhangi bir anı ya da ufacık bir detay gözünüzün önüne gelip ağlamaklı yapar sizi. Dalar gidersiniz. Sonra birden silkelenip kendinize gelir ve gerçeğe dönersiniz. Anılar aynı, yaşanmışlıklar aynı...
Ama ya siz..?

Zaman ne kadar da acımasızmış meğer. Kahrolursunuz işte o an...
Anlatılamaz...