04/01/2010

Başın Öne Eğilmesin

Hayatımızda iz bırakmış şarkılar vardır hani.
Dinlerken içimizde tuhaf bir sızı başlar ve gitgide büyüyerek o izlerin yer aldığı günlere doğru sürükler bizi.

Benim de böyle bir şarkım var...
Sözlerini Sabahatttin Ali'nin ''Anadolu'nun Alcatraz'ı'' tabiriyle ünlenmiş Sinop Cezaevi'nde yatarken yazdığı ve beni kilometrelerce uzaklara, mesleğimin ilk günlerine alıp götüren...

Okula giderken her gün önünden geçerdim bu cezaevinin. Oradan her geçişimde bu şarkı tınılarıyla birlikte kulaklarımda yankılanır, Sabahattin Ali'yi sanki o an oradaymış gibi hisseder, bunu her seferinde yaşardım.

Bu esnada onu izbe bir hücrede, orada yatmayı hiç haketmeyen, acılar içinde bir imge olarak gözümün önüne getirir, neler çektiğini, sevdiklerini kim bilir nasıl özlediğini düşünürdüm içim sızlayarak... Onun da Almanca öğretmeni oluşu aklımdan hiç çıkmaz, şarkının sözleri hem bu yüzden, hem sevdiklerimden çok uzakta olmam nedeniyle kendimle ilgili de hüzne sokardı beni. Yaşadığım duygular ve kendiliğinden gelişen bu empati özellikle kışın, Karadeniz'in ürkütücü ''deli dalgaları'' cezaevinin duvarlarını ''yalarken'' kötü yapardı ruh halimi.
Böyle bir üstadı hücrelerinin altında denizin göründüğü ızgaralar bulunan karanlık bir cezaevine atıp cezalandırmak isteyenler orada dökülen bu dizelerin sonsuza dek yaşayacağını akıllarına getirmişler miydi?

''Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar, / Seni bu sesler oyalar, / Aldırma gönül, aldırma…''

Ölmeden on beş yıl önce yazdığı ''İstek'' adlı şiirinde;

''Görünmez kollar boynumda, / Yarin hayali koynumda, /
Sıcak bir kurşun beynimde, / Bir ağaç dibinde yatsam...''
derken;


Ve yine şarkı yapılmış olan ''Benim Meskenim Dağlardır'' şiirinde kendi sonunu görmüştü sanki.


Bir ormanda öldürüldü, cesedi bulunamadı.
Ve ne yazık ki mezarı yoktur...





Başın Öne Eğilmesin


* * *