Geçen yıl bu tarihlerde fotoğrafını çekip bloga koyduğum her yanı çiçeklerle bezenmiş ağaç uyanamamış henüz.
Kış şartları ağır geçtiği için sanırım.
Bu yıl aynı gün aynı yerden bir fotoğrafını daha alayım dedim; ama boşuna. Daha yeni kendine gelebilmiş. Koskoca ağaçta sadece birkaç küçük çiçek vardı.
''Tıpkı insanlar gibi'' diye düşündüm.
Nitekim; kötü şartlar, olumsuzluklar ne kadar uzun sürerse insanın kendine gelmesi de o kadar uzamaz mı?
Doğadaki her türlü olgu insanın yaşam kıpırtılarına, ruh hallerine ne çok benzer sahi. Aslımızı, var olan tüm evrensel değerlerle bütünleşebileceğimizi anlatır adeta.
Birdenbire kapanan, karardıkça kararan gökyüzünü düşünün örneğin. Bir şeylere fena halde kızmış gibidir.
Kararmakla kalsa iyi.
Hiddetinden şimşekler, yıldırımlar çıkarır her yanından.
Ardından gürlemeye başlar...
Kısa bir süre dinginleşir...
Yoğun biçimde gözyaşı dökmektedir artık.
Ağlar, ağlar...
Kimi zaman günlerce, gecelerce, hiç durmadan ağlar...
Tıpkı bir insan gibi...
Bu olguların her birinde mucizevi titreşimler vardır, bilir misiniz?
Eğer onları algılayabiliyorsak, bunu yapabiliyorsak; ardında var olan ışıklı çağrıları da duyuyor, bu mistik yolculuğu olağanüstü kılan şeyin özünde ''direnmek'' olduğunu anlıyoruz demektir…
O heyecan veren muhteşem döngü başladı.
Uzunca bir direnişten sonra derin bir rehavete bürünmüş olan doğa artık uyanıyor...
Bizim de sıkıntılardan, tereddütlerden arınıp silkelenme, çiçekler açma vaktimiz.
Kanatlarımızı rüzgâra doğru korkusuzca, özgürce açarsak eğer,
masmavi gökyüzüne doğru rengarenk ve alabildiğince yükseldiğimizi göreceğiz.
Ruhumuz doruklarda, ötelere...
Kış şartları ağır geçtiği için sanırım.
Bu yıl aynı gün aynı yerden bir fotoğrafını daha alayım dedim; ama boşuna. Daha yeni kendine gelebilmiş. Koskoca ağaçta sadece birkaç küçük çiçek vardı.
''Tıpkı insanlar gibi'' diye düşündüm.
Nitekim; kötü şartlar, olumsuzluklar ne kadar uzun sürerse insanın kendine gelmesi de o kadar uzamaz mı?
Doğadaki her türlü olgu insanın yaşam kıpırtılarına, ruh hallerine ne çok benzer sahi. Aslımızı, var olan tüm evrensel değerlerle bütünleşebileceğimizi anlatır adeta.
Birdenbire kapanan, karardıkça kararan gökyüzünü düşünün örneğin. Bir şeylere fena halde kızmış gibidir.
Kararmakla kalsa iyi.
Hiddetinden şimşekler, yıldırımlar çıkarır her yanından.
Ardından gürlemeye başlar...
Kısa bir süre dinginleşir...
Yoğun biçimde gözyaşı dökmektedir artık.
Ağlar, ağlar...
Kimi zaman günlerce, gecelerce, hiç durmadan ağlar...
Tıpkı bir insan gibi...
Bu olguların her birinde mucizevi titreşimler vardır, bilir misiniz?
Eğer onları algılayabiliyorsak, bunu yapabiliyorsak; ardında var olan ışıklı çağrıları da duyuyor, bu mistik yolculuğu olağanüstü kılan şeyin özünde ''direnmek'' olduğunu anlıyoruz demektir…
O heyecan veren muhteşem döngü başladı.
Uzunca bir direnişten sonra derin bir rehavete bürünmüş olan doğa artık uyanıyor...
Bizim de sıkıntılardan, tereddütlerden arınıp silkelenme, çiçekler açma vaktimiz.
Kanatlarımızı rüzgâra doğru korkusuzca, özgürce açarsak eğer,
masmavi gökyüzüne doğru rengarenk ve alabildiğince yükseldiğimizi göreceğiz.
Ruhumuz doruklarda, ötelere...