Victor Hugo'nun ''Sefiller'' adlı romanını (başyapıtını) bilirsiniz.
''Dünyadaki en iyi yarım düzine romandan biri'' olarak tanımlanmış, epik ve kurgusal tarih içerikli bir roman. Orijinali 1862'de Fransa'da basılmış. Bizde ise ilk kez 1907'de Avanzade M.Süleyman tarafından Osmanlı Türkçesine çevrilip yayımlanmış.
Bir kitabın başarısındaki en büyük etkenlerden biridir editör, önemlidir.
İyi bir eğitimi olması ve imlâ kurallarını su gibi bilmesinin yanı sıra, konuşulan dile hakim olması, cümleleri akıcı ve anlamlı bir şekilde toparlaması, yeterli bir genel kültüre sahip olması, hatta birkaç dil bilmesi de gereklidir.
Bu da demek oluyor ki; iyi bir yayınevi kaliteli bir editör barındırmalıdır.
Ben şahsen, okumaya yeni başladığım bir kitapta sık sık affedilmez hatalarla karşılaşıyorsam, kesinlikle sonuna kadar okuyamıyorum. Kalıyor öylece. Hem de bir daha okunmamak üzere.
Konumuz Hugo'nun ''Sefiller'' adlı romanının Haziran 2013'te Ötüken Yayınları tarafından yayımlanmış baskısı ve yayınevinin Osmanlı Türkçesiyle yayımlanmış bu romanı bugünkü Türkçeye çeviren editörü Erol Kılınç.
Nam-ı diğer: Ayarmatik Dünyada bir ilke imza atmış kendisi.
Romanın editini yaparken, sinirlenip sinirlenip Victor Hugo'ya ayar çekmiş alttaki dipnotlarıyla.
Satırlarda rastladığı tek bir kelime yüzünden nereden edindiği meçhul tarih bilgilerini akıtmış.
Zamanın ötesine gönderme yapmış, Hugo'ya haddini bildirmiş.
Ancak, had bildirirken haddini aştığını ne kendi ne de yayınevi farketmiş.
Bu nedir sahi? Kitabı ya da oradaki bazı cümleleri beğenmeyebilirsin. Bunun yeri orası mı?
Madem başka bir kitaba el atıp onu bassaydınız. Bu nedir Allah aşkına?
Victor Hugo: ''Karanlık bir zemin üzerinde Doğu’nun bir çalı gibi karışık ve şekilsiz harfleri görünüşte bir karışıklıkla gelişigüzel serpilmiş gibidir (...)''
Erol Kılınç: ''Halt etmişsin sen! Senin harflerinde estetik bir düzen olsaydı, senin medeniyetinde de hat sanatına benzer bir yazıya dayalı sanat dalı ortaya çıkardı!''
Buyrun, duymayanlar, görmeyenler için:
Hugo'nun, ölümünün üzerinden bile 130 yıl geçmiş. Bu dipnotları görse ne derdi acaba?
Bence bu sorunun yanıtı şu anekdotta gizli:
Ölümüne yakın yıllardan birinde Victor Hugo’ya bir gazeteci şöyle bir soru yöneltir: ''Romanlarınız, şiirleriniz, oyunlarınız ve siz bugüne kadar pek çok olumlu eleştiri aldınız, övüldünüz. Bu övgülerin içinde en çok beğendiğiniz hangisidir?'' Hugo hiç düşünmeden yanıt verir: ''Karlı, soğuk bir kış gecesi dostlarla yiyip içmiştik. Evim yakın olduğu için yürüyerek gitmeye karar verdim. Bu esnada da feci sıkışmıştım. Tam bahçe kapısına vardım. Kapı kilitli! Olanca gücümle uşağıma haykırdım: ‘İgooor!!!’ Defalarca tekrar etmeme rağmen İgor beni duymuyordu. Mesanem Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte. Çaresizce bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım. Kimsecikler yoktu. Pantolonumu indirip su dökmeye başladım. İşte tam o an arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce ihtiyaç gideriyordum. Arabacı nefret dolu bir sesle; ‘Seni gidi haddini bilmez, buruşuk o… çocuğu! O işediğin duvar, Sefiller’in yazarı Victor Hugo’ya ait!’ diye bağırdı. İşte, hayatım boyunca duyduğum en büyük övgü buydu.''
Bilgi: ''sefil'' bizim dilimizde hem olumlu hem olumsuz anlamlara sahip ender sözcüklerden biri. ''sefalet çeken, yoksul'' anlamının dışında ''alçak, rezil'' anlamına da sahip. Birbiriyle hiç ilgisi olmayan taban tabana zıt iki anlam. Bu nedenle de çok dikkatli kullanılması gerekiyor. ''Adam çok sefil biri," dediğinizde çok yoksul bir adamı mı yoksa rezil ve alçak bir adamı mı veya uysal bir adamı mı ifade etmektesiniz iyi düşünmeli, o cümleyi ortalık yerde, tek başına bırakmadan başka bir cümleyle desteklemelisiniz.
''Dünyadaki en iyi yarım düzine romandan biri'' olarak tanımlanmış, epik ve kurgusal tarih içerikli bir roman. Orijinali 1862'de Fransa'da basılmış. Bizde ise ilk kez 1907'de Avanzade M.Süleyman tarafından Osmanlı Türkçesine çevrilip yayımlanmış.
Bir kitabın başarısındaki en büyük etkenlerden biridir editör, önemlidir.
İyi bir eğitimi olması ve imlâ kurallarını su gibi bilmesinin yanı sıra, konuşulan dile hakim olması, cümleleri akıcı ve anlamlı bir şekilde toparlaması, yeterli bir genel kültüre sahip olması, hatta birkaç dil bilmesi de gereklidir.
Bu da demek oluyor ki; iyi bir yayınevi kaliteli bir editör barındırmalıdır.
Ben şahsen, okumaya yeni başladığım bir kitapta sık sık affedilmez hatalarla karşılaşıyorsam, kesinlikle sonuna kadar okuyamıyorum. Kalıyor öylece. Hem de bir daha okunmamak üzere.
Nam-ı diğer: Ayarmatik Dünyada bir ilke imza atmış kendisi.
Romanın editini yaparken, sinirlenip sinirlenip Victor Hugo'ya ayar çekmiş alttaki dipnotlarıyla.
Satırlarda rastladığı tek bir kelime yüzünden nereden edindiği meçhul tarih bilgilerini akıtmış.
Zamanın ötesine gönderme yapmış, Hugo'ya haddini bildirmiş.
Ancak, had bildirirken haddini aştığını ne kendi ne de yayınevi farketmiş.
Bu nedir sahi? Kitabı ya da oradaki bazı cümleleri beğenmeyebilirsin. Bunun yeri orası mı?
Madem başka bir kitaba el atıp onu bassaydınız. Bu nedir Allah aşkına?
Victor Hugo: ''Karanlık bir zemin üzerinde Doğu’nun bir çalı gibi karışık ve şekilsiz harfleri görünüşte bir karışıklıkla gelişigüzel serpilmiş gibidir (...)''
Erol Kılınç: ''Halt etmişsin sen! Senin harflerinde estetik bir düzen olsaydı, senin medeniyetinde de hat sanatına benzer bir yazıya dayalı sanat dalı ortaya çıkardı!''
Buyrun, duymayanlar, görmeyenler için:
Bence bu sorunun yanıtı şu anekdotta gizli:
Ölümüne yakın yıllardan birinde Victor Hugo’ya bir gazeteci şöyle bir soru yöneltir: ''Romanlarınız, şiirleriniz, oyunlarınız ve siz bugüne kadar pek çok olumlu eleştiri aldınız, övüldünüz. Bu övgülerin içinde en çok beğendiğiniz hangisidir?'' Hugo hiç düşünmeden yanıt verir: ''Karlı, soğuk bir kış gecesi dostlarla yiyip içmiştik. Evim yakın olduğu için yürüyerek gitmeye karar verdim. Bu esnada da feci sıkışmıştım. Tam bahçe kapısına vardım. Kapı kilitli! Olanca gücümle uşağıma haykırdım: ‘İgooor!!!’ Defalarca tekrar etmeme rağmen İgor beni duymuyordu. Mesanem Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte. Çaresizce bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım. Kimsecikler yoktu. Pantolonumu indirip su dökmeye başladım. İşte tam o an arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce ihtiyaç gideriyordum. Arabacı nefret dolu bir sesle; ‘Seni gidi haddini bilmez, buruşuk o… çocuğu! O işediğin duvar, Sefiller’in yazarı Victor Hugo’ya ait!’ diye bağırdı. İşte, hayatım boyunca duyduğum en büyük övgü buydu.''
Bilgi: ''sefil'' bizim dilimizde hem olumlu hem olumsuz anlamlara sahip ender sözcüklerden biri. ''sefalet çeken, yoksul'' anlamının dışında ''alçak, rezil'' anlamına da sahip. Birbiriyle hiç ilgisi olmayan taban tabana zıt iki anlam. Bu nedenle de çok dikkatli kullanılması gerekiyor. ''Adam çok sefil biri," dediğinizde çok yoksul bir adamı mı yoksa rezil ve alçak bir adamı mı veya uysal bir adamı mı ifade etmektesiniz iyi düşünmeli, o cümleyi ortalık yerde, tek başına bırakmadan başka bir cümleyle desteklemelisiniz.
İnanamıyorum..
YanıtlaSilKlasik kitapları inceltip, kesip biçtikleri yetmiyormuş gibi, bu zırvalıklarla mı dolduruyor üstüne.
Pes..
Öyle olmuş maalesef. İnanılacak gibi değil gerçekten.
SilSayfaların altında kendince ahkâm kesmiş durmadan.
Dünyanın gelmiş geçmiş sayılı klasiklerinden biri. Defalarca basılmış, çeşitli dillere çevrilmiş, filmi çevrilmiş her yönden kabul görmüş bir eser. Kişisel görüşlerin klasik bir kitaba eklenmesi ne derece doğru?
YanıtlaSilVictor Hugo ve Sefiller için bir değer kaybı olmaz. Ama...
Ben böyle durumlarda en çok çocuk ve gençlerin yanlış yönlendirilip yanlış bilgilendirilmelerine üzülüyorum.
Kaldı ki "eleştiri" üslubu da hiçbir zaman böyle olmamalı.Her eleştiride yer ve zaman da önemli.
Hiçbir şekilde doğru değil elbette. Çok yanlış ve hayret verici...
SilOkurları yayınevinden soğutmaktan başka bir işe yaramaz.
Dediğiniz gibi; her yönden kabul görmüş bir eser.
Ayrıca; okuduklarına gerektiğinde araştırma yapmak dahil, okur karar verir.
Ve aynen. Hem yeri ve zamanı yanlış hem de saygısızca bir üslup kullanılmış.
Çok talihsizce...
Benzerine hiç rastlanmayacak bir şey bu!
Yalnız, sonunda ki espri bayıldım. İlginç bir adamdır, kendisi: Viktor Hugo.
YanıtlaSilHatırladığım kadarıyla "Doğu Seyahati" ya yaptı, ya da başlamadan bitmişti. Günlerce deve üstünde gitmek herkesin harcı değildi. İzmir şiirinden aklımda kalmış. Avrupa da "Doğu Rüyası"vardı.
Editör kendisine biraz yazık etmiş.
Dış ülkelere epeyce seyahat gerçekleştirmiş, hatta Madrit Valiliği bile yapmış; ama Doğu rüyasını gerçekleştirememiş sanırım.
SilSondaki espri yaşanmış gerçekten :)
İlginç ama hoş bir adammış...
Şaşırdım kaldım, zaytung haberi gibi. Bunu yapana kadar Hugo'ya eleştiriler adı altında bir kitap yayınlasaymış ya bu zeka küpü!()
YanıtlaSilZaytung haberi gibi hakikaten :)
SilBenim de ilk aklıma gelen bunu yapmak yerine eleştirel anlamda ve kendi adıyla yazılmış bir kitap
yazmasının iyi olacağıydı...
Burada "halt emiş" kelimesi kullanarak haltın büyüğünü yiyen zat gibi, büyüklük kompleksine kapılarak aşağılık kompleksine yenik düşenler, kendilerinin zavallı durumuna düşürdüğünü hiç bir zaman fark edemezler.. Keşke bunları da denetleyebilen bir mercii bulunsa..
YanıtlaSilDoğru söze ne denir Gülsen Hanım. Büyüklük kompleksine kapıldığı, artı hırsına yenik düştüğü çok açık. Denetleyen merci konusunda da size sonuna kadar katılıyorum.
SilBen şahsen haddim olmayarak romanın yukarıda görülen iki sayfasında küçük bir denetleme yaptım ve yalnızca bu iki sayfada bile, iyi bir editöre yakışmayacak, onu ''zavallı'' duruma düşürecek ''kötü'' hatalarla karşılaştım:
doğunun bir çalı gibi ---------> Doğu'nun bir çalı gibi (özel isim)
doğu alfabesi ---------------------> Doğu alfabesi
gelişi güzel ------------------------> gelişigüzel (birleşik)
Büyük Okyanusun --------------> Büyük Okyanus'un (özel isim)
Hâlbuki bunlar birer samimi yaratıklardı.
Hâlbuki bunlar samimi birer yaratıktı.
Oradaki ''birer'' üleştirme sayı sıfatıdır ve yanındaki isim tekil olmak zorundadır. Örnek:
-Birer fincankahve içtik.
-Takımlar yirmişer kişiden oluşuyordu.
Zeugma`cım ayağımın tozuyla geldim okudum ama çok da güldüm,biz Türkler acaip yaratıcıyız vesselam ! Victor Hugo`ya ayar veren bir editör kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.Acaba Takvim gazetesiyle bir alakası var mı bu beyfendinin ? Onlar da ağaçlarla filan röp.yapıyorlar ya oradan serbest çağrışı yaptı ben de...
YanıtlaSilNeyse ayağımın tozuyla dedim ama tozu dumana katmayayım ;)
Sevgiler,
İz.
Komik olmasına komik de, bu tür sansasyonel hareketlere gazete ve yayınevlerinin çanak tutması, alet olması hiç komik değil. Ben bu olayı bir-iki ay önce arkadaşlardan duymuştum; ama detayların bu kadar acayip olduğunu bilmiyordum. Pess gerçekten.
SilTakvim Gazetesi olayındaki gazeteci(!) de hayali röportajlarla adını duyurmaya çalışan bir gafil. Gezi'deki kızılağacı canı nasıl istiyorsa öyle konuşturmuştu. Hem de bizim Ayarmatik'in yaptığı gibi işin içine siyasi boyut katarak. Gazetesi de iyi bir halt yapmış gibi yayınlamıştı. Sahi buradaki olayla çok benziyor. ''Sefillik'' yapmışlar diyelim o halde :))
Sevgili İz Prensesime ''Hoşgeldin'' diyor, sevgiler gönderiyorum.
Bir daha bu kadar uzun aralar vermemesi dileğiyle ,-)
Oha desem :\
YanıtlaSilŞok oldun tabii :-(
SilVictor Hugo ve sefiller için kim ne yazarsa yazsın ve kim ne derse desin, Jean Vaeljan'a söylettiği "açlığım ile çörekler arasında sadece bir cam vardı" cümlesi okuduğum tüm kitaplardaki en etkili cümlelerden biri olarak kalacaktır benim için. Editör bu cümle için ne diyor acaba?
YanıtlaSilNe muhteşem bir cümle. Hayatın özeti gibi adeta.
SilEditörün de bu cümleyi gördüğü kesin, ancak hiç etkilenmemiş anlaşılan.
Çünkü kafası başka şeylere takık.
Teşekkürler Hektor...