2014/06/09

''Sefiller'' Romanının Ayarmatik Editörü

Victor Hugo'nun ''Sefiller'' adlı romanını (başyapıtını) bilirsiniz.
''Dünyadaki en iyi yarım düzine romandan biri'' olarak tanımlanmış, epik ve kurgusal tarih içerikli bir roman. Orijinali 1862'de Fransa'da basılmış. Bizde ise ilk kez 1907'de Avanzade M.Süleyman tarafından Osmanlı Türkçesine çevrilip yayımlanmış.

Bir kitabın başarısındaki en büyük etkenlerden biridir editör, önemlidir.
İyi bir eğitimi olması ve imlâ kurallarını su gibi bilmesinin yanı sıra, konuşulan dile hakim olması, cümleleri akıcı ve anlamlı bir şekilde toparlaması, yeterli bir genel kültüre sahip olması, hatta birkaç dil bilmesi de gereklidir.
Bu da demek oluyor ki; iyi bir yayınevi kaliteli bir editör barındırmalıdır.

Ben şahsen, okumaya yeni başladığım bir kitapta sık sık affedilmez hatalarla karşılaşıyorsam, kesinlikle sonuna kadar okuyamıyorum. Kalıyor öylece. Hem de bir daha okunmamak üzere.

Konumuz Hugo'nun ''Sefiller'' adlı romanının Haziran 2013'te Ötüken Yayınları tarafından yayımlanmış baskısı ve yayınevinin Osmanlı Türkçesiyle yayımlanmış bu romanı bugünkü Türkçeye çeviren editörü Erol Kılınç.
Nam-ı diğer: Ayarmatik Dünyada bir ilke imza atmış kendisi.
Romanın editini yaparken, sinirlenip sinirlenip Victor Hugo'ya ayar çekmiş alttaki dipnotlarıyla.
Satırlarda rastladığı tek bir kelime yüzünden nereden edindiği meçhul tarih bilgilerini akıtmış.
Zamanın ötesine gönderme yapmış, Hugo'ya haddini bildirmiş.
Ancak, had bildirirken haddini aştığını ne kendi ne de yayınevi farketmiş.
Bu nedir sahi? Kitabı ya da oradaki bazı cümleleri beğenmeyebilirsin. Bunun yeri orası mı?
Madem başka bir kitaba el atıp onu bassaydınız. Bu nedir Allah aşkına?

Victor Hugo: ''Karanlık bir zemin üzerinde Doğu’nun bir çalı gibi karışık ve şekilsiz harfleri görünüşte bir karışıklıkla gelişigüzel serpilmiş gibidir (...)''
Erol Kılınç: ''Halt etmişsin sen! Senin harflerinde estetik bir düzen olsaydı, senin medeniyetinde de hat sanatına benzer bir yazıya dayalı sanat dalı ortaya çıkardı!''

Buyrun, duymayanlar, görmeyenler için:

Hugo'nun, ölümünün üzerinden bile 130 yıl geçmiş. Bu dipnotları görse ne derdi acaba?
Bence bu sorunun yanıtı şu anekdotta gizli:

Ölümüne yakın yıllardan birinde Victor Hugo’ya bir gazeteci şöyle bir soru yöneltir: ''Romanlarınız, şiirleriniz, oyunlarınız ve siz bugüne kadar pek çok olumlu eleştiri aldınız, övüldünüz. Bu övgülerin içinde en çok beğendiğiniz hangisidir?'' Hugo hiç düşünmeden yanıt verir: ''Karlı, soğuk bir kış gecesi dostlarla yiyip içmiştik. Evim yakın olduğu için yürüyerek gitmeye karar verdim. Bu esnada da feci sıkışmıştım. Tam bahçe kapısına vardım. Kapı kilitli! Olanca gücümle uşağıma haykırdım: ‘İgooor!!!’ Defalarca tekrar etmeme rağmen İgor beni duymuyordu. Mesanem Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte. Çaresizce bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım. Kimsecikler yoktu. Pantolonumu indirip su dökmeye başladım. İşte tam o an arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce ihtiyaç gideriyordum. Arabacı nefret dolu bir sesle; ‘Seni gidi haddini bilmez, buruşuk o… çocuğu! O işediğin duvar, Sefiller’in yazarı Victor Hugo’ya ait!’ diye bağırdı. İşte, hayatım boyunca duyduğum en büyük övgü buydu.''

Bilgi: ''sefil'' bizim dilimizde hem olumlu hem olumsuz anlamlara sahip ender sözcüklerden biri. ''sefalet çeken, yoksul'' anlamının dışında ''alçak, rezil'' anlamına da sahip. Birbiriyle hiç ilgisi olmayan taban tabana zıt iki anlam. Bu nedenle de çok dikkatli kullanılması gerekiyor. ''Adam çok sefil biri," dediğinizde çok yoksul bir adamı mı yoksa rezil ve alçak bir adamı mı veya uysal bir adamı mı ifade etmektesiniz iyi düşünmeli, o cümleyi ortalık yerde, tek başına bırakmadan başka bir cümleyle desteklemelisiniz.