Aşure günleri devam ediyor...
Bildiğiniz gibi hicri yıl Muharrem ayı ile başlar. İslâm kültüründe önemli bir yere ve değere sahip olan aşure günü de Muharremin 10. gününe rastlar.
Adı bu yüzden Arapçada ''aşara''dır. ''On, onuncu'' anlamına gelir. Hicri yılbaşı tarihi bu yıl 14 Ekim olduğundan 23 Ekim Cuma günü aşure günüydü. Aşure başlangıç günü de diyebiliriz tabii.
Sosyal medyadan ve gazetelerden takip ettiğim kadarıyla aşure geleneğini yaşatmak adına bu yıl her zamankinden daha çok etkinlik düzenleniyor sanki. Köy meydanlarından pazar yerlerine, belediyelerden derneklere, parti teşkilatlarına, hatta büyükelçiliklere kadar uzanan çok geniş bir yelpazeyi kapsadı bu kez. Anaokulları içinde ''Annelerarası Aşure Yarışması'' düzenleyenler bile vardı. Çarşı pazarda konuyla ilgili alışveriş hareketliliği ona keza. Raflarda gerekli malzemelerden pek çoğu tükendiğinden AVM'lerden bile eli boş dönenler oldu. Aşure günü düzenlemeyen kuruluş yok gibi sanki bu kez. Bu çok güzel!
Rivayete göre Nuh Peygamber'in gemisi tufandan kurtulup karaya oturduktan sonra geminin erzak ambarında kalan bakliyatları ve kuruyemişleri birleştirip kaynattıkları ve aşure adı verdikleri anlatılıyor. Hatta aşure kelimesinin İngilizce karşılığı Noah's Pudding olarak da geçiyor (Bkz). Dünya üzerinde içinde bu kadar çok çeşit ve anlam barındıran, tarihi asırlar öncesine dayanan ve de gelenek haline gelmiş başka bir lezzet daha var mıdır sahi? Evet, çok çeşitliliğin, sıcacık bir sevginin inanç içinde sunumudur aşure. ''Dünya hepimize ait, hepimiz farklılıklara sahibiz. Ancak mevcut özelliklerimizi koruyarak, asla asimile olmadan birlikte ve kardeşçe yaşamalıyız,'' mesajıdır...
Aşurenin içindeki onlarca değişik malzemenin hem eşsiz bir ortak lezzet yaratması, hem de kendi farklılıklarını korumasına ne kadar benziyor değil mi? Üstelik bu durum dünya kocaman bir kazana benzetildiğinde de, içi aşure dolu küçük bir kase söz konusu olduğunda da değişmiyor. Tüm insanların ya da belirli bir toplumun bir araya gelip sevgi, barış, hoşgörü benzeri güzellikler oluşturması simgeleniyor adeta. Keşke bu duyguları istisnasız herkes hissedebilse ve işe yarasa...
Bildiğiniz gibi hicri yıl Muharrem ayı ile başlar. İslâm kültüründe önemli bir yere ve değere sahip olan aşure günü de Muharremin 10. gününe rastlar.
Adı bu yüzden Arapçada ''aşara''dır. ''On, onuncu'' anlamına gelir. Hicri yılbaşı tarihi bu yıl 14 Ekim olduğundan 23 Ekim Cuma günü aşure günüydü. Aşure başlangıç günü de diyebiliriz tabii.
Sosyal medyadan ve gazetelerden takip ettiğim kadarıyla aşure geleneğini yaşatmak adına bu yıl her zamankinden daha çok etkinlik düzenleniyor sanki. Köy meydanlarından pazar yerlerine, belediyelerden derneklere, parti teşkilatlarına, hatta büyükelçiliklere kadar uzanan çok geniş bir yelpazeyi kapsadı bu kez. Anaokulları içinde ''Annelerarası Aşure Yarışması'' düzenleyenler bile vardı. Çarşı pazarda konuyla ilgili alışveriş hareketliliği ona keza. Raflarda gerekli malzemelerden pek çoğu tükendiğinden AVM'lerden bile eli boş dönenler oldu. Aşure günü düzenlemeyen kuruluş yok gibi sanki bu kez. Bu çok güzel!
Rivayete göre Nuh Peygamber'in gemisi tufandan kurtulup karaya oturduktan sonra geminin erzak ambarında kalan bakliyatları ve kuruyemişleri birleştirip kaynattıkları ve aşure adı verdikleri anlatılıyor. Hatta aşure kelimesinin İngilizce karşılığı Noah's Pudding olarak da geçiyor (Bkz). Dünya üzerinde içinde bu kadar çok çeşit ve anlam barındıran, tarihi asırlar öncesine dayanan ve de gelenek haline gelmiş başka bir lezzet daha var mıdır sahi? Evet, çok çeşitliliğin, sıcacık bir sevginin inanç içinde sunumudur aşure. ''Dünya hepimize ait, hepimiz farklılıklara sahibiz. Ancak mevcut özelliklerimizi koruyarak, asla asimile olmadan birlikte ve kardeşçe yaşamalıyız,'' mesajıdır...
Aşurenin içindeki onlarca değişik malzemenin hem eşsiz bir ortak lezzet yaratması, hem de kendi farklılıklarını korumasına ne kadar benziyor değil mi? Üstelik bu durum dünya kocaman bir kazana benzetildiğinde de, içi aşure dolu küçük bir kase söz konusu olduğunda da değişmiyor. Tüm insanların ya da belirli bir toplumun bir araya gelip sevgi, barış, hoşgörü benzeri güzellikler oluşturması simgeleniyor adeta. Keşke bu duyguları istisnasız herkes hissedebilse ve işe yarasa...
Bu yüzden galiba, aşure sevmeyene hiç rastlamadım ben. Bazıları için adını duymak bile heyecan verici. Misal benim için. Bıraksalar günler boyu hiç bıkmadan sadece aşure yiyebilirim. ''İnsan çok sevdiği bir şeyi kendi yapabilmeli'' diye düşündüğümden son birkaç yıldır neredeyse uzmanlık derecesinde aşure yapabiliyorum. Tabii ki deneme yanılma yoluyla geldim bu aşamaya. Nasıl bir yöntem kullandığım ise BURADA (Tık Tık)...
Velhasıl aşure yapmayı da yemeyi de dağıtmayı da fazlasıyla seviyorum. Üniversite öğrencilerini asla unutmam tabii bu arada. Onlar için öyle küçük kaselerle de işim olmaz. Hemen kendi öğrenciliğim gelir aklıma çünkü. Bahçelievler'de ''Şurada öğrenci yurdu var,'' diye kimsenin aklına gelmeyişimiz, sıcacık, mis gibi bir ev aşuresinin burnumuzda nasıl tüttüğü gelir. Ardından da Kızılay'daki o pastaneye gidip ayaküstü atıştırdığımız katılaşmış ve buz gibi soğumuş aşureler geçer gözümün önünden...
Bu yazıyı yazma amacım da biraz bununla ilgili. Dün akşam Twitter'da üniversite öğrencilerinin konuyla ilgili mesajları o kadar etkiledi ki beni. Görmeyenler de görsün, bilmeyenler bilsin istedim.
Aşağıdakiler ve benzeri yüzlerce mesaj okuyup içlendim epey :( Gerisini yazmama bilmem gerek var mı?
Bizim öğrenci evine 4-5 tabak aşure yollayın, sevabı büyük.— ♯ burakÇELİK • (@birdokuz07_) 8 Kasım 2015
Aytepe de akademi erkek öğrenci yurdu çaprazında yeni efeler muhtarlığında aşure dağıtılıyor, aşure yememiş aç öğrenci kardeşlerime duyrulur— Hakan Ülker (@hknulker) 6 Kasım 2015
Öğrenci misiniz diye sorup iki tabak aşure veren teyzeye burdan kalp💓💓💓💓💓— Arzu (@Arzucon) 2 Kasım 2015
Öğrenci evinde ya da yalnız yaşayan bizler için kapımızın önüne bir kap aşure koymayı unutmayın ya da söyleyin gelip alalım. Bizimki de can!— Beykent Farkı (@beykentfarki) 27 Ekim 2015