Hafta içi TV kanallarında her akşam evlilik programı var.
Hem de yıllardır, öyle değil mi?
''Ben bu programları izlemem, izlemiyorum,'' diye yok saymak ya da görmezden gelmek nereye kadar? Çünkü gözümüze sokuluyor. İllaki göreceksin, görmelisin! Tam iki buçuk saat boyunca süren bu programların aile bireylerinin tümünün evde olduğu saate rastlıyor olması tesadüf olabilir mi?
Bu, kim bilir kaç kanalda böyle. Ben iki tanesini biliyorum.
Bir tanesine aşinayım hatta. Fox TV haberleri öncesi açık olan TV'de her seferinde karşıma çıkan o çarpıcı görüntülere rastlayıp da kayıtsız kalmam mümkün mü?
Burası benim ülkem ve ülkemde her akşam temcit pilavı gibi tekrarlanan, üstelik saatler boyu süren bir şeyler oluyor...
Peki ama neler oluyor?
Konuyla ilgili düşüncem hep şuydu:
''Oh, ne güzel. Milyarlarca lira harcayıp dizi çekmeye, açık havada ayrı, kapalı mekanlarda ayrı dekor ve teknik donanıma, her bir sahne için ayrı ayrı set kurup yorulmaya hiç gerek yok. Stüdyo hazır, oyuncular hazır, yönetmen hazır. Senaryo mu? Zaten herkesin bir hikâyesi var. Gerisi doğaçlama. Gelsin paralar!''
Meğer ne kadar iyi niyetli düşünüyormuşum. Hiç aklıma gelmeyen daha neler varmış!
Oraya gelen insanların hikâyeleri ve doğaçlama sandığım senaryonun akışı meğer yapımcılar ve sunucular tarafından önceden belirleniyor, sahne olarak kullanılan stüdyoda yutturmaca bir oyun sergileniyormuş.
Aday ya da talip olarak başvuranlar arasında düzgün insanlardan daha çok, ya ağzı iyi laf yapan, atak, yırtık, üçkağıtçı, kavgacı, cazgır tipler ya da acıklı bir hayat hikâyesine sahip zavallı, ezik, saf insanlar tercih ediliyormuş.
Bu arada göze hitap etsin diye manken ajanslarından güzel kızlar ve yakışıklı erkekler getirtiliyor, mevcut ilgi katlansın diye türbanlı kadınlar, kızlar, göbek atanlar, ruhsal dengesi bozuk olanlar ekleniyormuş.
Ve... Program arasına sayısız kez girmek üzere, gelsin reklamlar!!
Bir diziden elde edilecek hasılattan çok daha fazlasının elde edildiği gün gibi ortada.
Ancak miktarı tahmin bile edemezsiniz. Örneğin; yalnızca program sunucusunun maaşı ne kadarmış?
Tam 1 trilyon 100 milyar lira!!! (Eski parayla tabii)
Üstelik sunuculardan birinin yapımcı olan eşi de aynı parayı alıyormuş. Evlerine 1 ayda giren parayı bir düşünsenize.
''Herhalde bir dünya rekorudur,'' diyor Emin Çölaşan...
Çölaşan, bu pazar yazdığı yazıda siyasetten uzaklaşmak istemiş ve ''önceden'' ilgiyle izlediği evlilik programlarındaki son durumu konu edinmiş. Bu akşam iki ayrı evlilik programını onun gözüyle biraz izledim de, az bile söylemiş...
Kurgulanmış hikâyeler nasıl da gerçekmiş gibi yutturuluyor sahiden. Nasıl da acıklı bir haldeyiz...
Daha kaç yıl bu böyle devam edecek..?
Hem de yıllardır, öyle değil mi?
''Ben bu programları izlemem, izlemiyorum,'' diye yok saymak ya da görmezden gelmek nereye kadar? Çünkü gözümüze sokuluyor. İllaki göreceksin, görmelisin! Tam iki buçuk saat boyunca süren bu programların aile bireylerinin tümünün evde olduğu saate rastlıyor olması tesadüf olabilir mi?
Bu, kim bilir kaç kanalda böyle. Ben iki tanesini biliyorum.
Bir tanesine aşinayım hatta. Fox TV haberleri öncesi açık olan TV'de her seferinde karşıma çıkan o çarpıcı görüntülere rastlayıp da kayıtsız kalmam mümkün mü?
Burası benim ülkem ve ülkemde her akşam temcit pilavı gibi tekrarlanan, üstelik saatler boyu süren bir şeyler oluyor...
Peki ama neler oluyor?
Konuyla ilgili düşüncem hep şuydu:
''Oh, ne güzel. Milyarlarca lira harcayıp dizi çekmeye, açık havada ayrı, kapalı mekanlarda ayrı dekor ve teknik donanıma, her bir sahne için ayrı ayrı set kurup yorulmaya hiç gerek yok. Stüdyo hazır, oyuncular hazır, yönetmen hazır. Senaryo mu? Zaten herkesin bir hikâyesi var. Gerisi doğaçlama. Gelsin paralar!''
Meğer ne kadar iyi niyetli düşünüyormuşum. Hiç aklıma gelmeyen daha neler varmış!
Oraya gelen insanların hikâyeleri ve doğaçlama sandığım senaryonun akışı meğer yapımcılar ve sunucular tarafından önceden belirleniyor, sahne olarak kullanılan stüdyoda yutturmaca bir oyun sergileniyormuş.
Aday ya da talip olarak başvuranlar arasında düzgün insanlardan daha çok, ya ağzı iyi laf yapan, atak, yırtık, üçkağıtçı, kavgacı, cazgır tipler ya da acıklı bir hayat hikâyesine sahip zavallı, ezik, saf insanlar tercih ediliyormuş.
Bu arada göze hitap etsin diye manken ajanslarından güzel kızlar ve yakışıklı erkekler getirtiliyor, mevcut ilgi katlansın diye türbanlı kadınlar, kızlar, göbek atanlar, ruhsal dengesi bozuk olanlar ekleniyormuş.
Ve... Program arasına sayısız kez girmek üzere, gelsin reklamlar!!
Bir diziden elde edilecek hasılattan çok daha fazlasının elde edildiği gün gibi ortada.
Ancak miktarı tahmin bile edemezsiniz. Örneğin; yalnızca program sunucusunun maaşı ne kadarmış?
Tam 1 trilyon 100 milyar lira!!! (Eski parayla tabii)
Üstelik sunuculardan birinin yapımcı olan eşi de aynı parayı alıyormuş. Evlerine 1 ayda giren parayı bir düşünsenize.
''Herhalde bir dünya rekorudur,'' diyor Emin Çölaşan...
Çölaşan, bu pazar yazdığı yazıda siyasetten uzaklaşmak istemiş ve ''önceden'' ilgiyle izlediği evlilik programlarındaki son durumu konu edinmiş. Bu akşam iki ayrı evlilik programını onun gözüyle biraz izledim de, az bile söylemiş...
Kurgulanmış hikâyeler nasıl da gerçekmiş gibi yutturuluyor sahiden. Nasıl da acıklı bir haldeyiz...
Daha kaç yıl bu böyle devam edecek..?