2021/12/17

Gündemle ve Mevsimle Gelenler

Dün bir ara markete gittik. Vakit nakitti artık. 
Evde eksik malzemeler vardı ve en az iki üç misli daha zamlanmasını beklemeye gerek yoktu. 

Markete girişte her iki kasada da kimse yoktu. Reyonlar arasında etiket tomarıyla gezinen kasiyer bayanla peynir-süt ürünlerinin önünde yan yana geldik. Göz ucuyla baktım. 30 TL ile başlayan bir ürünü 33 yapmakla meşguldü. Hadi buna makul diyelim de, o etiket kim bilir kaçıncıya değişmişti ve değişmeye devam edecekti. Belli ki  birinci görevleri etiketlerdi artık. 

Peki ya marketten çıkışta şahit olduğum şey? Gazetelerde ya da haber bültenlerinde sıklıkla gördüğümüz, iç burkan bir sahne yanı başımdaydı bu kez. Omikron varyantının yoğun bulaşıcılığından bahsedilen günlerde zavallı bir kadın konteyneri sopayla karıştırdıktan sonra içine sarkıyor, pazar arabasını dolduruyordu. 

O an şok olup ne yapacağımı şaşırdım. Kadına bir şekilde yardım etmeyi düşünsem de incitirim korkusu ağır bastı. Neyse ki aynı şeyi bir kez daha gördüğüm an ne yapacağımı biliyorum artık. Fotoğrafı ise orta sınıf insanların sadece metropollerde değil, küçük kentlerde de açlık sınırını aştığını göstermek adına çektim ve paylaşmak gerektiğine inandım:(


Bu gidişat nereye kadar diye düşünmeden edemiyor insan. Yola çıktığımda Ahbap'ın sadece insanlar için değil sokak hayvanları için de yardım elini uzattığını görmek içimi nasıl da sıcacık yapmıştı oysa...

Marketten gelirken parsellenmeyi bekleyen yemyeşil otlarla bürünmüş arazilerin ortasından geçen yolu kullandım bu kez. Olur ya, bu mevsimde çıkan bitkilerle tanışma imkânım doğabilirdi. Tanışmak şöyle dursun, çocukluğumdan bildiğim ama kim bilir kaç senedir görmediğim iki bitkisel silah çıkmaz mı karşıma?

 Tesadüfe bakın ki, şu bitkilerin her ikisi de oğlan çocuklarının toplayıp üzerimize atmak için arkamızdan koşturduğu yabani ot meyveleriydi. Soldaki pıtrak, sağdakinin ismini ise daha geçen yıl öğrenmiştim. Akdeniz ülkelerinde yetişen, cırlatan ya da eşek hıyarı isimleriyle bilinen kabakgillere ait bir tıbbi bitki: Ecballium elaterium 
Bu bitki olgunlaşan tüylü tohumlarını yaymak için çok şaşırtıcı ve özel bir mekanizma kullanıyor. Dokunduğun an aktifleşen ve tohumlarını 6 metre ileriye fırlatabilen bir mekanizma bu. Bir nevi silah-tetik etkileşimi:) 
Haylaz oğlanlar giysilerinin ön kısmını göbeklerinin üzerine katlayıp torba haline getirerek içine bunlardan doldururlardı. Ondan sonrası çok eğlenceliydi onlar için. Kahkahalar eşliğinde kızları çığlık çığlığa koşturmak. Cephaneleri bitene dek içi sıvı dolu o tanecikleri tek tek fışkırtmak! Bu şakalardan ben de nasibimi alırdım tabii. Hiç hoşuma gitmezdi. Adı üzerinde; sulu şakaydı.
Soldakine geçelim şimdi. İsmi pıtrak olana. Öyle masum göründüğüne bakmayın sakın. Onlar da tek tek arkadaş üzerine atılmak üzere vardı. Pamuklu ya da yünlü giysileri çok sever, atıldığı yerde yapışıp kalır, zorlukla sökülebilirdi pıtrak. Öyle zalim veletler vardı ki aynı kişiye üst üste sayısız pıtrak atar, adeta yağdırırlardı. Giysilerimizden ellerimize dikenleri bata bata söküp alabilirdik de, çıkarması zor olan saçlarımıza atılanlardı. Onları asla sökemezdik. Asıldıkça daha da çetrefilli hale girer, genellikle sinirden avaz avaz ağlatırdı kızları...
Bu arada önemli bir bilgi ekleyeyim. Cırt cırt denen bantlar pıtrak bitkisinden ilham alınarak geliştirilmiş. Bunun ne demek olduğunu işte ancak çocukluğu benim gibi geçenler tam anlamıyla idrak eder:)


Hava ayaz ama bitkiler yemyeşil. Kışın çiçek açan bir peyzaj bitkisi ve hemen altındaki ebegümecine bakın. Sağ taraftaki ise bilmeyenler için yaprakları zamanla kapanacak ve beyaz renge dönüşecek olan lahana bitkisi.


Dönüşte çocuğuyla pazara gidip çantasını dolduran kadın heykelini görmek, ister istemez gündeme dair olumsuzluklar getirdi aklıma. Fotoğraf makinemi ise epey soran olmuştu. İşte bu kadarcık bir makine kendisi. Avuçlarımın içinde kaybolacak kadar küçük. Şarj makinesinden başka ek parçası yok. Fakat Ay'ın ya da çok uzaktan geçen şileplerin fotoğraflarını gayet net çekebiliyor.


Son gündemle birlikte terapi niyetine bir boyunluk (baktüs şal) daha bitirdim. Üçüncü ve sonuncu. 

Başka da boyunluk falan düşünmüyorum artık, yeterli. Bundan sonrası için ağırlıklı olarak kitap okuyacağım boşluklarımda.


Kış geceleri ayaz artık. Her şeye rağmen gelenek ve göreneklerimizi yaşatmaya çalışan bozacılar geçiyor yine sokaklardan. Sesleri öyle iyi geliyor ki, anlatılmaz...

Huzur dolu bir hafta sonu olsun.
Sevgiyle...