24 Kasım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24 Kasım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24/11/2010

Öğretmenler Günü


Başöğretmenimiz Ulu Önder Atatürk'ün yolundan ve izinden hiç ayrılmadan, vazgeçmeden, inançla, umutla, sevgiyle, azimle, fedakârca yürüyen tüm öğretmen arkadaşlarımın 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun!

Sevgiler gönderiyorum...

24/11/2009

Elif'in Gerçeği

İnsana bahar tazeliği hissi veren, son derece güzel, utangaç ve duygu yüklü bir genç kızdı Elif.

Koyu kestane rengi saçları, kıvır kıvır uzun kirpiklerle bezeli kocaman simsiyah gözleri vardı.

Her sabah sınıfa en önce o gelir, elinin alışkın olduğu belli hareketlerle ve hamarat bir şekilde bir gün önceden kalmış sınıfı derleyip toparlardı. Daha sonra camları açıp havalandırır, masa örtüsünü silkeler, epeyce uzaklara sürüklenmiş çöp kutusunu köşedeki o bilindik yerine getirir, sonra da sağa sola kaymış sıraları düzenlerdi.

Nöbetçi olup okula erken geldiğim günler farketmiştim bu özelliğini. Sınıfın içini böyle özenle düzene sokmaya çalışması ne kadar hoşuma gitmişti...

Diğer öğrencilerin çöpleri etrafa kayıtsızca savurup sınıfa ait her türlü eşyayı hoyratça kullandıklarını göz önüne aldığımda içimden ona sarılmak gelmişti.

Köyden erken geldiği için bunu her sabah yapıyordu üstelik...

Sınıfta kapının yanındaki en ön sırada tek başına oturuyordu Elif. Sınıf mevcudu epeyce kalabalık olmasına rağmen neden hep sırada yalnızdı ki ? Kendi tercihi miydi, yoksa arkadaşları mı istemiyorlardı ?

Sınıflarına girdiğimde ve onu bu şekilde yalnız oturuyorken gördüğümde aklıma hep bu sorular takılıyordu. Ama garip bir nedenle, belki de kalbini kırabilirim korkusuyla hiç sormamıştım bunları ona.

Ders esnasında ister istemez gözlerim takılıyordu o mahzun ve güzel yüzüne. Sürekli bir dalgınlık halindeydi. Ders dinlediği söylenemezdi, bir sıkıntısı vardı ama ne olduğunu kestirebilmem pek mümkün değildi. Genç kız olması nedeniyle belki bir aşk söz konusu olabilirdi. Ama yine de farklı bir sıkıntıydı sanki onunki. Kapının hemen yanı başında çok gizemli bir tablo oluşturuyordu aslında. Verdiğim ödevleri de yapmıyordu genellikle. Bu kadar hamarat bir kızın ödev yapmaya gelince neden böyle sorumsuz davrandığını da aklım almıyordu bir türlü. Bir kez uygun bir dille uyardım. Bu şekilde kendine zarar vereceğini, ödevleri yaptığında konuyu daha iyi kavrayacağını belirttim, ama maalesef devam etti.

Nedense ona hiç kızamıyordum ve sanki o böyle yaptıkça benim de ona karşı sevgim artıyordu garip bir biçimde.

Sınıflarını yazılı yapmıştım o gün. Ertesi gün okula gelip derse girdiğimde öğrencilerin hemen hepsi ''Hocam yazılıları okudunuz mu? '' ya da ''Neden okumadınız? '' türü sorularla kafamı şişiriyorlardı büyük bir gürültüyle. Haklılardı ama. Onları ben alıştırmıştım en geç iki gün içinde yazılı okumaya. En sonunda o kadar çok gürültü oluştu ki,
-Eeee !! Yeter ama !! Ne bu gürültü? Diğer hocalar kaç günde okuyor yazılılarınızı. Onlara böyle yapabiliyor musunuz? Akşam olup eve gittiğimde dünya kadar iş beni bekliyor. Yemek yapılacak, bulaşık yıkanacak. Daha bir sürü daha iş var. Neden bunları düşünmüyorsunuz..?

Aradan beş saniye geçmeden Elif ayağa kalkıp kendini kaybetmiş bir şekilde,
-Yaaa işte Hocam ! Şimdi anladınız mı beni ?
-Ne diyorsun Elif ? Haddini bil ! Seni neden anlayacakmışım ben şimdi ? Ne alakası var ?
Elif bu sözler üzerine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ve..
-Hocam, benim dört ay önce annem öldü. Evde en büyük benim. Bütün işler ve kardeşlerim bana kaldı. Ödev yapmıyorum diye bana kızmıştınız. Şimdi anladınız mı ? Ben de evde yemek yapacağım, bulaşık yıkayacağım, babama, kardeşlerime bakacağım diye aynı sizin gibi ödevlerimi yapamıyorum işte. Üstelik annemi de çok özlüyorum...

Son cümlesi ağzından dökülürken ağlaması çığlıklara dönüşmüştü. Ve yerinden fırlayıp elleriyle yüzünü kapatarak sınıfı terk etti.
Tabii ben de arkasından. O an ders, sınıf, ödev, yazılı, diğer öğrenciler hepsi aklımdan uçup gitmişti.

Elif'i koridorda kolundan yakalayıp bahçede uygun bir yere götürüp oturttum ve dakikalarca teselli etmeye çalıştım. Hatta ondan özür bile diledim.
Onu bir nebze olsun rahatlatmayı başardım sonunda. Ama özünde şaşkınlık ve üzüntüden mahvolmuştum orada.

Bu kara gözlü, mahzun yüzlü güzel kız bana o gün ne büyük bir ders vermişti.
Ömrüm oldukça unutmuyorum, unutamam...

...


24/11/2008

Günümüz Kutlu Olsun!

Günümüz Kutlu Olsun Sevgili Öğretmenim!

24 Kasım Öğretmenler Günü Atatürk'e ''Başöğretmen'' ünvanı verilişinin 80'inci ve bu günün Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başlanmasının 28'inci yılı. 1981 yılından itibaren kutlanıyor bugünkü anlam ve önemiyle. Bizim günümüz...
Bedeli hiçbir maddi karşılıkla ölçülemeyecek kadar çok özel, çok yüce bir meslek bu. Malzememiz insan. Nasıl yoğurursak öyle şekil almak için bekleyen küçük insanlar, gençler veriliyor elimize. Bize emanet ediliyorlar.

Saygınlık dolu bir meslek öğretmenlik. Sevgi ve fedakârlık mesleği. Sınırları okul, sınıf ya da bahçe duvarlarıyla çizilemeyecek, zil ile başlayıp bitmeyecek kadar büyük bir sorumluluk gerektiren kutsal bir görev.

Bu meslek tarih boyunca hep böyle görülüp, ''bilgelik mesleğ'' olarak kabul edilmiş, değeri ve önemi her dönemde vurgulanmış.

Bu günün anlam ve önemi dahilinde içimi yaralayan bir konu; KPSS dahiline alınıp hükümet politikalarıyla mesleklerine bir türlü kavuşamayan mezun gençlerimizin durumu.

Öğretmen açığı her yıl katlanarak büyürken, Eğitim Fakültelerinden mezun olan gençlerimizden binlercesi artık öğretmen olarak atanabilmekten umudunu kesme noktasına geldi ve "İşsiz öğretmen" sayısı çığ gibi büyüyerek 180 bini aştı.
Öğretmen açığını kapatmak için uygulanan''sözleşmeli ve ücretli öğretmen'' politikası derhal terk edilmeli ve bu açık kadrolu personel ataması ile tamamlanmalıdır. İşte bu yüzden hepimiz adına buruk geçiyor bu gün :(

Yüce Önderimiz Atatürk'ün içinde bulunduğumuz bu günleri düşünerek söylemiş olduğu sözleri ekleyerek bitiriyorum. Atamız her zaman olduğu gibi ne kadar haklı:

''Memleketimizi toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir. Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır, ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.''

''MİLLETLERİ KURTARANLAR YALNIZ VE ANCAK ÖĞRETMENLERDİR. ÖĞRETMENDEN EĞİTİCİDEN MAHRUM BİR MİLLET, HENÜZ BİR MİLLET ADINI ALMA YETENEĞİ KAZANAMAMIŞTIR.''