Son haftalarda TV kanallarında sağlıklı beslenme konusunda bir furyadır gidiyor. Hatta ''tekrar yayın'' olarak gecenin bir yarısı yeniden veriliyor.
Aşağı yukarı her gün rastlamakta olduğumuz
bu tür programlardaki konuk profesörler, hocalar ağız birliği etmişcesine diyorlar ki:
''Biz şimdi varsak geçmişte atalarımız iyi beslendiği için varız. Bundan sonrası için sağlıklı bir yaşam biraz zor. 2020'de gençler arasındaki kısırlık oranı %50'ye yükselecek. 50 yıla kalmadan her 2 insandan biri mutlaka kanser olacak!''
Haydi, buyrun buradan yakın...
Zaten ülkenin gündemi huzur denen bir şey bırakmamış, kasvet içinde boğuluyorken,
üstüne bu söylemler ne de güzel cilâ çekiyor, öyle değil mi?
GDO'lu gıdalarla ilgili yeterince bilgilenmiş, yeterince canımız sıkılmıştı.
Bitmemiş, dahası varmış...
Geriye kalan ve doğru sandığımız bilgilerin de neredeyse hepsi yanlışmış.
Bu bölümde birbirleriyle tam bir fikir birliğine varamıyorlar nedense.
Birinin söylediğine diğerinden itiraz da gelebiliyor.
Efendim, merada dolaşan hayvan eti yiyeceksin bir kere. İster büyükbaş olsun ister küçük.
Yediğin ''kanatlı hayvanlar'' bile illa merada ''dolaşmış'' olacak. Evet ''dolaşacak''. Kelime aynen bu.
Eti, sütü, yumurtayı, tereyağını ancak bu şekilde yersen sağlıklı. Diğer türlü; yediğin her şey seni hızla şişmanlatır, yetmezmiş gibi hasta eder, damarlarını tıkar, kanser eder, erken yaşta öl-dü-rür!!!
►Şekere vücudun hiç ihtiyacı yoktur. İnsan 1 yıl ağzına şeker sürmese hiç bir eksiklik yaşamaz.
►Beyaz ekmek, yani rafine undan elde edilmiş ekmek yemeyeceksin!
►Yemeklerde ayçiçek yağı kesinlikle kullanmayacaksın!
Aşağı yukarı her gün rastlamakta olduğumuz
bu tür programlardaki konuk profesörler, hocalar ağız birliği etmişcesine diyorlar ki:
''Biz şimdi varsak geçmişte atalarımız iyi beslendiği için varız. Bundan sonrası için sağlıklı bir yaşam biraz zor. 2020'de gençler arasındaki kısırlık oranı %50'ye yükselecek. 50 yıla kalmadan her 2 insandan biri mutlaka kanser olacak!''
Haydi, buyrun buradan yakın...
Zaten ülkenin gündemi huzur denen bir şey bırakmamış, kasvet içinde boğuluyorken,
üstüne bu söylemler ne de güzel cilâ çekiyor, öyle değil mi?
GDO'lu gıdalarla ilgili yeterince bilgilenmiş, yeterince canımız sıkılmıştı.
Bitmemiş, dahası varmış...
Geriye kalan ve doğru sandığımız bilgilerin de neredeyse hepsi yanlışmış.
Bu bölümde birbirleriyle tam bir fikir birliğine varamıyorlar nedense.
Birinin söylediğine diğerinden itiraz da gelebiliyor.
Efendim, merada dolaşan hayvan eti yiyeceksin bir kere. İster büyükbaş olsun ister küçük.
Yediğin ''kanatlı hayvanlar'' bile illa merada ''dolaşmış'' olacak. Evet ''dolaşacak''. Kelime aynen bu.
Eti, sütü, yumurtayı, tereyağını ancak bu şekilde yersen sağlıklı. Diğer türlü; yediğin her şey seni hızla şişmanlatır, yetmezmiş gibi hasta eder, damarlarını tıkar, kanser eder, erken yaşta öl-dü-rür!!!
►Beyaz ekmek, yani rafine undan elde edilmiş ekmek yemeyeceksin!
►Yemeklerde ayçiçek yağı kesinlikle kullanmayacaksın!
►Tereyağı en iyisidir. Ama o da ''merada dolaşmış'' hayvanın sütünden yapılmış tereyağı olacak.
►Endüstriyel süt ve bu sütten yapılmış ürünler (peynir, yoğurt, tereyağ vb) 1 numaralı kan-se-ro-jen-dir!
►Kırmızı et yememen gerekiyor. İllaki yiyeceksen kuzu yiyeceksin.
Sebebi; hayvan küçük olduğundan vücuduna daha az ilaç girmiştir.
►Pancar küspesi ve mısır silajı ile beslenen hayvan etinin senin için zehirden farkı yok!
►Elma ve armut fruktoz içerdiği için çok kötüdür. Sakın ola yemeyeceksin!?
Bugün markette hangi rafa baksam, gördüğüm her ne varsa nefret hissi uyandırdı bende.
Sanki hepsi ölümcül, hepsi birer kimyasal silâhmışcasına dizilmiş duygusu yaratıyor, neye dokunmak istesem elim geri gidiyordu...
Aklıma düşen sadece ve sadece ne idi dersiniz?
Hiç gerçekleşmeyecek olan bir hayal!
Çok uzaklarda, dağların eteklerinde, kocaman bir bahçesi, bahçesinde meyveleri, sebzeleri, çitinin etrafında ''dolaşan'' tavukları olan bir kulübede (pembe panjurlu değil, merak etmeyin) her türlü teknolojiden, kanserojenden, gamdan-kederden uzakta bir hayat sürebilmek...
►Kırmızı et yememen gerekiyor. İllaki yiyeceksen kuzu yiyeceksin.
Sebebi; hayvan küçük olduğundan vücuduna daha az ilaç girmiştir.
►Pancar küspesi ve mısır silajı ile beslenen hayvan etinin senin için zehirden farkı yok!
►Elma ve armut fruktoz içerdiği için çok kötüdür. Sakın ola yemeyeceksin!?
Bugün markette hangi rafa baksam, gördüğüm her ne varsa nefret hissi uyandırdı bende.
Sanki hepsi ölümcül, hepsi birer kimyasal silâhmışcasına dizilmiş duygusu yaratıyor, neye dokunmak istesem elim geri gidiyordu...
Aklıma düşen sadece ve sadece ne idi dersiniz?
Hiç gerçekleşmeyecek olan bir hayal!
Çok uzaklarda, dağların eteklerinde, kocaman bir bahçesi, bahçesinde meyveleri, sebzeleri, çitinin etrafında ''dolaşan'' tavukları olan bir kulübede (pembe panjurlu değil, merak etmeyin) her türlü teknolojiden, kanserojenden, gamdan-kederden uzakta bir hayat sürebilmek...
Ne yazık ki durumumuz kötü... Marketler sahte gıdalar, kimyasallarla dolu. Keşke imkanımız olsa da hepimiz doğal beslenebilsek, tek yapabileceğimiz elimizden geleni yapabilmek.
YanıtlaSilSandığımızdan çok daha kötü üstelik.
SilYediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar ''saf'' olan bir şey kalmamış durumda. Dolayısıyla elimizden gelebilecek de fazla bir şey kalmadı...
Çok güzel bir yazı olmuş...Türkiye'deki gerçek bir soruna çok da güzel değinmişsin.
YanıtlaSilO son paragraftaki hayalin gerçekten çok güzel ama onu bile kurmamıza izin yok. Çünkü artık Türkiye'de tohumuna kimyasal girmemiş; hiç bir meyve ya da sebze yok, bizim çiftçilerimiz bilinçli tarım yapmadıklarından, her yıl toprağa aynı gübreyi verdiği için topraklarımızda da bitkinin ihtiyaç duyduğundan daha fazla kimyasal var...Ve bu da bizi zehirlemeye yetiyor. Çünkü o kimyasallar bitkilerden bize geçiyor.
Nereden biliyorsun dersen ziraat mühendisiyim... Ne düzeltir dersen; eğitim ve bilinç...(bu da emin ol iyimser bir yanıt)
Sevgiyle kal...
Ciddi mi ziraat mühendisisin? Tam üstüne bastırmışım seni:)
SilHmm, bak aklıma gelmişken hemen söyleyeyim:
Daha dün akşam böyle bir program daha vardı ve oradaki proflardan biri dedi ki: ''İstanbul'da Ziraat Fakültesi yok!''
Evet, koskoca İstanbul'da gerçekten de yok!
Başımızdakiler ''hayati'' bir duruma böylesine kayıtsız kalabilmişken bizler ne kadar bilinçli olursak olalım işe yaramayacak...
Konuyu beğendiğin için çok teşekkür ederim...
Sevgilerle...
Evet tam üstüne bastırdın ;) İstanbul'da ziraat fakültesi yok, bu doğru. Anadolu'da çok bu da ayrı konu. Şurada 5 yıl öncesine kadar Ziraat mühendislerine iş de yoktu. Bununla ilgili bile uzun bir yazı yazılabilir. Türkiye iklim ve toprak konusunda çok şanslı bir ülke ama bu şans da siyasete alet ediliyor, her şeyde olduğu gibi...
SilNeyse ben daha fazla uzatmayayım... Sevgiyle kal
Bence bu konuyla ilgili bir yazı yapabilirsin.
SilÇünkü son derece önemli bir konu ve sen yetkin bir kişisin.
Rica ederim, uzatmak diye bir şey söz konusu değil. Tam tersi memnun oluyorum.
Sevgilerimle...
Belki birlikte yazarız Sevgili Zeugma...:))
SilKonuyla ilgili yetkin kişi sensin. Sen yaz, gerisini hallederiz sevgili pe hito..:)
SilVahşi kapitalizm daha çok kar, daha çok kar diyerek her şeyi kullanıyor. Dünya sağlık örgütü bile ilaç şirketleri için uygun görüş bildirdiğine göre çocuklarımızın işi çok zor. Kirli hava, kirli su, kirli gıda, kirli oyuncak, giysi, genetiğiyle oynanmış bir yığın şey. Kızılderili sözündeki gibi" son ırmak, son balık da tükendiğinde beyaz adam tüketecek bir şey kalmadığını görecek"
YanıtlaSilNe güzel açıklamışsınız durumu.
SilDediğiniz gibi soluduğumuz havadan içtiğimiz suya kadar kirletilmemiş, kanserojen tehlikesi taşımayan hiçbir şey kalmadı.
Prof.Dr Erkan Topuz, Amerika’da toprağa 550 ton böcek ilâcı atıldığını, her bebeğin payına senede 2,5 kilogram ziraat ilâcı düştüğünü söylüyor. Ülkemizde bunun çok daha bilinçsizse yapıldığını, topraktaki dikenlerin yok olması için bile zehir atıldığını, en çok çiftçilerimizde beyin tümörü, lenfoma, lösemi görüldüğünü ekliyor! Tüm dünyanın kansere çanak tutttuğu, adeta hepimizin kanser olması için uğraştığını...
Durum gerçekten çok vahim....
merhaba sevgili Zeugma malesef hemfikir olduğum bu konu bendede gerilim sebebi bi dedikleri diğerini tutmuyor,bugün faydalı dşye bağırdıkları yarın ölümcül olabiliyor afallıyoruz böyleolunca güvenemiyoruz haliyle ne yemeli ne içmeli ki içtiğimiz su bile sunumu vb si göz önünde bulundurunca fayda değilde zararken off diyoruım hani hava bedava su bedava şarkısı aklıma geldi yine su parayla oda sağlıksız havaya dokunmasak bari
YanıtlaSil...
sevgilerimle
En çok o yüzden gerildim ben de. Mısırözü yağı kullanın demişlerdi ısrarla, yıllarca kullandık. Sonra en tehlikelisi olduğunu söylediler, eve sokmadık. Ayçiçek yağı önermişlerdi, şimdi onu yerden yere vuruyorlar. Nedir bu böyle?? Bu şekilde halkın huzuruna çıkıp konuşmak insanları strese sokmaktan başka ne işe yarıyor anlamıyorum. Nereden bulacağız ''merada dolaşmış'' hayvanların etini sütünü bilmem nesini. Resmen alay eder gibi...
SilTeşekkürler paylaştığın için sevgili devinim...
Sırf yağ olsa iyi. Toprakla yetişen ne varsa ''ölümcül'' adeta.
Ali Zafer'in yorumuna aynen katılıyorum, ancak bir tek sivil toplum örgütlerinin uğraşı ne kadar yeterlidir... düşünmeden de edemiyorum.
YanıtlaSilBu önemli post için teşekkür eder, iyi haftalar dilerim.
Dostlukla...
Amerika bile vatandaşını korumuyor ki. Milleti için yıllardır bol şekerli, asitli içecekler ve fastfood üretip durmaktan bir türlü vazgeçmedi ve dünyadaki en obez insanların bulunduğu ülke oldu...
SilBizimkiler bize bu acı gerçekleri dinletip durarak üzmek yerine devletle işbirliği yaparak çözüm üretmeye çabalasalar daha iyi olmaz mı? Örneğin GDO ile ilgili ''çok üzerine düşmemizden kaynaklı'' son derece etkili önlemler alındığından bahsettiler.
Sağlıklı beslenme ve kanserojen konusunda bireyselde yapabileceğimiz birkaç şey dışında elimizden bir şey gelmeyişi çok üzücü... Tam da yarın 4 Şubat Dünya Kanser Günü...
Katkıda bulunduğunuz için ben teşekkür eder, iyi haftalar dilerim.
Dostlukla...
artık merada gezinen hayvanın bile bize bir faydası yok Zeugmam. elimizde ne var ne yok tüm ürünler, tohum dahil ithal zaten. doğal sandıklarımız bile doğal değil ki?! tek umudum bu yönde evrim geçirmemiz... başka yol yok!!!
YanıtlaSilBir veteriner arkadaş ''Tavukhanelerde tavukların büyüdüğünü gözlerinizle görebilirsiniz resmen,'' demişti. Hani marketlerden aldığımız her tarafı yağ bağlamış olanlar için. Onlarla kıyaslayıp ''dolaşan kanatlı'' diyip duruyorlar alay eder gibi Sibelcim ツ
SilDolaşsa ne? Yediği içtiği yine zehir.
Gerçekten de yaşanası hali kalmadı şu dünyanın...
Alttaki postlarda ''Değişim'' diye deneme yazmıştım hani.
Bilinçaltımda benim de aynı şey var demek ki:
Evrim geçirmek.
zeugma çok zor yazmıssın yahu...
YanıtlaSilsayfalarca yazılır valla.
sistem bunu gerektiriyor tamam sistem berbat...
insanları yonlendiriyor...
insanın hiç suçu yok diyeceğim amma...
diyemiyorum ki.
baska birinin çocuğuna hileli gıda yedirmeyi nasıl içine sindirir insan?
neise...
hayalin de sahane ama:))
gerçeklesir yahu yeteri kadar istersen.
neden olmasın.
Çok berbat bir konu aslında.
Silİçinde hepimiz çırpınıp duruyoruz absalom...
''Başka birinin çocuğuna hileli gıda yedirmek'' devede tüy onlar için. Daha neler neler yapıyorlar. Herkes sen-ben değil ki!
Hayalim şahane değil mi? ツ ツ
Bak, dikkat et, ''çok uzaklarda, dağların eteklerinde'' diyorum.
Diyorum ki, ne hava ne toprak kirlenmemiş, zehirlenmemiş olacak...
İstersek gerçekleşir tabii...
Sana da öneriyorum ツ ツ
Sanırım aynı programın tekrarına denk gelmişiz.
YanıtlaSilBence bu kadar evhamlı ve kötümser olmaya gerek yok (Bilim adamlarından bahsediyorum.) Bilim adamlarına baksak bir gün kara incir kansere iyi geliyor öteki gün domates şifa dağıtıyor! On gün sonra bir bakıyorsun aynı ürünler kansere yol açıyor!
Oysa çözüm -yine bence- çok basit! A-ş-rı-ya git-me-ye-cek-sin! Her önüne geleni mideye indirmeyeceğin gibi eksikliğini de yaşamamaya çalışacaksın. Burada da en önemli olan kısım eksiklik, yoksunluk derdini çözmek. O da günde 6 milyon ekmeğin çöpe atıldığı ülkemizde "aşırıya" gitme ihtimali olanların kendilerini kontrolüyle sağlanacaktır. Yeterki olmayanların, dengeli beslenme denilen şeye "kendi yoksunlukları" nedeniyle sahip olamayanların varlığını unutmayalım.
Her şeyden kararınca, aşırıya gitmeden tüketen bir toplumda çıkabilecek sağlık sorunlarını da -Allah'ın izniyle- insanın uyum yeteneği sayesinde aşarız.
Not: Bakınız Sanki Yedim camii hikayesi.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sanki_Yedim_Camii
Cuma gecesiydi. Aynı programın tekrarı olabilir; ama ben oradaki hocaların değişik diyetisyenlerle yaptıkları epeyce programa rastladım (Prof Dr.Kenan Demirkol ve Prof Dr.Ahmet R.Küçükusta. Ayrıca Prof.Dr Erkan Topuz'u da farklı programlarda defalarca izledim).
SilDediğiniz gibi son derece evhamlılar ve olaya kötümser bakıyorlar. durmadan anlatıp insanların ruh halini olumsuz etkiliyorlar. Benim üzerimde çok başarılı oldular en azından. Ctsi çıktığım alışverişten fazla bir şey alamadan döndüm sayelerinde.Ve şekeri hayatımdam çıkarmak gibi radikal kararlar aldım (Umarım başarılı olurum). Az yemek-dengeli yemek de bir çözüm; ama yenilenler yine kanserojen maalesef! Başka da çare yok ki...
Sanki Yedim Camii hikâyesini okudum. Etkilenmemek mümkün değil. O esnaf ''yemeyerek'' çok ulvî bir görev gerçekleştirmiş. Keşke günümüzde de israf yerine hayırlı işler için varlık gösterilebilse. Hiç de azımsanmayacak şeyler başarılırdı...
Teşekkür ederim paylaştığınız için...
sahane :))
YanıtlaSiltemem ben varım valla...
amma yannız yasanmaz oralarda.
once oralrada yasamaya razı olacak biri lazım zeugma:))
kendi rakımı bile kendim yaparım valla hahayyttt.
hahahaaa.
gaza geldim:)))
Razı olurlar merak etme...
SilKalırlarsa iş çok fena çünkü. ツ
Şaka bir yana böyle de bir çare var cidden...
Ben de gaza geldim sayende absalom. ツ
Şekerin kansere etkilerinin bu kadar ayyuka çıkmadığı ve hatta bilinmediği yıllarda bile söylediğim şu söz vardı: "Rafine şeker insanoğlunun bulduğu en gereksiz icattır." Hiç de gerekli değildir, evimizde de kullanmıyoruz, kullanmadan da yaşanabiliyor. Diğerleri hakkında da mantık süzgecinden geçirilerek yorum yapılabilir. Ben size bir arkadaşımın ve de üstelik ziraar mühendisi falan olmayan sadece, okuyan, bilgili bir arkadaşımın yaptığı tarımdan bahsedeyim.
YanıtlaSilBu arkadaşım yetiştirdiği asıl ürünün yakınında ayırdığı bir bölüme bakla ekiyor. Bu baklaları hasat edip çürütüyor ve çürümüş kalıntıları gübre olarak kulanıyor. Ürünü yetiştirdiği alanın belli bölümlerine ısırgan otu ekiyor. Isırgan otunun bünyesinde bulunan formik asit, zararlıların barınmasına engel oluyor. Ayrıca yetilştirdiği asıl ürünün üzerinde yaşamak üzere uğur böcekleri bırakıyor. Bıraktığı uğur böcekleri de kurtçuklarla beslendiğinden hem ürününün büyümesine yardımcı olan doğal gübreyi elde etmiş ve hem de onların büyümesini engelleyen ve çürüten zararlılarla mücadele etmiş oluyor. Böylece ortaya doğal yöntemlerle, işin içine kimyasal karıştırılmadan elde edilmiş tarım ürünü ortaya çıkmış oluyor. Bu çabayı ve emeği gördükten sonra, organik ürün diye önümüze çıkarılan yiyecekleri daha bir sorgulamamız ve hepsinde acaba böyle bir emek ve uygulama var mı diye kuşkuyla bakmamız gerektiğini anlamamızın doğru olacağına inanıyorum. Sağlıklı besinler.
Tüm doktorların görüş birliği halinde olduğu şey:
Sil''ŞEKER KANSERİN EN SEVDİĞİ GIDADIR''
İnsan nasıl da ürperiyor.
Gereksiz bir icadı özellikle çocuklar için ''vazgeçilmez'' yapmak nasıl bir başarıdır, anlamak zor.
''ORGANİK'' diye satılanlara bile kuşkuyla bakıyorum ki ben. Gözümle görmeden asla! Doğal yöntemlerle böylesi mükemmel sonuçlar alan o kişiye hayran olmamak mümkün değil. Bravo! Demek ki ''istendiği takdirde neler neler başarılabilr; ama bunu yapmamalarının elbette sebepleri var.
Her okuduğum yazıyla bir üründen tiksiniyorum.En sevdiğim beyaz etin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelsiğini okuyunca önce onu bıraktım.Haşlanmış mısır,şarküteri,dondurulmuş gıdalar v.s.
YanıtlaSilAma suyumuz havamız bile temiz değil kanserojen.Hiçbirşeyden kaçış yok.o yüzden hastalıklar kol geziyor.Çoluk çocuk beslenmiyor yavaş yavaş zehirleniyoruz.kısa çöp kime çıkarsa artık.
Allah sonumuzu hayır etsin :(
Mısır, şekerden sonra en tehlikelisi oldu sanırım.
SilAma yapılan ne? Tüm hazır tatlılarda mısır şurubu kullanmak!
Sanki ''Daha çabuk ölmelisiniz!'' diye bir kampanya başlatılmış.
Evde kendi çabalarımızla bir şeyler hazırlayıp yemek bizi 3-5 yıl daha fazla yaşamak için ''düşük oranda'' koruyacak. Başka da çıkış yolu yok!
Mümkün mertebe "doğal" beslenmeye çalışan biri olarak, aynı dediğiniz gibi, marketten paketlenmiş gıda almak durumunda kalırsam kendimi çok kötü hissediyorum, bile bile zehir alıyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. Oysa ne yediğimiz kadar hangi ruh hali içinde yediğimiz de önemlidir. Bir yiyeceği "Bu bana şifalı" diyerek yersek ondan alacağımız bereket ile "Bu bir zehir ama mecburen yiyorum" diyerek yemek kesinlikle aynı değil. Medyanın "Herşey zehir" mantığıyla felaket tellallığı yapmasını hiç tasvip etmiyorum ve mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum. Ancak yine de etkiliyor işte beni de. Sonuç olarak, ne yersek yiyelim güzel bir ruh haliyle, "Bu benim için faydalı" diyerek yiyelim derim, naçizane :)
YanıtlaSil''Oysa ne yediğimiz, hangi ruh hali içinde yediğimiz de önemlidir.'' İşte bunu hiç hesaba katmıyorlar.
SilDoğru dürüst bir çözüm önerisi de yok. Empoze ettikleri şey: ''Yediğin için kanserojen/Yanmışsın sen!''
Çok kötü bir psikolojik baskı bu. Ve çok yanlış!
Uzak durmak en iyisi, haklısınız.
Ama aklımızdan ne kadar uzak tutabiliriz, o da ayrı....
valla super olur oyle hormonsuz bırseyler uretıp paylaşmak kendın kadar sevdiklerinide kurtarmak...
YanıtlaSilSüper olur ama şu anki konumumuzdan tamamen vazgeçmek gerekiyor bunun için...
SilÇok önemli bir konuya parmak basmışsın sevgili Zeugma. Yorumları da okuyunca hepimizin ortak kaygısı bu illet hastalık oldu artık! diyebiliriz gerçekten..Gün olmuyor ki acı bir haber almayalım!yakın çevremizde bu yıl, arka arkaya gencecik ölümler yaşadık bu yüzden!..
YanıtlaSilEvet vahşi kapitalizm gözümüze her şeyi güzel göstere göstere yavaş yavaş enjekte ediyor bu zehirleri!.sonra birden-bire yok ediyor!. yediğimizden, içtiğimize ve giydiklerimize kadar hemen herşey kanserojen!..Bu sistemin değişmesi şart!.daha sade, daha doğal bir yaşam için!Uyanış şart!.Eğitim şart!.Örgütlenmek gerek acilen!.
Her şeye çare bulunuyor da bu illete niye çare bulunmasın!..karar vericiler bunu böyle istiyor!.ilaç sektörü çirkin bir tezgahın içinde!.birden ortalığa; yok kuş gribi, yok domuz gribi!..gibi hastalıklar bile icat ettiler!..yani en cahil insan bile biraz tahayyül etse durumu çözer!.Kanser de böyle!..bu hastalığı vahşi kapitalizm yarattı!..(örn: içine konan maddeler artık tescilli, bilinmekte ama hala Coca Cola bile içen var!!.)öyle bir medyanın tekeline girdi ki her şey...ve öyle bir teknoloji istismarı var ki!..şu an klavyeye uzanan ellerimiz, bedenimiz, kullandığımız araç gereçler tf.lar her şey radyasyon!..her şey kansorejen!..offf ki ne offf!..
Tüm bunları göz ardı edenler, beni bulmaz diyenler!..ya da kaçmayı tercih edenler!..yanılır!..kumar oynamak gibi!..çünkü bu illet eninde sonunda kurallara uyulsa dahi, yine de insanı bulur!..buluyor da!..yakalanmayanlar gün gelecek parmakla gösterilecek kadar az olacaklar!..(O konuşan değerli Prof. lerimiz dünyada ki ort. kanserli vakalarında ki istatistiksel oalarak gerçeği ya da gerçeğe yakın sonuçları biliyorlar çünkü)endişeleri bu yüzden!..
Çare; ölmeyecek kadar yemek yiyip ve aşırılıklardan uzak bir yaşamı benimseyip nefisleri de köreltmeli:))sadeliğe,doğallığa...yeni bir anlayışla ve algıyla yepyeni bir yaşam modeline doğru yol almalı!.. yıkılsın kapitalizm! khrlsn emperyalizm!.) ve gelsin yepyeni bir organik/sosyalizm:))
bu önemli yazı için teşekkürler Zeugmacığım...
sağlıklı, organik ve endişeden uzak, dingin, huzurlu bir hafta dilerim..sevgilerimle..
Söylenebilecek ne varsa o kadar güzel ifade etmişsin ki. Daha üzerine ben ne desem boş. Yazdıklarının her kelimesine içim sızlayarak katılıyorum sevgili Esinciğim :((
SilTelevizyonla pek arası olmayan ben günlerdir endişe içinde izliyorum proflarımızı. Neredeyse seferberlik ilan etmiş gibiler... Ve tahminin çok doğru. Özellikle, 38 yıldır Onkoloji Enstitüsü'nde çalışan ve 18 yıldır bölüm başkanı olan Prof.Dr.Erkan Topuz Amerika'dan daha yeni gelmiş. Oradan getirdiği dosyalara bakarak inanılmaz bilgiler veriyordu. İnan dehşet içinde izledim....
Bu illetten ''elden geldiğince'' korunabilmek dileğiyle, paylaştığın için çok teşekkür eder, sevgiyle kucaklarım Esinciğim...
Sağlıklı ve mutlu bir hafta sonu senden yana olsun...
Açıkçası ben bilime pek güvenmiyorum. Bilim ve Tıp alanında yapılan açıklamaların çoğunun sonradan fos çıktığına hepimiz şahit olduk. Hatta bize yıllarca brokoli yiyin acayip iyi, şöyle faydalı, böyle faydalı dediler, millet yedi brokolileri. Şimdide utanmadan tv lere çıkmış "brokoli kanseri tetikler, kanserojen madde içerir" diyorlar... Gelde güven şimdi bunlara...
YanıtlaSilBugün göklere çıkardıklarını birkaç yıl geçmeden yerin dibine sokuyorlar. Aynen öyle. Örneğin yıllarca ''Yumurta yemeyin. Haftada en fazla 2 tane yiyin'' diyorlardı. Sonrasında açık açık ''Yumurta konusunda çok hata etmişiz. Günde 2 tane bile yemeniz gerekir, çok faydalı,'' diyebiliyorlar [Prof.Dr. Bingün Sönmez].
SilŞimdi de ''Merada dolaşan hayvanın yumurtası değilse kanserojen!!??''
YanıtlaSilHello, Zeugma.
Your work is embraced in your gentleness.
Sharing a moment of peace.
It is a joy for all.
Your heart warm message in the cold.
I always give mind of thanks to you.
Greeting.
Have a good weekend. From Japan, ruma❃
Hello, ruma.
SilI appreciate you stopping by, and your comments mean a lot, thank you!
Take good care.
Greeting.
Have a great week...
Zeugma
Sevgili Zeugmacığım;
YanıtlaSilTaşını, toprağını, havasını, suyunu kirlettiğimiz dünyamızda saflık aramak sanırım yanlış olur. Öyle bir kirliklik ki sadece çevremiz değil insanların ruhu bile kirlendi. Mayaların alametlerinin gerçekleşmesini beklemeye gerek yoktu. İnsanlığın kıyametine yine insanlar sebep olacak.
Sevgilerimle
Sevgili Aslıcığım,
SilBu bakış açısı da itiraz edilebilecek gibi değil ne yazık ki.
İnsanoğlu ''çılgın'' bir şekilde kendi sonunu hazırlama yarışına girmiş gibi adeta.
Ne desen haklısın...
Sevgilerimle...
Bunları bildikten sonra nasıl nefes alacağız Zeugma'm :(((((((
YanıtlaSilNefes almak için de icat geliştirirler, merak etme İlknurcuğum.
SilHani şu filmlerde falan gördüğümüz maskeli türden...
Bir müddet de öyle idare edebilmek için :(
Biz bilinçlendikçe gözümüzü, kulağımızı ve beynimizi yeniden kullanmaya başladıkça. Bildikçe, talep ettikçe gerçek olmayacak hiç bir düş yok. Katkınızdan dolayı teşekkürler,
YanıtlaSilKatılıyorum. Ama bunun için sivil toplum örgütlerinin başlatacağı kampanyalara, birlik halinde sarfedilen yoğun çabalara ihtiyaç var.
YanıtlaSilDilerim böyle bir bilinçlenmeye doğru yol alınır en kısa zamanda.
Teşekkürler benden.