Londra'da gezip görülecek yerlerin anlatıldığı ikinci ve son bölüme gelmiş bulunuyoruz. Ancak bunu yaparken tek bir yazıya sıkışıp kalmak pek de kolay olmadı. Detaylara fazla girmemiş olmama rağmen görseller eşliğinde uzunca bir post çıktı ortaya. Blogun en uzun postu diyebilirim...
Umarım sıkılmadan okutur kendini. Benimle birlikte başka iklimlere doğru yol alırken biraz olsun malum sorunlardan uzaklaşmanızı diliyorum bu arada.
İngiltere uzak bir ülke olduğu için gidip görmeyi pek çok kişi aklından bile geçirmez. Oysa uçağa bindiğinizde 3 saat sonra Londra'dasınız. Önceden takip etmek şartıyla biletinizi yarı fiyatına alabileceğiniz gibi diğer şartlarda da maddi ya da manevi yönden sanıldığı kadar zorlanmıyorsunuz.
Bu seyahati gerçekleştirmekle ön yargılarımın çoğunun yıkılmış olduğunu belirtmeden geçmeyeyim. İyi okumalar...
Kraliyet üyelerinin yaşadığı 602 odalı Buckingham Sarayı, Londra'nın en önemli simgelerinden. Önü sürekli turistle dolu. Askerlerin her gün 11:00-12:00 arası 1 saat süren nöbet değişim töreni esnasında sarayın önünün
mahşer yeri gibi olduğu söyleniyor. Ne yazık ki o saate yetişemedik.
Sarayın hemen önünde etrafı havuzla çevrili görkemli bir anıt var. Gönderdeki bayrak kraliçenin sarayda olduğu anlamına geliyormuş. O an içeride nöbet tutan yalnızca 1 asker var.
Sarayın önündeki bahçede bulunan ve Birleşik Krallığın deniz gücünü simgeleyen Victoria Anıtı.
Anıtın üst kısmında oturan Kraliçe Victoria, yaşlılık dönemini yansıtan yüzüyle şehre doğru bakıyor. O hem kraliçe hem tüm Britanya için anaç bir kadın. Bu bağlamda kraliçenin halkına duyduğu büyük sevgiyi simgeleyen ve
dört ayağı dört aslan heykeli tarafından korunan anıt, saraydan daha çok ilgi çekiyor.
Victoria, adaleti ve sonsuz dürüstlüğü temsil ediyor. Böylece, Yeni Zelanda’dan hediye olarak gelen altın kaplamalı melekler 28 metre yüksekliğindeki anıtın tepe noktasına konduğunda adalet ve dürüstlük yerini bulmuş.
Bir bütün olarak denizcilik teması barındıran anıtın temasındaki figürlerin her birinin anlamı var. Havuza akan su ve devinimi uzak denizleri betimliyor. Ellerinde geometrik aletler, palet ve fırçalar bulunan iki figür; bilim ve sanatın kraliyeti, kraliyetin bilim ve sanatı güçlendireceğini temsil ediyor. Victoria’nın solundaki iki figür ise ordunun ve kraliyet donanmasının gücü. Başı miğferli askerin yüzündeki hüzün, kraliyet uğruna ödenen bedeldeki gururun ifadesi.
Tanrıçanın elindeki gemi figürü ise donanmayı tüm şanssızlıklardan koruyan bir melek.
Buckingham Sarayı ve Victoria Anıtı'nın hemen karşısındaki Green Park. Dinlenmek, güneşlenmek,
fotoğraf çekmek ya da serinlemek isteyenler için güzel bir fırsat...
Green Park'tan bir köprüyle St. James's Park'a geçiliyor. Hatta bu iki park bitişik sayılabilir. Parkların önemli gezi alanlarına yakın olması bulunmaz fırsat.
Londra’da bulunan en eski kraliyet parkı olan ve yüzyıllar boyu hayvanat bahçesi, rezervuar, bowling alanı gibi fonksiyonlar için kullanılan St. James's Park 23 hektarlık bir alan üzerine kurulu.
Bu alan 1532 yılında VIII. Henry tarafından alınmış ve üzerine “St James Palace” inşa edilmiş. Parkın halka açılmasını ise Kral II. Charles emretmiş. 1830 yılında John Nash tarafından yeniden dizayn edilen parkın
içindeki gölde 15'e yakın canlı yaşamakta. 17. yüzyıldan bugüne St James's Park’ı zenginleştiren en önemli etken ise her gün 14.30 da beslenen ve bol bol fotoğrafları çekilen pelikanlar...
Westminster Sarayı’nın bitişiğindeki Big Ben (Büyük Benjamin). Dünyanın ikinci büyük dört taraflı saat kulesi.
Victoria Gotik stilinde yapılmış 96.3 metre yüksekliğindeki kule Londra’nın en ünlü simgesi.
Kule eski Westminster Sarayı 1834’de bir yangın sonucu hasar görünce Charles Barry’nin yeni saray tasarımının bir parçası olarak dikilmiş. ''Big Ben'' adı saat kulesindeki çana verilse de halk tarafından zaman içinde tüm yapıyı isimlendirmek için kullanılır olmuş. Kuledeki saat 5,5 ton ağırlığında, çanın ağırlığı ise 13,5 tonmuş. Çan çaldığı anda sesinin 14 km. uzaklıktan duyulabildiği söyleniyor.

135 metre yüksekliğiyle Avrupa'nın en büyük dönme dolabı olan London Eye. İnşası 2000 yılında tamamlanıp Londra siluetine katılmış. Kabinler 20-25 kişilik, bilet ücreti ise 20 -25 pound. 30 dakikalık bir turla Londra'yı ayaklarınızın altına seriyor. Fotoğraf çekmek, özellikle muhteşem gece çekimleri yapmak için müthiş bir imkân. London Eye'ın bulunduğu sokakta pek çok etkinlik var. Dönme dolaba binmek için sıra bekleyenlerin yanı sıra, çocuklar için özel Shrek gösterimi, vb.
Ünlü-ünsüz tiplemeleri karakterize eden cansız mankenler çoğunlukta. Bakınız Charlie Chaplin'in canlanıp gülümsediği an:) Köprüde gayda çalan İskoç'un sürprizi içinse videoya tıklayın.

Köprünün ortasında karşı karşıya gelince ne yapacağımı bilememiştim aslında.😆😆
Londra'nın en ünlü caddesi Oxford Street... Taksim ya da Nişantaşı sokaklarından pek de bir farkı yok. Ünlü markaların mağazaları dikkati çekiyor en çok. Fiyatlar bir hayli pahalı. Yine de bir şeyler almadan durulmuyor tabii.
Oxford Caddesi'nde Sefiller müzikali izledikten sonra çıkışta Türk usulü pide yemek isteyenler için şaşırtıcı bir imkân.
Sağ köşede görünen İstanbul Pide Salonu, evet :))
Oxford Street'e gelmişken, ara sokaklar dahil iyice bir tur atmadan olmaz dedik... Buyrun, siz de turlayın.
Mağazalar ve binalar var işte ilginç olan. Onun dışında olağanüstü bir şey yok...
Birleşik Krallık'ta ticari taksilerin sarı renkte olma zorunluluğu yok. İki tür taksi dikkat çekiyor. Kaplumbağa modeline benzeyen siyah renkli taksiler (black cab) ile normal taksiler. Ve bildiğiniz gibi trafik soldan işliyor.
Caddede bazı araçların (genellikle taksilerin) park etmiş vaziyette yolun solunda beklemeleri ilginçti.
Çok şirin duruyorlar değil mi? Oyuncak diye oynayası geliyor insanın. Sürücüleri içinde oluyor genellikle.
Bu sporcuların ardı arkası kesilmedi. Sanırım LGBT Onur Yürüyüşü'ne destek vermeye gidiyorlardı o gün...
British Museum... ''Dünya'nın her yanından getirilen seçkin Antik çağ yapıtları ve etnografya koleksiyonlarını kapsayan müze'' diye tanımlanıyor. En çok da Türkiye'den getirilmiş(!) sanırım. Londra'da yaşayıp da sırf bu yüzden müzeye hiç gitmeyen, protesto eden yurttaşlarımız var.
British Museum koleksiyonları dört ana bölümde toplanmış: Eskiçağ yapıtları bölümü, sikkeler ve madalyalar bölümü, baskılar-çizimler bölümü ve bugün ayrı bir yapıda yer alan "Museum of Mankind" (İnsanlık Müzesi) adlı etnografi bölümü. Müzedeki tüm eserleri hakkıyla incelemeye kalksanız 1 gün yetmez, emin olun...
Müzede en çok mumyalar bölümü ilgimi çekti. Sol üstteki mumyanın 5500 yıl önce yaşamış bir Mısırlı'nın mumyası değil de, Firavun'un hiçbir şekilde korunmaya alınmamasına rağmen bozulmamış cesedi olduğu iddia ediliyor ülkemiz basınında. Durum ayetlerle açıklanıyor. En kısa zamanda bir araştırma yapmak farz oldu.
Ve kedi mumyalarına bakın. Asırlar öncesi de insanlar ve kediler arasında sevgi bağı varmış. Yokluklarına dayanamayıp mumyalatmışlar. Bu gerçekten çok duygusal ve hüzün verici...
St Paul's Katedrali'ne tesadüfen rastladık. İçeriye girmenize izin veriliyor. Hatta ayin başlamasına birkaç dakika vardı, oturup biraz izledik.. İçerideki işçiliğin muhteşemliğini anlatmaya kelimeler yetmez.
Ne yazık ki canınız istediği zaman fotoğraf çekemiyorsunuz. İç mekân fotoğraflarını cep telefonuyla kaçamak çektim.
Katedral, Londra Piskoposluğunun merkezi konumunda ve binasının inşa edilişi 17. yüzyıla dayanıyor.

Katedrale girmeden önce çanların çalma anına rastladık
Aynı zamanda Londra'da bulunan beşinci Aziz Paul Katedrali. Yerli-yabancı turistler tarafından
kentin en çok ziyaret edilen noktalarından biri.
Ve ünlü London Tower Bridge. Thames Nehri'nin renginin hep böyle kahverengi olduğunu yeni öğrendim.
En çok şaşırdığım buydu sanırım. Web'deki fotoğraflarıyla alâkası yok. Sürekli çamurlu akıyormuş...
Akıyor gibi durmuyor aslında. Bir de 4-6 metre arası med-cezirleriyle ünlü bu nehir. 

Aklıma geldi, son olarak Londra'ya iniş videosu bırakayım buraya.
Özellikle Thames'in rengini bir de kuşbakışı görmeniz için.
Kalın sağlıcakla...
Umarım sıkılmadan okutur kendini. Benimle birlikte başka iklimlere doğru yol alırken biraz olsun malum sorunlardan uzaklaşmanızı diliyorum bu arada.
İngiltere uzak bir ülke olduğu için gidip görmeyi pek çok kişi aklından bile geçirmez. Oysa uçağa bindiğinizde 3 saat sonra Londra'dasınız. Önceden takip etmek şartıyla biletinizi yarı fiyatına alabileceğiniz gibi diğer şartlarda da maddi ya da manevi yönden sanıldığı kadar zorlanmıyorsunuz.
Bu seyahati gerçekleştirmekle ön yargılarımın çoğunun yıkılmış olduğunu belirtmeden geçmeyeyim. İyi okumalar...
mahşer yeri gibi olduğu söyleniyor. Ne yazık ki o saate yetişemedik.
Anıtın üst kısmında oturan Kraliçe Victoria, yaşlılık dönemini yansıtan yüzüyle şehre doğru bakıyor. O hem kraliçe hem tüm Britanya için anaç bir kadın. Bu bağlamda kraliçenin halkına duyduğu büyük sevgiyi simgeleyen ve
dört ayağı dört aslan heykeli tarafından korunan anıt, saraydan daha çok ilgi çekiyor.
Victoria, adaleti ve sonsuz dürüstlüğü temsil ediyor. Böylece, Yeni Zelanda’dan hediye olarak gelen altın kaplamalı melekler 28 metre yüksekliğindeki anıtın tepe noktasına konduğunda adalet ve dürüstlük yerini bulmuş.
Tanrıçanın elindeki gemi figürü ise donanmayı tüm şanssızlıklardan koruyan bir melek.
fotoğraf çekmek ya da serinlemek isteyenler için güzel bir fırsat...
içindeki gölde 15'e yakın canlı yaşamakta. 17. yüzyıldan bugüne St James's Park’ı zenginleştiren en önemli etken ise her gün 14.30 da beslenen ve bol bol fotoğrafları çekilen pelikanlar...
Victoria Gotik stilinde yapılmış 96.3 metre yüksekliğindeki kule Londra’nın en ünlü simgesi.


Köprünün ortasında karşı karşıya gelince ne yapacağımı bilememiştim aslında.😆😆
Sağ köşede görünen İstanbul Pide Salonu, evet :))
Çok şirin duruyorlar değil mi? Oyuncak diye oynayası geliyor insanın. Sürücüleri içinde oluyor genellikle.
Ve kedi mumyalarına bakın. Asırlar öncesi de insanlar ve kediler arasında sevgi bağı varmış. Yokluklarına dayanamayıp mumyalatmışlar. Bu gerçekten çok duygusal ve hüzün verici...
St Paul's Katedrali'ne tesadüfen rastladık. İçeriye girmenize izin veriliyor. Hatta ayin başlamasına birkaç dakika vardı, oturup biraz izledik.. İçerideki işçiliğin muhteşemliğini anlatmaya kelimeler yetmez.

kentin en çok ziyaret edilen noktalarından biri.
En çok şaşırdığım buydu sanırım. Web'deki fotoğraflarıyla alâkası yok. Sürekli çamurlu akıyormuş...
Akıyor gibi durmuyor aslında. Bir de 4-6 metre arası med-cezirleriyle ünlü bu nehir.


Aklıma geldi, son olarak Londra'ya iniş videosu bırakayım buraya.
Özellikle Thames'in rengini bir de kuşbakışı görmeniz için.
Kalın sağlıcakla...
Bir de operaya gitseymişsiniz tam olurmuş.
YanıtlaSilmind the gap :)
Les Miserables müzikali mi?
SilAh sorma, bilseydik biletleri önceden satın alırdık (internetten). Yer bulamayız diye aklımızdan bile geçirmedik ki London Eye için bile internetten online satış olduğunu öğrenmiştik. Yoksa saatlerce bekleniyormuş.
'Mind the gap' Londra metrosunun sloganı olmuş adeta :)
Harika görsellerin ve rehberliğin eşliğinde Londra'nın belli başlı yerlerini gezmek ne iyi geldi ruhuma bir bilsen Zeugmacığım. Sayende, özlem giderdim. Ve bir o kadar da 'Londra'ya gitme planlarımızı yürürlüğe koysak bir an önce' diye de kendi kendime konuştum durdum :). Metropolün ortasında nefes alınabilecek olan o harika parklarını, onca kalabalıklığına rağmen ulaşımın kolaylığını, son derece düzenli akan trafiğini, tarihe ve kültüre verdikleri değeri, oturmuş bir sistem ve dünya görüşleri ile...daha pek çok detayı düşündüğümde ve haliyle kendi ülkemizle kıyasladığımızda.. insan ne kadar çok üzülüyor değil mi!. tüm bu düşünceler bir yana...bu güzel tatili gerçekleştirmiş olmanıza ve Londra günlerinizi dolu dolu geçirmiş olmanıza çok sevindim. Dilerim milletçe ülkemizde barış ve huzurun daim olacağı günler yaşarız ve gönül rahatlığı ile hayallerimizi gerçekleştirebiliriz.
YanıtlaSilHarika paylaşımın adına emeğine sağlık Zeugmacığım.
Sağlıkla, mutlulukla dolu daha nice güzel seyahatlere..İyi haftalar dilerim. Sevgilerimle..
Harika görsellerin ve rehberliğin eşliğinde Londra'nın belli başlı yerlerini gezmek ne iyi geldi ruhuma bir bilsen Zeugmacığım. Sayende, özlem giderdim. Ve bir o kadar da 'Londra'ya gitme planlarımızı yürürlüğe koysak bir an önce' diye de kendi kendime konuştum durdum :). Metropolün ortasında nefes alınabilecek olan o harika parklarını, onca kalabalıklığına rağmen ulaşımın kolaylığını, son derece düzenli akan trafiğini, tarihe ve kültüre verdikleri değeri, oturmuş bir sistem ve dünya görüşleri ile...daha pek çok detayı düşündüğümde ve haliyle kendi ülkemizle kıyasladığımızda.. insan ne kadar çok üzülüyor değil mi!. tüm bu düşünceler bir yana...bu güzel tatili gerçekleştirmiş olmanıza ve Londra günlerinizi dolu dolu geçirmiş olmanıza çok sevindim. Dilerim milletçe ülkemizde barış ve huzurun daim olacağı günler yaşarız ve gönül rahatlığı ile hayallerimizi gerçekleştirebiliriz.
YanıtlaSilHarika paylaşımın adına emeğine sağlık Zeugmacığım.
Sağlıkla, mutlulukla dolu daha nice güzel seyahatlere..İyi haftalar dilerim. Sevgilerimle..
Tahmin edebiliyorum Esinciğim. Yıllar önce yaşadığın ülke, öğrencilik anıların var. Ruhuna iyi gelmiştir mutlaka. Söylediklerini başarabildiysem ne mutlu bana. Dahası Londra'ya gitme planları yapmaya başlamana sevindim. Sizin gibi gezgin bir aile bunu gerçekleştirmeli mutlaka. Anıları da gidip yerinde yadetmeli :)
SilHissettiklerimi birebir aktarmısın bu arada. Evet ya, koskoca metropolün ortasında, hemen sarayın karşısında onlarca hektar büyüklüğünde harika parkları var. Yüzyıllardır hiç dokunulmamış üstelik. Gezi Parkı yüzünden neler neler yaşdı bu ülke, üzüntüden kahroldum tabii. Bir de ülkemizin coğrafi konumunu düşündüm. Özünde cennet gibi oluşunu, ormanlarda çıkan yangınlar yüzünden açılan alanlara devasa turistik tesisler dikildiğini. Boğaz'ın masmaviliğini Thames Nehri ile kıyasladım çoğunlukla. Değerini bilemeyişimizi... Uzayıp gider velhasıl, tıpkı senin düşündüklerin gibi...
Barış ve huzur içinde gelsin artık. Çok çektik gerçekten. Diğer milletler gibi biz de hiçbir kaygı duymadan insanca yaşayıp hayallerimizi gerçekleştirebilelim.
Değerli sözlerin için çok teşekkürler Esinciğim.
Planlarınızın en kısa zamanda gerçeğe dönüşmesi dileğiyle,
sağlıklı, huzur dolu haftalar diliyorum. Sevgiyle..
Green Park o parktan sevgilisine çiçek kopartıp veren Kral 2.Charles'ın eşi tarafından bütün çiçekler söktürüldüğünden öyle kalmış diye bir efsane duymuştum :)
YanıtlaSilBritish Museum'um yürütmediği tarihi eser kalmamış gerçekten de. Yarım gün gezdim, öğleden sonra artık başım dönmeye başlayınca bıraktım.
Londra'yı hiç ummadığım bir şekilde çok sevmiştim. Tam turistlere göre düzenlenöiş açık hava müzesi gibi gelmişti bana, kaybolmak imkansız ve gezecek yerler hiç bitmiyor :)
Ne güzel oldu sayende bir daha dolaşmak:)
Aa, ne ilginç bir efsaneymiş. Kadının ne derdi olabilir ki tüm çiçekleri söktürsün. Demek ki krala çok kızmış. Kadın milleti işte dermişim :) Ama gölün kenar kısımları olduğu gibi iri papatyalarla dolu. Hayatımda hiç görmediğim küçük ağaçlarda mavi ve eflatun şahane çiçekler de vardı. Demek ki telafi çalışmaları yapılmış...
SilSen yine yarım gün dayanmışsın. Benim yarım saate kalmadan başım döndü müzede. En iyisi mumyaları detaylı inceleyeyim dedim. Keşke sabahtan taze zihinle gitseymişiz.
Londra'yı ben de çok sevdim. Gözüm gönlüm açıldı. Pek çok yeri göremedik, bir dahaki sefere inşallah:)
Dolaştırırken mutlu edebildiğime sevindim. Teşekkür ederim.
Ne hoş ayrıntılı bir gezi yazısı hazırlamışsın.
YanıtlaSilBu arada firavunlar ile ilgili araştırma yaparsan ilgi ile okuyacağımdan emin olabilirsin.
Günaydın.
Beğendiğine sevindim, teşekkürler Burcu.
SilMumyalanmadan korunmuş bir cesetmiş o. Hz. Musa'ya inanmayan ve onun peşindeyken ordusuyla birlikte denizde boğularak helak edilen zalim Firavun olduğu söyleniyor. Bulunduğu zaman secde pozisyonundaymış. Konuyu iyice araştırayım yazı yapacağım.
Günaydın canım...
Bana hiç uzun gelmedi, birkaç tane daha yazsan okuyacağım zevkle :)
YanıtlaSilGitmek için çok güzel bir şehir seçmişsiniz, kendimi ev sahibi gibi hissediyorum konu Londra olunca :)
3 saatlik bir mesafe ama zihin olarak 300 yıl var sanki arada..
Sevgiler :)
Teşekkür ederim, çok naziksin :)
SilBirleşik Krallık'ı iyi bilenlerden biri olarak çıkardığın özeti ben de onaylıyorum: 3 saat-300 yıl...
Benden de sevgiler Banucum...
Dilerim içinize sinmiştir bu güzel gezi sevgili Zeugma ,nicelerine diyeyim.Harika fotoğrafların ve açıklamaların ile gezdim ,bilgilendim.Çok teşekkürler ,sevgiler.
YanıtlaSilEvet, içimize sindi gerçekten, çok memnun kaldık sevgili Arzu Hanım.
SilZarif değerlendirmeniz ve dileğiniz için çok teşekkür ediyorum.
Selam ve sevgilerimle...
Çok güzel resimlerle ve anlatımlarla oradaymışım gibi okudum çok teşekkürler, dolu dolu bir gezi olmuş şahane :)
YanıtlaSilBloglarımız ve paylaşmak bu yüzden güzel.
SilSizin de görüşleriniz şahane :)
Çok teşekkürler, sevgiler...
İlk yayınladığınız gün, dün ve şimdi de tekrar bu emek verilmiş gezi anınızı inceledim, videoları seyrettim. Tekrar sizinle gezmiş kadar oldum. Ayrıca başı miğferli askerleri görünce, İngiliz polisini anımsadım. Silah taşımazlar, ancak telsizle haber verdikleri an, silahlılar gelerek anında (15-20 saniye içinde) olaya müdahale eder veya indirirler.
YanıtlaSilBu güzel paylaşımınız için teşekkür eder, size ve ailenize güzel bir hafta sonu dilerim.
Epey İngiliz polis gördüm ama silah taşımadıklarını bilmiyordum. Müdahale tarzları çok ilginçmiş.
SilGezi yazılarıma gösterdiğiniz ilgi ve katkınız için teşekkür ederim.
Son 1 hafta yatılı misafirlerimiz olduğundan internete ayıracak vaktim hiç olmadı. Yorumunuzu geç gördüğüm için kusura bakmayın lütfen.
Teşekkürlerimi yineler, ben de size ve ailenize huzurlu bir hafta sonu dilerim.
Resimler harika...
YanıtlaSilTeşekkürler
Ben teşekkür ederim.
Sil