14/01/2017

Kitap Okumadan Gelişemeyiz

Dün akşam bir videoya rastladım. Şehrin birinde sokak röportajı yapıyorlar. Soru: 
''Kitap okumayı sever misiniz?'' 
İstisnasız herkes sevdiğini söylüyor. İkinci soru geliyor ardından: 
''Ne tür kitaplar okursunuz?'' 
Dakikalarca düşünüp kem küm ediyor insanlar. Sorular bilmedikleri yerden çıkıyor tabii. Çoğunluk kolay yoldan ''Dinî kitaplar'' diyor. 
Genç olanlar ''Roman!'' yanıtını veriyor.
Ve üçüncü soru: 
''En son hangi kitabı okudunuz?''
Bu soruyu yanıtlayabilen tek kişi bile çıkmıyor.
Hiçbiri bilmiyor en son ne okuduğunu. 
Hayretler içinde kaldım!
Sonra neden şaşırdığımı düşündüm. Konuyla ilgili araştırma ve anketlerin doğrulandığının kanıtı değil miydi bu?
UNESCO'nun yaptığı araştırmada okuma oranı Avrupa'da yüzde 21 ülkemizde 10 binde 1 idi. Türkiye İstatistik Kurumu da aynı verilere ulaşmıştı. Okuyan ülkeler arasında 86. sıradaydık. Bir de IQ tablomuz vardı ki evlere şenlik. Bu ülkenin en büyük sorunu okumamak, biliyorsunuz değil mi? Yaşadığımız tüm sıkıntıların ucu gelip bu noktaya dayanıyor.

Okumanın önemi ve faydalarının anlatıldığı yazılar her yerde karşımıza çıkar. Bir klişe gibi düşünülür. Ancak, işi boş bir öneri değildir kitap okumak, lâmı cimi yoktur. Sonuç aşikârdır çünkü: CE-HA-LET
Bu noktada ''Etkin bir cehaletten daha korkunç bir şey yoktur,'' diyen Goethe ile, adeta onu tamamlar nitelikte
"En tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır," diyen Anton Çehov'u saygıyla anmak gerek.

Düşünün bakın. Okumayan, hiçbir şeye kafa yormayan insanda idrak ve muhakeme gücü gelişmemiştir. Bir sorunu çözmek için asla çıkar yol aramaz, çözüm üretemez. Düşünmek ve anlamak yerine inanmayı tercih eder. Böyleleri kolay bir şekilde kötü niyetli insanların oyuncağı oluyor ne yazık. Aklını hiç kullanmayan, nelere alet olduğunun farkına varmayan bir kukla olarak ipleri hep başkalarının elinde yaşayıp gidiyor. Etrafınıza şöyle bir bakın. Bu tanımlamaya uyan, birlikte yaşamak ve katlanmak zorunda olduğumuz ne çok insan var. Kişisel düşünce gücünden yoksun, bedavacılığa ve kolaycılığa şartlandırılmış, sinmiş, sindirilmiş, yaşadığımız her türlü sorunun baş nedeni devasa kitleler...

Tarih boyu okuyan, öğrenen, kendini geliştiren toplumlar pek çok alanda başarı sağladı. ''Çoklu zeka''ya sahip oldukları bilinen ve zaferden zafere koşan Osmanlı padişahlarındaki bu özelliğin küçük yaşlarda başladıkları kitap okuma alışkanlıkları sayesinde geliştiği söylenir. Okuduğumuz her kitap başka bir hayat, başka insanlar, farklı kültürler ve tabii ki yeni bakış açıları demek. Empati yeteneğinin gelişmesi, odaklanmayı güçlendirmek, çok daha açık fikirli bir insan olmak demek. Eğitimini aldığınız alanda dahi uzmanlık kazandıran en etkin yol değil midir düzenli okumak?
Genel kültürü artıran, karar verme mekanizmasını en doğru şekilde çalıştıran, küçük bir çocuğun bile bilge bir insan gibi davranmasına neden olan; zeki, nazik, akılcı, sevgi ve saygı dolu, vicdan sahibi bireyler yaratan...

O halde yukarıda bahsettiğim istatistikleri doğrulayan görüntülere gelsin sıra...

Ülkemde böyle bir sahneye rastladığımı hiç hatırlamıyorum misal. Siz rastladınız mı?
Ayakta ve üstelik tek başınaysan cep telefonu ne güne duruyor?!

Bir kahve içip soluklanmak üzere tek başına kafeye gelip de geçen zamanı okuyarak değerlendirene rastladınız mı?

Okuma aşkını hayvan sevgisiyle birleştirmiş bu tarz bir evsize de hiç rastlamamıştım.
Görüntü adeta beynime kazındı. Ömrüm oldukça unutmayacağım...