Ülkemizde kahve yetişmediği halde Türk kahvesi diye bir kahve öğütme ve pişirme kültürümüzün olması hep ilginç gelmiştir bana. Cezvesi, pişirildiği ateşin türü, ikramı için gereken ''mümkünse'' çinili fincanları ve köpüğüne kadar muhteşem bir seremoni:
Türk kahvesi
15. yüzyılda Yemen'de bilinmesine rağmen bizim kahveyle tanışmamız ancak Sultan Süleyman devrinde, Yemen Valisi Özdemir Paşa'nın tiryakisi olduğu için İstanbul'a getirdiği kahve sayesinde gerçekleşmiş.
''Türk kahvesi'' ismi elbette ki kendimize has pişirme usulünden.
19. yüzyıl sonlarına kadar kavrulmamış çekirdek olarak satılan, evlerde kavrulup el değirmenlerinde öğütülerek içilen kahvenin, çiğ haldeyken kavrulup çekilmesi ve pişirmeye hazır halde satılması ilk kez 1871'de başlamış. Böylece İstanbul sokaklarını taze kavrulmuş kahvenin kokusu sarmaya, sonrasında da hızla çoğalan kahvehaneler devreye girmeye başlamış. Bu kahvehaneler halkın, ekabir takımının, hatta ünlü şairlerin buluşma ve sohbet mekânları haline gelmiş. Tabii ki bu sayede hepsi kahveyle tanışmış. Kitapların okunduğu, edebî sohbetlerin yapıldığı bu mekânların isimlerinin aynı zamanda kıraathane yani ''okuma evi'' olması bu yüzden. Kıraathanelere Osmanlı elçileri, İstanbul’a yolu düşen tüccarlar ve gezginler de uğrayınca Türk kahvesinin lezzeti ve ünü Avrupa’ya, oradan da bütün dünyaya yayılmış.
Dilimize kahveyle ilgili pek çok deyim ve atasözü girmesi boşuna değil. İlk aklımıza gelenler “Gönül ne kahve ister ne kahvehane; gönül sohbet ister, kahve bahane” ya da fazlasıyla kullandığımız “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır”. Bir de “Acı kahvesini içmek” deyimi var ki asıl anlamını öğrendiğinizde şaşırmamanız mümkün değil.
Öğütülmüş kahvenin içindeki parçacıklar kaynama noktasına gelince patlıyor yani tamamen çözünüyor, kaynama noktasına hızla getirildiğinde acı bir tad oluştuğundan kahvenin yavaş pişirilmesi gerekiyormuş.
İşte “Bir acı kahvenizi içerim” sözü buradan geliyor, ''Kahvemi çabucak pişirirsiniz, çünkü ziyaretim kısa sürecek'' anlamı taşıyormuş.
Telvesi fincanın dibinde kalan Türk kahvesinden alınan kafein miktarı filtre kahvelerle kıyaslanamayacak derecede az. Ayrıca Türk kahvesinin birinci özelliği bol köpüklü olması. Bu yumuşak köpüğün kahvenin fincanda bir süre sıcak kalması için örtü yerine geçtiği, ayrıca kahvenin tadını damakta uzunca bir süre tutmaya yaradığı söyleniyor.
Türk kahvesinin gerçek tadı nasıl mı alınır? Şekersiz, yani sade kahve ile. Tüm kahve tiryakilerinin ortak görüşü budur.
Kahveye, özellikle de sade Türk kahvesine bayılıyorum. Sağlık için sayısız faydasını öğrendikten sonra hiç aksatmadan senelerdir her gün mutlaka 1 fincan Türk kahvesi içiyorum.
Bol köpüklü bir Türk kahvesi yapmak zor gibi düşünülür genelde. Benim mükemmel sonuç aldığım sıralama aşağıda. Bol köpüklü ve leziz bir Türk kahvesi yapmak garanti. Mümkünse bakır bir cezve içerisine önce kahve, gerekli ise şeker ve su sıralaması takip edilecek. Suyumuz klorsuz ve soğuk, yani oda sıcaklığında olmalı (Odun ateşimiz olsaydı süper olacaktı; ama ocaktan da verim alınıyor).
► Islak olmayan bir cezveye her fincan için 2 çay kaşığı kahve koyalım.
► Şeker ekleyeceksek her fincan için (az şekerli yarım çay kaşığı, orta şekerli 1 çay kaşığı, şekerli kahve için 2 çay kaşığı) şeker ekleyelim.
► Her fincan için 1 Türk kahvesi fincanı soğuk su ekleyip, ocağın üzerine koymadan önce içindekiler suyla çözünecek şekilde cezveyi iyice karıştıralım ve kaşığı çıkaralım.
► En küçük ocağın en kısık ateşine koyduğumuz cezveyi, üzerinde köpük oluşuncaya, yani kaynama derecesine yaklaşana kadar ''sabırla'' bekleyelim.
► Kaynamaya başlamadan cezveyi kısık ateşten alıp üstte oluşmuş köpüğü fincanlara bir çay kaşığı yardımıyla eşit miktarda paylaştıralım.
► Cezvede kalan kahveyi bir taşım daha kaynatıp fincanlara pay edelim.
Bol köpüklü, leziz kahveleriniz hazır.
Ferah kahveleriniz olsun efendim...
ohh mis gibi kokusu geldi sanki. Ben de her gün bir fincan sade kahve içmeyi ihmal etmem. Bazen iki de olur.
YanıtlaSilKahve dünyaya Yemen'den yayılmış ama şu an da dünyaya ençok kahve satan ülke Brezilya imiş.Geçen gün Amerika'da Türk kahvesi satan/internette ve orada yaşayan Türklere/ bir adamın videosunu izledim ,orada anlatıyordu.
Ben de genelde cezvede yapıyordum ama sonra makine aldım, evet çabuk yapıyor ama cezvede pişen kahvenin tadı başka.
Ne iyi yapıyorsunuz. Günde 2 fincan öneriliyor zaten. Evet, Brezilya kahve üretiminde açık ara önde. Dünya üretimin üçte biri ondaymış. Oğlak-Yengeç Dönencesi arasındaki Ekvator'a paralel kuşakta yer alan ülkeler kahve üretimi için idealmiş. Amerika'da yaşayan o Türk iyi bir hizmet sektörü seçmiş.
SilKahve makinesi kolaylık ama ''çabuk yapması'' işin sırrını bozan etken bence:)
Bol köpüklü Kahve tadında bir yazı desem... İçimden böyle başlamak geldi, nedense:)
YanıtlaSilÖzel anlarda ve seremoni tadındaki bu kahveyi hiçbir kahveyle değişmem desem de, bazen değişiyorum. Şu "trendy" kahveler işte, uzun soluklu okumalar esnasında üzgünüm ki Türk kahvesine galip geliyorlar. Bazen iki saate varan zamanları, kahve tadından uzaklaşmadan bir buçuk kupa ile tamamlamamı sağlıyorlar ki bu da ne keyif, ama zamane:) Bizimkinde ise zarafetten başlayıp, olmuşluğa, güngörmüşlüğe, kültüre, asalete kadar uzayan enfes bir seremoni ve bir kalite var işte:)
Yazının konusu kahve olunca, ''kahvenin bulunduğu yer keyiftir'' dedi o zaman iç ses. Teşekkür ederim:)
SilAh, sormayın. O trendy kahvelere hep yenik düştük bir zamanlar. Evde de boy boy granül gold ya da classic. Bol sütlü ve şekersiz. Hatta yazın frappe yapıyordum sık sık. Son cümleniz mükemmeldi. Gönülden katılıyorum. Türk kahvesi her şeyiyle ''kararında'' ve klas. Kusursuz bir ritüel:)
Selam Ne güzel anlatmışsınız. Moka kahve seviyorum. Günlük rutinimi değiştirip bugün Türk Kahvesi içeyim.Sevgiler.
YanıtlaSilSelam, teşekkür ederim. Ben tamamen Türk kahvesine yoğunlaştım artık ve tiryakisi oldum. Takip ettiğim hocaların etkisinde kaldım sanırım. Size afiyet olsun o halde. Sevgiler.
SilBir kahve neler hatırlatıyor insana. Rahmetli anneannecim 70'lerde bile illa kavrulmamış çekirdek kahve al(dır)ır, eski bir kulaklıda kendi kavurur ve pirinç değirmende çekerdi. Biz de çocuğuz, özenir, ben de çekicem derdik ama o küçücük eller, kollar çok kısa sürede yorulur, değirmen tekrar anneanneye devrolurdu. Şimdi o değirmen bende ama özüne aykırı bir şekilde kahve değil, keten tohumu çekiyoruz biz.
YanıtlaSilÇenebaz
Merhaba, hoş geldiniz. Kahvenin 40 yıl hatırı, 40 yıl öncesinin, hatta daha fazlasının anıları da demek aynı zamanda. Kavrulmamış kahve çekirdeğini ben de hatırlıyorum. Rahmetli babam Hac'dan gelirken getirmişti. Limon küfü yeşili bir rengi vardı. Hatta özene bezene evde kavurmuşlardı da rengi o zaman koyu kahveye dönüşmüştü. Sonra da mekanik bir kahve değirmeni ile çekmişlerdi annemle. O değirmen ahşap gövdeli bir cami modelindeydi. Kahve metalik kubbesindeki sürgülü bir kapıdan koyuluyor, sonra hemen alta monte edilmiş daire çizerek dönen bir çevirgeçle öğütülmesi sağlanıyordu. Asıl amaç kendi elleriyle taptaze, mis gibi kahve hazırlayıp içmek tabii. Benim de bu değirmen elimde, tesadüfe bakın. Ama öteki evde. Bazen karabiber öğütüyordum. Bir de minare şeklinde ince, uzun kuleye benzeyen değirmenler vardı yine. Keten tohumu öğütmek de iyi fikirmiş.
SilZiyaretiniz ve katkınız için teşekkürler.
Yazı, ülkemizde kahve yetişmemesinden dem vurarak başladığı için dayanamadım, sürçü lisan ediyorsam affola... bizim buralarda menengiç yetişiyor -çıtımık diyoruz aslında- diğerlerinin hikayesini bilmem ama çıtımık akdeniz'e has ağaçlardan, çocukluğumun en çıtır anılarındandır kendisi, bahsetmesem hatrı kalır :)
YanıtlaSilEstağfurullah, sürçü lisan etmediniz. Tam tersine, hatırlattığınız için teşekkür ederim. Güneydoğu Anadolu gezimizde, Gaziantep'te görmüştük menengiç kahvesini. Hatta Antep fıstığının yabani halinden yapılıyor demişlerdi. Gaziantep etiketine tıklarsanız oradaki videoda kavanozlara akarken çektiğim görüntüsü de var. Keşke küçük bir kavanoz alıp tadına baksaydık.
Silİyi ki bahsettiniz. Diğer adının çıtımık olduğunu da sizden öğrendim. Elbette hatrı kalır. Sonuçta bizim bahsettiğimiz kahve ağaçlarından toplanmasa da o da yöreye ait bir tür kahve:) Teşekkürler ziyaretinize...
Merhabalar.
YanıtlaSilKeyifli ve ve okuyucuya okuma zevkini tattıran, bir türlü içemediğim ama kokusuna bayıldığım bir kahve paylaşımıyla içim açıldı. Emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. İster inanın, ister inanmayın benim hiç kahve içme alışkanlığım yoktur! Kahveyi bir türlü sevemedim. Bazıları bir fincan kahve için kırk takla atar. Keşke ben de kahve içebilseydim de kırk değil elli takla bile atardım.
"Bir fincan kahve olsam, kırk yıl hatırım vardı" şarkısı bile vardı. Hatırladığım kadarıyla 1970'li yıllarda Şükran Ay söylerdi. Şu anda internetten buldum ve bir taraftan da şarkıyı dinliyorum. Görüyor musunuz bakın kahveniz beni ta 1970'li yılların Şükran Ay'ın kahve şarkısına götürdü. Kırk yıl hatır değerinde kalacak olan kahveniz çok iyi geldi. Tekrar teşekkür eder selam ve saygılarımı sunarım.
Merhaba Recep Bey,
SilÇok teşekkür ederim. Keşke konusu Türk kahvesi olan yazıyı keyifli bulduğunuz, kokusuna bayıldığınız gibi içerken de keyif alabilseydiniz. Aslında sevmeye çalışın bence. Faydalı diye duymuşsunuzdur mutlaka ama Youtube'da Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu'nun KAHVENİN 10 MÜTHİŞ FAYDASI başlıklı videosunu bulup bir izleyin derim. Belgeleriyle birlikte açıklıyor. İzlerseniz 50 değil, 100 takla atarak bile içersiniz o zaman. Şöyle yanına minik lokumlar eşlik etsin mesela ya da birkaç badem şekeri. Biraz gayretle tiryakisi bile olup çıkarsınız:) Çünkü kahve bir keyif unsuru olduğu kadar ilaç aynı zamanda.
Şükran Ay'ın o şarkısını bulup dinledim. Atasözü şarkıya evrilmiş ve güzel söylüyor. Bir kez daha yineliyorum: Bir de içebilseniz işte asıl o zaman iyi gelecek. Ben şahsen kahve sevmeyen birine ilk kez rastladım. Azıcık gayret lütfen.
Selam ve saygılar benden efendim.
Merhabalar.
SilKahve önerinizi mutlaka dikkate alacağım. Benim kızım bile kahve tiryakisi, çay gibi kahve içiyorlar. Ama ben bir türlü kahve içilen ortamlarda büyümediğim için, kahveden uzak kaldım. Sonradan da tiryakisi olunmuyor. Misafirlikte yapıyorlar ve yanında lokumla ikram ediyorlar, içmeye içiyorum da çay gibi lezzet alamıyorum.
Şimdi eşim de kahve tiryakisi değil, o bari tiryaki olsaydı, kahveyi yapardı ben de alışır tiryakisi olurdum. Evde çayı demlerim, bulaşığı yıkarım, vileda temizliği yaparım, kapıları silerim. Kahve tiryakisi de olmuş olsaydım, emin olun kahvemi de kendim pişirirdim. Eşim aslında çok hamarattır. Biraz rahatsız olduğu için ev işlerinde ona yardımcı oluyorum.
Kahvenin faydalı bir içecek olduğunu çok duydum. Bir fincan kahvenin sağlığa faydası olduğunu da duydum. Ama bundan sonra eşimle birlikte inşAllah her kahve içtiğimiz de sizi hatırlayacağız gibime geliyor. İnşAllah kahve içmeyi sürdürebiliriz.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey,
SilGörüşlerimi dikkate alma kararınız için çok teşekkür ederim. Benim büyüdüğüm ortamda da öyle her gün kahve içilmezdi. Annem ara sıra yapardı babamla kendisine. Çocukların içeceği bir şey olarak görülmezdi. Misafir gelince çaydan önce mutlaka yapardık ama. Yanında su ya da şerbet ve lokum ritüeliyle. Diyeceğim o ki, kahveden uzak kaldığınız için alışamıyorsunuz.
Dayatıyor gibi olmayayım ama sağlık açısından öyle gerekli ki. Pandemi boyunca aralıksız profları takip eden biri olarak, bence eşinizle birlikte her gün 1 küçük fincan içmelisiniz. 2 fincandan fazlası zaten önerilmiyor. Sanıyorum eşinizin şeker hastası olduğunu yazmıştınız. Diyabet ''çağın bulaşıcı olmayan salgını'' olarak biliniyor artık. Özellikle ona iyi gelecek. Eşinize ev işlerinde yardımcı olmanız ne yüce gönüllülük. Sizi tebrik ediyorum. Evlilik akdi iyi günde/kötü günde destek olma üzerine zaten.
Umarım ilk adımları atarsınız en kısa zamanda. Sözlerimi önemsediğiniz için tekrar teşekkür ederim. Size ve eşinize selam ve saygılarımla...
Teşekkür ederim. Sağolun.
SilAcı kahvenin böylesi bir manaya geldiğini bilmiyordum.Niye bilmem sitem etme durumu gibi düşünürdüm hep :)
YanıtlaSilBir de öğrenirken şaşırdığım tuzlu kahve meselesi var.Güya damadın ne kadar çok sevdiğinin testi derler.Oysa gelen tuzlu kahve, damada seni begenmedim mesajı imiş kibarca :)
Odun közünün ateşinde ve dediğiniz gibi bakır cezvede pişirilen kahve en iyisi ve doğru olanmış.Benim kahveler ondan olmuyor muhtemelen :) sade kahveye yanaşamıyorum pek.İlla sütlü olacak :)
O deyimi ben de pek olumlu düşünmezdim:)
Sil''Bir acı kahveni içmeye gelirim.'' Benim kahvem niye acı olsun ki. Gelmek istediğini doğru dürüst söylese olmaz mı, tarzı olumsuz düşünceler. Oysa tam tersiymiş:)
Tuzlu kahve meselesi pek onayladığım bir şey değil. Fakat yapılmayan damat yok neredeyse. Ben de''Damadın sabrını ölçmek için'' diye biliyordum. Artık hangisi doğru bilinmez:)
Evet ya, bakır cezvede ve körelmiş odun közünde mükemmele ulaşılıyor. İkisini bir arada bulmak zor lakin. Bakır cezve edinmeli en azından. Assos'taki Behramkale köyünde Kumda Türk Kahvesi yapıyorlardı. Ne ateş ne köz, esamesi yok. Ağır ağır pişmesi birinci şart:) Türk kahvesinin sütlüsü de fena olmuyor. Telvesi yine alta çöküyor:)
Kahve içmeyi pek sevmesem de kültürü, yapılışı, sunumu gibi ritüelleri çok hoş.
YanıtlaSilGüzel bir özetti. ''Kahvenin en güzel hali olmuş'' sayemizde.
SilBir acı kahvenizi alırım sözünün ziyaterim kısa sürecek anlamında olduğunu bilmiyordum öğrenmiş oldum. Bende kahvenin Unesco Somut Olmayan Kültürel Miras Listesinde olduğunu öğrenince şaşırmıştım.
YanıtlaSilBen daha hiç kullanmadım; ama kullananlar ezbere söylüyor bence. ''Kahve içmeye gelirim'' demek istiyor sadece:) Unesco'nun o listesinde Karagöz ve Mevlevi Törenleri olduğunu biliyordum ama az önce baktım, ''Türk Kahvesi Geleneği'' de girmiş sonrasında. Teşekkür ederim bilgi için.
SilHem hikayesi, hem de tarifiniz ile harika bir kahve yazısı olmuş:) Yalnız kıraathanelerin nereden geldiğini sizden öğrenip, şimdi ki hallerine bakınca üzüldüm... Bu arada güneydoğuda hiç bilmediğim geniş bir kahve kültürü varmış:)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:) Kıraathaneler o güzel amaçlarından epeyce uzaklaşmış durumda, sormayın. Okunmak için en fazla günlük üç-beş gazete alınıyor, o kadar. Güneydoğu'da Urfa Sıra Gecesinde içtiğim mırra ile Gaziantep'te gördüğüm menengiç kahveleri var ama diğerlerini sizden öğreneceğiz demek ki. Çok merak ettim:)
Silşu an kahveme bu yazın eşilk ettiği için şanslıyım.
YanıtlaSilBlogunda sık sık gördüğüm o bol köpüklü Türk kahveleri ne şahane ama.
SilTürk kahvesiz yapamayanlardanım. Parmak bastığınız yer gerçekten ilginç çok uzaklardan gelen ama kültürümüzde şekillenen "Tük kahvesi". İyi ki var..
YanıtlaSilBen de yapamıyorum. Öyle ki diğer kahveler bana kahve gibi gelmemeye başladı. Bizim kültürümüzle şekillenmiş olması ayrı güzel ve iyi ki var gerçekten.
SilŞahane kahven bahane, sevgili Zeugmacığımın sohbetleri şahane.😍 Ne çok şey öğreniyorum yazılarından. Ne mutlu bana ve sayfanı takip eden okurlarına. Artık eğitim sadece okulda değil. Yeter ki insan öğrenmek istesin! doğru yerde, doğru insanlarla da karşılaşınca bir de,ne çok aydınlanıyor... Yazılarını ilgiyle takip ettiğim ve her seferinde heybem dolu dolu olarak ayrılırım bloğundan...bunun için sana teşekkür ederim. iyi ki varsın 'Öğretmenim'🙏 Öğretmenler Günü'n kutlu olsun. Sağlıkla, mutlulukla daha nice güzel yıllara... Sevgilerimle Zeugmacığım. 💐🌷💐💝
YanıtlaSilSevgili Esinciğim gelmiş, hoş gelmiş. Her zamanki zarifliğiyle beni nasıl da mutlu etmiş.😍 Sahi ''Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül sohbetister, kahve bahane'' var bir de. İstanbul'daki o ilk kahvehane/kıraathanelerin açılış nedeni de ''sohbet'' imiş bence. Kahve yalnızca bir ''sebep'' ya da bahane. Kahve içmekten ziyade bir araya gelip birbirleriyle muhabbet etme, bilgi edinme ya da özlem giderme. Tıpkı şu an ikimizin yaptığı gibi:) Keşke daha sık yazabilsen.
SilDoğru yerde doğru insanlarla karşılaşma ve aydınlanma önemlidir, aynen. Ivır zıvır konular, şımarık, yılışık konuşmalar, kendini beğenmişler, menfaatinin esiri olmuş zavallılar beni de geriyor artık. Mümkün olduğunca uzak durmalı.
Çok teşekkür ederim değerli sözlerin için. Bilmukabele, ben de senin blogunu her zaman merak ve ilgiyle okumuş, bilmediğim ne çok şey öğrenmişimdir. Hem akıcı bir anlatım eşliğinde kaliteli rehberlik hizmeti almak öyle önemli ki.
Değerli dostum, sevgili rehberimin bu incelik akan ziyareti ve zarif kutlaması için çok ama çok teşekkür ediyorum.🙏 Sen de iyi ki varsın Esinciğim. Daha nice yıllarda hep birlikte olmak dileğiyle ve sevgilerimle...💐💐💖💖
Öğretmenler gününüz kutlu olsun Sevgili Öğretmenim:)
YanıtlaSilHer zaman çok incesiniz Değerli Buraneros:)
Silİçten teşekkürlerimle...🙏
Merhabalar.
YanıtlaSilYorumlara kapalı son paylaşımınıza kaç kez geldim gittim hatırlamıyorum. Kasım ayında hala çiçekleri olan bitkileri görmek ne kadar güzel. Gerçekten kış çıkana kadar böyle güzel bir hava ile karşılaşmak çok zor olacak. Güneş belki olur ama, havalar soğuk olacak ve o çiçeklerini gördüğümüz bitkilerin hiç birinde çiçek falan kalmayacak belki de.
Yorumlara kapalı tutma kararınıza saygı duyuyorum. Ancak, işte o sayfayı gezen, okuyan mutlaka yorum yazmak isteyecek ve belki onlar da benim gibi bu yolu izleyecekler. Emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Öneriniz üzerine eşimle birlikte haftada iki kez kahve içmeye başladık. Kahve içme işini henüz günlüğe taşıyamadık. Belki ileride o da olur.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey,
SilSiz öyle deyince o kadar üzüldüm ki. Yormuşum sizi epey, kusura bakmayın lütfen. ''Bir önceki paylaşımla üst üste geldi. Nasıl olsa fotoğraf ağırlıklı, yorumları kapatayım da sadece 'seyirlik' olsun, rahat rahat bakılabilsin'' diye düşünmüştüm oysa. Bu da bana ders olsun. Bir daha neden ne olursa olsun yorumları asla kapatmayacağım. Çok teşekkür ederim ilginiz için.
Evet, kasım ayı bitmek üzere ama etraf günlük güneşlik, yeşillik. Çiçekler dahilinde ilkbahardan izler taşıyordu. Gözüm gönlüm açıldı. Üstelik orası İlk Hilal'in peşine düştüğüm park. Şehrin en yüksek tepelerinden biri ve çok rüzgârlı. Buna rağmen o gülün güzelliği ne muhteşemdi, yaşama dair umut vadediyordu.
Kahve ile ilgili kararınız çok güzel. O kadarı bile iyi gelir size. Zaten yukarıda bahsettiğim üzere, günde 2 küçük fincan aşılmayacak. Her şeyin azı karar düşüncesiyle benim de günde 1 fincanı geçtiğim hiç olmadı. Misafirlikte ikram etseler bile ''Ben kahvemi içtim, teşekkür ederim'' diye kibarca geri çevirirdim. Şimdi zaten ev dışında hiçbir yerde hiçbir şey içmiyorum.
Değerli ziyaretiniz teşekkürlerimi yinelerken selam ve saygılar gönderiyorum.
Kahveyi falı için içenlerden olup, köpük meselesine hiç girmiyorum bile.
YanıtlaSilHoş son 10 yıldır, neredeyse 10 kere Türk kahvesi içmeyip, filtre kahve içtiğimizden evde Türk kahvesi bile olmuyor çoğunlukla.
İçenler vaz geçemiyor, biliyorum. Yukarıdaki yorumlarımdan birinde bahsettiğim Prof. Yavuz Yörükoğlu, Türk kahvesi ve filtre kahve diye öneriyor zaten. Ancak ben daha ilk yaygınlaşmaya başladığında ''Filtre kahvenin içimi sert, sakın alışma, çok fazla tiryakilik yapıyor'' diye uyarı aldığımdan hep uzak durdum nedense. Geçende @drdaisyy kafeini konusunda uyardı nitekim. Türk kahvesine göre 2 misliymiş.
SilKahvenin her türüne aşık birisi olarak yine de Türk kahvesinin yeri ayrıdır bende.
YanıtlaSilSiz de ne güzel yazmışsınız :)
Acı kahvenin az oturacağım anlamına geldiğini de bilmiyordum.
Kahvenin kendine ait bir dili olması ne güzel :)
Ne güzel. Benim de öyle sayılır aslında. Kahvenin sevmediğim bir türü yok ama Türk kahvesi vazgeçilmezim:)
SilTeşekkür ederim beğeni için. Kahveyi yüksek ateşte pişirme alışkanlığa sahip değilmişim iyi ki. Yoksa acı kahve olacakmış:) Deyim olarak anlamını ben de yeni öğrendim. Evet ya, kahve dili bir şey var sahiden:)
Türk Kahvesi denilince, üretmiyo olmamıza şasırdık mı tabii ki hayır :) faydaları var diye duymuştum ben de ama dikkat etmedim zararları da var mı pek...
YanıtlaSilİklim şartları uygun olmadığı için üretilemiyor tabii ki. Ekvator kuşağına yakın bir konumda olsaydık, kaçırmazdık:) Faydaları elbette var ama her şeyde olduğu gibi çoğu zarar.
Sil