2023/05/15

Deve, Diken ve Harese

Bugün için 14 Mayıs'ta günümün nasıl geçtiğini anlatan bol fotoğraflı bir yazı hazırlamaktaydım aslında. Dün saat 11.00 gibi oyumu kullandıktan sonra keyifle turladığım şehirden ve özellikle kordondan ''gezelim görelim'' kıvamında bir yazı çıkaracaktım. Lakin, o yazıyı bir sonraya alıp bugün ile ilgili bir şeyler yazmam gerek buraya. Yazmalıyım ki rahatlamalıyım. Ama çok da uzun olmamalı söyleyeceklerim.

O nedenle öncelikle ve kısaca; İsveçli psikiyatr Nils Bejerot tarafından ‘’rehin ya da tutsak alınan kişilerin tutsak alanlara direnmek yerine sağlıklı düşünme yetisini kaybedip destek vermesi, körü körüne bağlanması'' olarak tanımladığı ve özünde bir travma olduğunu şuraya aktardığım Stockholm Sendromu'nu anımsatıyor, Bejerot'u bir kez daha ayakta alkışlıyorum.
Bir de; sabahtan itibaren gün içinde sosyal medyada yüzlerce kez gözüme çarpan bir örnek var ki onu da eklemeden geçemeyeceğim. Deve ve diken ikilisi. Ama ben bu kadarını yazabileceğim. Bu bir atasözünün parçası aslında. Bilirsiniz, atalarımız sinirlendiklerinde bip'li sözler de çıkabiliyormuş ağızlarından.

Gelelim deve ve diken ikilisi geçen atasözümüzün esin kaynağı hikâyeye, daha doğrusu gerçeğe. Zülfü Livaneli'nin ''Huzursuzluk'' adlı romanında bahsettiği o gerçek kendi kaleminden, olduğu gibi gelsin mi?
Bilge sorar: “Harese nedir bilir misin oğlum? Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım. Develere 'çöl gemileri' derler bilirsin. Bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür. O kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar. O yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim. Hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun adeti budur oğlum. Tarih boyunca birbirini öldürür; ama aslında ‘kendini öldürdüğünü’ anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur...”