19/06/2013

Sivil İtaatsizlik Kavramı ve ''Duran Adam''

Dün akşam saatlerinde tüm Türkiye, hepimiz, Taksim Meydanı'ndaki ultra-pasifist bir direnişciye #duranadam'a kilitlendik. 
Gezi Parkı’na yapılan polis müdahalesini protesto etmek amacıyla AKM'nin önüne gelmiş, meydanın tam ortasında hiç hareket etmeden Atatürk posteri ve Türk Bayrağı'na bakıyordu. 
Tam sekiz saat boyunca...
Saniye saniye takip edilen eylem, anbean sosyal paylaşım sitelerinde paylaşıldı. İzleyenlerin yüreği onunla birlikte çarptı...
Erdem Gündüz bir performans sanatçısıydı, bir dansçı... 
Kendi içinde hissettiği sıkıntıyı dile getirmeye çalıştığını, o yüzden direndiğini söylüyordu bugün.
Gezi Parkı'nda başlayıp Türkiye'nin birçok yerinde devam eden ve 19 gün süren eylemin polis baskısıyla sonlandırıldığını, direnen insanların ''anlaşılmadığını'' anlatıyordu.
Bunun kendi içinde büyük bir sıkıntı yarattığını...

Parkın ve sokakların temizlenip her şeyin sanki hiçbir şey olmamış gibi gösteriliyor olmasından, olayın hasıraltı edilmesi gibi bir durum hissettiğinden ve bunun içinde sıkıntı yarattığından bahsediyordu.
Şiddetin sadece polisin orantısız gücüyle olmadığını, baskılarla, dayatmalarla, diktayla gerçekleştiğini, o nedenle bu türden bir eylem gerçekleştirdiğini...
''Geleceğimiz için direnmeye devam edeceğimizi'' söylüyordu...
Farklı bir protesto türüydü onun seçtiği.
''Sivil itaatsizlik'' diye geçiyordu adı.

Şimdi...
Tarih boyunca yetkilerini kötüye kullanan siyasi yönetimler olduğu kadar, kendi hak ve özgürlüklerini korumaya çalışan halklar da var olmuş ve bunu nasıl yapacaklarına ilişkin farklı tavır alma yöntemleri geliştirmişler.
Örneğin, Eski Çin'de, Yunanistan'da ve özellikle Germenler'de hakimiyeti elinde bulunduranların keyfi şekilde hareket etme hakkı olmadığı, hukuku ihlâl ettikleri takdirde belirli bir gurubun, heyetin veya bizzat halkın, kuvvete başvurarak müstebiti devirebileceği görüşü genel olarak tanınmaktaydı.

Bir devlet unsuru olan iktidarın ''mutlak olduğunu'' tasvip eden ne kadar çok görüşe rastlamak mümkünse, böyle bir kudretin sınırsız olmadığı da çok eski zamanlardan beri ileri sürülmüştür. Çünkü iktidarlar doğası gereği yozlaşma eğilimindedir.

Baskıya karşı direnme biçimi ''aktif direnme'' ve ''pasif direnme'' şeklinde ortaya çıkmaktadır.
''Aktif direnme'' kuvvete başvurarak sistemi temelinden yıkma hedefi güden isyan ve ihtilâl hareketleri olarak somutlaşırken, ''pasif direnme'' zora ve şiddete başvurmadan, tekil haksızlıklara ve baskıya karşı koyma yöntemidir ve barışcıl yolları takip eder.
Zira; ilkçağlardan günümüze değin pek çok düşünür, hukukçu ve devlet adamı keyfi yönetimlere ve zorba yöneticilerin baskısına karşı kişilerin direnme hakkına sahip olduğunu ve bu hakkın meşru olduğunu savunmuşlardır.
Bir siyasal iktidarın sınırlandırılması yönündeki bu teori, oluşumunu Ortaçağ'da tamamlamıştır esasında. Ancak bu teorinin temellerine çok daha önceki devirlerde rastlanmaktadır. Hatta direnmenin tarihi neredeyse iktidar olgusunun ortaya çıkışıyla paralel ilerlemiştir. 

Peki, sivil itaatsizlik nedir?
- Yasadışı, Ancak Meşru Bir Eylemdir
- Kamuya Açık, Aleni Bir Eylemdir
- Şiddet Kullanımını Dışlayan Bir Eylemdir
- Hukuk Devleti Düşüncesine Dayalı Siyasi ve Ahlaki Bir Yönelimdir
- Çiğnenen Pozitif Hukuk Normunun Yaptırımına Katlanma Tutumunu Gerektiren Bir Eylemdir


Başlıca Sivil İtaatsizlik yöntemleri şunlardır:
-Oturma
-İnsandan halı
-İşgal
-Genel greve çağrı
-İmza toplama
-Yayınla kendini ihbar
-Sınır geçme
-Kira boykotu
-Ölüm orucu
-Yasaklanmış sempati gösteriler
i


Her şeyden önce bu kavramın çıkış noktası ''Sivil İtaatsizlik'' adlı bir makaledir... 
Ve fikrin babası Harvard mezunu Amerikalı bir yazar, düşünür ve çevreci olan Henry David Thoreau'dur.
Sivil itaatsizlik (civil disobedience), iktidar tarafından uygulanan yasalara ''özüne uyma yoluyla karşı koyma'' anlamına gelmektedir.
Hedef, hükümet politikasının ya da istenmeyen yasaların değiştirilmesi yönünde olup, aleni bir şekilde, yani kamuoyu önünde icra edilir. Şiddete dayanmayan, vicdani bir politik eylemdir. Bireysel bir tavır şeklinde sergilenebileceği gibi zamanla toplumsal boyuta da geçebilir.
Thoreau'un "Sivil İtaatsizlik" isimli makalesinin siyasi tarihe bıraktığı iz o kadar önemlidir ki Meksika savaşı yüzünden -ki ona göre bu savaş sadece köleliği geliştirmek içindi- ödeyebileceği halde ödemeyi reddettiği vergi yüzünden hapiste geçirdiği bir gece, "Sivil İtaatsizlik" isimli bu makaleyi yazmasına neden olmuştur. 
İşte bu makale Gandhi'nin en büyük ilham kaynağı olacaktır. Ayrıca; Tolstoy ve Martin Luther King de Thoreau'nun düşüncelerinden ve eserlerinden ilham almışlardır.

Dünyada sivil itaatsizliğin duyulmasında ve yaygınlaşmasında en önemli rol oynayan kişi, Hindistan'ı İngiliz egemenliğinden kurtarmak için başlayan hareketin yönlendiricisi Gandhi'dir.
Thoreu'un ''Sivil İtaatsizlik'' makalesiyle Oxford Üniversitesi'nde öğrenciyken tanışan Gandhi, otuz yıl boyunca ülkesinin her tarafında sivil itaatsizlik prensiplerine dayalı bir savaş sürdürdü...

Kazançlı bir tekel oluşturmak isteyen İngiliz yönetimi tuz yapımını yasaklayınca Gandhi arkadaşlarıyla deniz suyunu buharlaştırma yoluyla tuz elde etti ve yasayı simgesel anlamda çiğneyerek tam da istediği şekilde hapse atıldı. Onu yüzlerce, binlerce kişi izledi ardından. Hapishaneler mahkumlara yer kalmayacak kadar tıka basa doldu. İngiliz yönetimi, yetmiyormuş gibi bir de cezaevinde açlık grevine giren Gandhi'nin kendi yüzünden ölmesini göze alamayarak onu serbest bıraktı. Ancak Gandhi yasayı tekrar çiğnedi ve tekrar hapse girdi. Durum öylesine kedi fare oyununa dönmüştü ki yönetim en sonunda çıkardığı bu yasayı iptal etmek zorunda kaldı. 
Ve, elbette ki Hindistan, Gandhi'nin önderliğinde ''sivil itaatsizlik yöntemleri kullanarak'' İngiltere'nin sömürgesinden kurtulup bağımsızlığına kavuşan bir ülke olarak tarihe geçti...

Sivil itaatsizliğin değişik zamanlarda değişik yerlerde hayata geçirildiğini söylemiştik hani... 
Danimarka halkının sivil itaatsizlik başarısından söz edelim şimdi...
Naziler, ikinci Dünya Savaşı'nda işgal ettikleri Danimarka'da, Yahudiler kolaylıkla ayırt edilebilsin diye onları, arkasında altı uçlu sarı yıldızla işaretlenmiş giysiler giymeye zorunlu kılan bir yasa çıkardı. Danimarka halkı bu yasayı asla kabullenmedi. En başta kral Christian olmak üzere hemen herkes, sokaklara sırtı sarı yıldızlı giysilerle çıktı ve halkın bu tavrı sayesinde Yahudilerin tanınması imkansız hale girdi. 
Naziler derhal, bu hareketin lideri saydıkları kralı ''çok hasta olduğunu'' açıklayarak saraya hapsetti. Halk yılmadı tabii. Bu kez ülkenin tüm çiçekçilerine gidip krallarına göndermek için buketler yaptırdılar. Öyle ki; çok kısa bir sürede günlük hayat işlemez duruma geldi. Sonuçta, çiçek taşıyan insanları tutuklayamayan Nazi yönetimi, kralın aniden iyileştiğini açıklamak zorunda kaldı. Artık bu saçma yasanın uygulanması imkansızdı.

Amerika örneği... 
Sivil itaatsizlik eylemleri Amerika'da, ırkçılık karşıtı hareketin en önemli çıkış kaynağıydı. Irkçılık karşıtı insanlar, ırk ayrımı yapanların dükkanlarından alışveriş yapmıyor, ırkçılık uygulanan otobüslere binmiyordu. Bunun dışında; Vietnam'a gitmek istemeyen gençler askerliğe çağrı belgelerini herkesin gözü önünde yakıyor, savaş karşıtları, devlete vergi vermek yerine ''sivil itaatsizlik makalesi'' hediye ediyordu.
ABD'li insan hakları savunucusu Rosa Parks...
1943'te Amerikan Yurttaş Hakları Hareketi'ne katıldıktan sonra 1955'te Alabama'da zencilere uygulanan ayrımcılığa karşı tavır koyan ve sonrasındaki hareketin başlangıcını yapan kişi...
O yıllarda ABD'nin güney eyaletlerindeki otobüslere siyahilerle beyazlar ayrı kapıdan biniyor, kendilerine ayrılmış ayrı yerlere oturuyorlardı. Rosa Parks'ın Montgomery'de otobüse bindiği o gün, bir beyaz, kendileri için ayrılan kısımda yer bulamayınca, siyahiler kısmında oturan Rosa'dan koltuğundan kalkmasını ve kendisine yer vermesini söyledi. Şoför de kalkması için uyarmasına rağmen Parks yer vermemekte direndi.
Ve tabii ki tutuklanarak hapse atıldı.

Bu olaydan sonra siyahiler bir yıldan daha uzun bir süre otobüslere binmeyip her yere yürüyerek gittiler. Protesto amaçlı bu eylemleri sonunda meyvelerini verdi: 
ABD Federal Mahkemesi 1956'da Alabama otobüslerindeki ırk ayrımının anayasaya aykırı olduğunu ilân etti.

Zulme karşı direnme hakkı bir siyasi görüş ve spekülasyon konusu olarak ilk kez Ortaçağ Hıristiyan felsefesi tarafından ortaya atılmış, bizzat İsa'nın ağzıyla ''Sezar'ın hakkının Sezar'a verilmesi'' istenmiştir.
Ortaçağ'da kilise ile krallar arasında üstünlük mücadelesinin başlaması ile birlikte Hıristiyan teolojisi, zalim hükümdarlara karşı direnme hakkını bir silah olarak sürekli kullanmıştır.

İslam hukukunda da zulme karşı direnme hakkı uygun görülmektedir. Direnme hakkı ''zulme karşı mukavemet'' veya ''huruc hakkı'' ismiyle asırlar önce kabul edilmiştir.
Bazı ayet ve hadislerde de zalim bir emre karşı mukavemet edilebileceği açık bir şekilde belirtilmiştir.


(Fotoğraf: Uygar TAYLAN)


19 yorum:

  1. tam umudum tükeniyor, bu güzelim millet yine umudumu yeşertiyor. güzel günler bekliyor bizi :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel günler çok yakında, evet :))
      ''Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir'' sözünü aklından hiç çıkarma lütfen.

      Sil
  2. Yazının tamamına ayrı bir yorum yapabilirim belki ama zaten görüşlerim ortada o yüzden gerek görmüyorum. İlgili protestoyu da yakıp yıkan ve ortalığı dağıtan insanların yaşamını olumsuz etkileyen her türlü eyleme tercih ederim. Bunu yapan kişi hakkındaki spekülasyonları göz ardı ederek yaparım hem de bunu...

    Ancak bir şeye takıldım ve değinmeden geçemeyeceğim: Ölüm orucu diye bir kavram yoktur. Bu tamamen içi boş ve sonradan uydurulmuş bir söylemdir. Öyle ki oruç yaşatmak ve bireysel farkındalık için kişinin tamamen kendi içinde yaşadığı ve uyguladığı bir şeydir. Bu insani uygulamayı ölümle bağdaştırmak hiçbir şekilde kabul edilemez. Kaldı ki beğenmediğin bir şey ortadan kaldırmak ya da değiştirmek için, karşıt gurubu kendi veya başka birinin ölümüyle tehdit etmek ne insani ne de vicdani bir yaklaşım değildir!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ''Yakıp yıkan, ortalığı dağıtan'' derken Gezi Parkı eylemini kastediyorsanız reddediyorum. Yakıp yıkan olduysa onlar elbette ki provokatörlerdi. İnsanların orada hangi amaçla ne şekilde eylem yaptıkları çok açık çünkü. Karşılaştıkları ve hiç hak etmedikleri o
      İlgili eylem dediğiniz #duranadam'ın eylemi için bugün 8 kişi bir araçla gelip aynı yerde ''duran adama karşı duran adam'' yazılı tişörtleriyle karşı eylem yaptılar, okumuşsunuzdur.
      Türk bayragina ve Atatürk'e sırt çevirerek kasıtla yaptılar bunu. Meseleyi iyice gözümüze sokup noktayı koydular. Teşekkürler onlara...
      Ölüm orucu diye bir kavram var ya da yok..
      Ben bu yazıyı yaptığım bir araştırma sonucu hazırladım..

      Sil
  3. Bu güzel ve kapsamlı yazı için çok teşekkürler. Danimarka örneği harika, çok sevdim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Naziler'i bile yıldıran bir sivil itaatsizlik örneği olması bakımından Danimarka örneği bence de harika.

      Sil
  4. Çok pis bir durum ya..
    olaya bakarmısın duran insanlar gözaltına alındılar. Ve kocaman devlet adamları bu eyleme dalgayla cevap verdi.
    Benim halâ umudum var demeyi öyle çok isterdim ki..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Masumane bir eylemin ancak bu kadar suyu çıkarılabilirdi, sorma.
      CIA yöntemi, bilmem kaçıncı maddesi deyinceye kadar gittiler..
      Hatta senin dediğin gibi ''8 saat olmasın, 8 dk yeter'' diyen devlet adamı(!) bile çıktı.
      Milli ruhumuz şahlandı bir kez. Umudu kaybetmek yok ;)

      Sil
  5. Duranadam'a eyleminin nedeni sorulduğunda, senin de yazında belirttiğin şekilde kendi içindeki sıkıntıyı dile getirmeye çalıştığını ve bu yüzden direndiğini söylediği gibi; bu pasif direniş şeklini, üzerimizdeki hertürlü baskıya ve dayatmaya bir son şeklinde yorumlayanlar da oldu. Her ne anlamda yorum yapılırsa yapılsın benim bundan çıkardığım ve anlamak istediğim şudur: Geriye doğru artan bir ivmeyle giden her şeyin, (burada bir ülke) ileri harekete geçirmek için önce bir durma noktasına gelmesi gerekiyor. İşte bu geriye gidişin durma noktasına getirildiği (durdurulduğu) andır. Bundan sonra da toplumun tüm dinamiklerinin (buna iktidar da dahil) kaçınılmaz olarak ileri doğru hareketlendiği an başlayacaktır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel yorumlamışsın. Söylediklerine tamamen katılıyorum Hektor.
      İleri doğru hareketlenilecek o kaçınılmaz sona fazla bir şey kalmadığını hissediyorum...

      Sil
  6. Bu önemli araştırma yazısı için sana öncelikle çok teşekkür ederim sevgili Zeugma.. Pek çok kavramı kulaktan dolma yada üstün körü biliyoruz!.Bu açıdan bazı kavramların içini doldurabilmek için o kavramları iyice öğrenmek gerekiyor. Yükselen halk hareketi durdurulmaya çalışılsa da, Türk Milleti ince zekası ile bu düzene boyun eğmeyeceğini anlatmak istemiştir. 'Duran Adam' Gezi Parkı direnişinde verilen mesajı anlamamakta israr edenlere karşı, başkaca bir tepki yöntemini seçmiştir. Ve yükselen halk hareketinin, tepkisel seyrini başkaca bir anlatım yoluna kaydırmıştır. Ve çok naif, çok insanca bir duruştur bu!.Şimdi Türk Milleti 21. YY.da dünyayı sarsan ve tüm dünyayı etkileyen en ilginç halk eylemlerini gerçekleştiriyor. Ve Türk Milleti 'Duran Adam' görüntüsü içinde onurlu bir duruş sergileyerek tüm dünyada efsaneleşiyor..

    Kapsamlı ve aydınlatıcı bir yazı olmuş, emeklerine sağlık Zeugmacığım... Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tıpkı söylediğin şekilde kulaktan dolma bilgilerle o kadar çok yorumlayan oldu ki bu eylemi Esinciğim. Başladığı andan itibaren hem de. Hatta nedir ne değildir hiçbir şey bilmeden eleştirenler, yadırgayanlar, acayip yorumlar yapıp komik duruma düşenler...
      Sen öyle güzel özetlemişsin ki:
      ''Çok naif ve insanca bir duruştur bu.''
      Ve ''insan haklarına aykırı olmayan'' meşru bir eylemdir.
      Etkilidir. Tarih boyunca başarıya ulaşmış bir eylemdir. Toplumsal boyuta geçebildiği ölçüde mucizelere imza atmıştır;)

      Güzel yorumun için teşekkürler benden Esinciğim.
      Sevgilerimle...

      Sil
  7. güzel bir yazı,teşekkürler.
    babamın bloğunda duran adam'ın değişik bir versiyonu işlenmiş.
    sevgiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Tolga.
      Evet, baban blogunda duran adamı öyküleştirerek yansıtmış. Bir hayli hüzünlü bir öykü üstelik.
      Sevgiyle...

      Sil
  8. Güzel bir paylaşım olmuş .Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaman ayırıp okuduğunuz için ben teşekkür ederim...

      Sil
  9. Çok bilgili bir yazı olmuş, ellerine sağlık..
    :)

    Duran adam, yanlış hatırlamıyorsam 99 yılında başörtüsü nedeniyle okula alınmayan genç kadınların yanında olduğunu göstermek için bir arkadaşıyla birlikte başörtüsü takıp üniversiteye giriş yapmış ve onların en doğal kişisel hakkı olduğunu savunmuş. Yazının linkini de paylaşırım, unutmazsam :)

    Yani hep kişisel hak ve özgürlüklerimizin destekçisi olmuş. Bir ideolojinin peşinden gitmek yerine haksızlıklara tepki vermenin peşinden gitmiş. Çok da iyi etmiş..
    :)

    Bu arada artık ülkemizde olan hiçbir haksızlık beni şaşırtmıyor. En yakın zamanda yönetimin değişmesi dileğiyle..
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğin gibi, kişisel hak ve özgürlüklerin savunucusu olmuş ve bunu kamuoyunun dikkatini çekmek için de ne gerekiyorsa yapmış.
      Gezi parkı olaylarındaki bu eylem sivil itaatsizlik anlamında bir ilkti. Nitekim sonrasında arkası epey geldi...

      Beni de hiçbir dayanağı ve kanıtı olmayan komik senaryolar şaşırtmamaya başladı. Adamlar akıllarına ne gelirse sallamaya başladılar. Nasıl olsa koyun gibi(!) bir halkı ne yaparlarsa yapsınlar kandıracaklarına inanmışlar!

      Sil
    2. İnanmışlar sma yanıldılar. Halk sadece nereye kadar gidebilirler diye bakmış!!!

      Sil