Yaklaşık bir yıl kadar önce ''Sinirlerine Hakim Olmak'' başlıklı bir yazı yazmıştım.
O yazıda, sabahın erken saatlerinde başlayıp saatlerce dolaştıktan sonra bir şeyler yemek için girdiğimiz AVM'lerden birindeki işletmede, bitişik masada oturan ve sinirlerine hâkim olamayan bir doktordan bahsetmiştim. Yaşadığı sorunu sessizce halletmek yerine olay çıkardığından, öfkesini yenemeyip hepimizi ne kadar gerdiğinden, yediklerimizi nasıl da zehir ettiğinden...
Yazıya başlık koyarken numaralandırmıştım. Çünkü ''Bu bir dizi haline gelir,'' diye düşünüyordum. Nasıl olsa sinirlerine hâkim olamayıp sorun yaşayacak ya da yaşatacak birileri mutlaka çıkacaktı karşıma yaşam içinde... ''Aynı başlıkla tek tek numaralandırıp yazarım,'' diyordum. Çıkmadı mı sanıyorsunuz? Elbette ki çıktı. Hem de sürüsüne bereket.
Henüz yazmaya başlayamadım ama; tek tek not aldım, yazacağım elbette.
Fakat şimdi anlatacağım olay o kadar ilginç ki, hepsini geride bırakıp en öne geçti.
Bir kere başından itibaren ilginç. Çünkü bir yıl sonra yine aynı yerde yemek yerken gerçekleşti, düşünebiliyor musunuz?
Buna inanmak çok zor!
Baştan söyleyeyim; burası Başkent'teki AVM'lerden birinde kilo ile ızgara köfte ve tavuk yapan iki işletmeden biri.
Ankaralı olanlar hemen anlamışlardır zaten. Kullandığım görsel de oraya ait.
Efendim, bu yıl da tercihimizi yine o işletmeden yana yapıp, gayri ihtiyari sarfettiğimiz ''Geçen yıl doğru dürüst yiyemedik. Bu kez yiyebileceğiz,'' cümleleri eşliğinde dosdoğruca oraya gittik.
(Yoksa 'gitme gafletinde bulunduk' mu demeliydim?)
Kendimize bir masa seçip oturduk. Etrafta yemeğini yemekte olan birkaç aile vardı.
Biz de siparişimizi verdik ve hatta çok acıktığımız için masaya servis açıldıktan hemen sonra getirilen salatayla acılı ezmenin kıyısından köşesinden tırtıklamaya başladık.
Beş dakika geçmeden yan masaya üç erkek geldi.
Gayet yapılı, son derece iyi giyimli, elleri çantalı üç adam...
Öyle ki; işadamı oldukları ve bir toplantıdan çıkıp buraya geldikleri izlenimi uyandırıyorlardı.
Neyse, bizim siparişler geldi ve yemek yemeye odaklandık.
Ve şansa bakın! Yan masadan anında cızırtılı sesler gelmeye başladı!
Yahu birkaç lokma bari yeseydik!
Yükselen sesleri mecburen duymaya başladık.
Adamlardan biri servis elemanını azarlıyordu:
''Ben bu suyu içmem. Bana şu karşı marketten su al gel,'' diyordu.
O esnada ben ''Herhalde suyun markasını beğenmedi ya da markayla ilgili bir olumsuzluk duydu, o yüzdendir. Ama yine de bu yaptığı çok ayıp,'' diye düşünmekteydim.
Servis elemanı ise: ''Beyefendi ben su alamam. Biz bu suyu satmak zorundayız,'' cümlelerini tekrarlamaktaydı.
Adam, sesini gittikçe yükselterek kaba bir şekilde ısrar ediyordu.
Ve hırsla kalkıp, AVM içinde, hemen karşıda görünmekte olan markete kendi gidip büyük bir şişe suyla geldi.
Birkaç dakika sonra beyaz gömlekli, siyah pantolonlu, 40 yaşlarında, sonradan oranın işletme müdürü olduğunu öğreneceğimiz düzgün bir adam geldi başlarına.
- Sorun nedir?
- Beyefendi bu suyu içmeyeceğini söylüyor.
- Neden içmeyeceğinizi öğrenebilir miyim?
- Çünkü üç misli fiyata satarak beni kazıklıyorsunuz!
Aman Tanrım! Adamın sebebi neymiş bakar mısınız??
Ya bulduğu çare??!!
Resmen şok oldum o an. Kulaklarıma inanamadım. Bu nasıl bir terbiyesizlik, nasıl bir cüretti?
Üstelik bağıra bağıra tartışıyordu. Mağaradan çıkmış bir adam bile bu kadar yontulmamış olamazdı.
Kılığına kıyafetine, kalıbına yazıktı be adam senin!
İşletme müdürü gergin bir şekilde adamı dinledikten sonra direkt garsona dönüp oldukça sert biçimde:
- Beyefendiye servis açmayın! dedi.
- Nasıl açmazsınız? Ben yemeğimi burada yiyeceğim; ama kendi suyumu içeceğim. Beni kazıklayamazsınız!!
Ne yediğimizi anlamadan bitirmiştik tabaklarımızdakileri. Hemen kalkıp gitmeliydik. Olay çok sert bir noktaya gelmişti.
Utanmaz adam şimşekler çıkararak devam ediyordu. Kim bilir belki silahı bile olabilirdi!
Orayı terketmeden önce söylemekle söylememek arasında epeyce gidip geldikten sonra müdahil olmaya karar verdim.
''Beyefendi, izninizle ve objektif bir gözle olaya müdahil olabilir miyim?''
En başta terbiyesiz adam atladı:
''Tabii olun hanımefendi, buyrun!''
İşletme müdürü de onayladı:
- Buyrun...
- Kuralların hepimiz için geçerli olduğunu düşündünüz mü hiç? Buraya gelen her müşteri o suyu içmek zorunda.
- Hadi ordan be sen de! Hadi be!!
- ???!!!
Bu arada bizimkiler beni çekiştirerek hızla oradan uzaklaştırdılar. Ve sonrasında da epeyce kızdılar bana.
Ben hayatımda bu kadar haksız, bu kadar iğrenç ve terbiyesiz bir adam görmedim, ne yalan söyleyeyim.
Ticaretin içinde olup da binbir çeşit müşteriyle karşılaşmak ve uğraşmak zorunda kalan insanlara sabırlar diliyorum gerçekten.
O yazıda, sabahın erken saatlerinde başlayıp saatlerce dolaştıktan sonra bir şeyler yemek için girdiğimiz AVM'lerden birindeki işletmede, bitişik masada oturan ve sinirlerine hâkim olamayan bir doktordan bahsetmiştim. Yaşadığı sorunu sessizce halletmek yerine olay çıkardığından, öfkesini yenemeyip hepimizi ne kadar gerdiğinden, yediklerimizi nasıl da zehir ettiğinden...
Yazıya başlık koyarken numaralandırmıştım. Çünkü ''Bu bir dizi haline gelir,'' diye düşünüyordum. Nasıl olsa sinirlerine hâkim olamayıp sorun yaşayacak ya da yaşatacak birileri mutlaka çıkacaktı karşıma yaşam içinde... ''Aynı başlıkla tek tek numaralandırıp yazarım,'' diyordum. Çıkmadı mı sanıyorsunuz? Elbette ki çıktı. Hem de sürüsüne bereket.
Henüz yazmaya başlayamadım ama; tek tek not aldım, yazacağım elbette.
Fakat şimdi anlatacağım olay o kadar ilginç ki, hepsini geride bırakıp en öne geçti.
Bir kere başından itibaren ilginç. Çünkü bir yıl sonra yine aynı yerde yemek yerken gerçekleşti, düşünebiliyor musunuz?
Buna inanmak çok zor!
Baştan söyleyeyim; burası Başkent'teki AVM'lerden birinde kilo ile ızgara köfte ve tavuk yapan iki işletmeden biri.
Ankaralı olanlar hemen anlamışlardır zaten. Kullandığım görsel de oraya ait.
Efendim, bu yıl da tercihimizi yine o işletmeden yana yapıp, gayri ihtiyari sarfettiğimiz ''Geçen yıl doğru dürüst yiyemedik. Bu kez yiyebileceğiz,'' cümleleri eşliğinde dosdoğruca oraya gittik.
(Yoksa 'gitme gafletinde bulunduk' mu demeliydim?)
Kendimize bir masa seçip oturduk. Etrafta yemeğini yemekte olan birkaç aile vardı.
Biz de siparişimizi verdik ve hatta çok acıktığımız için masaya servis açıldıktan hemen sonra getirilen salatayla acılı ezmenin kıyısından köşesinden tırtıklamaya başladık.
Beş dakika geçmeden yan masaya üç erkek geldi.
Gayet yapılı, son derece iyi giyimli, elleri çantalı üç adam...
Öyle ki; işadamı oldukları ve bir toplantıdan çıkıp buraya geldikleri izlenimi uyandırıyorlardı.
Neyse, bizim siparişler geldi ve yemek yemeye odaklandık.
Ve şansa bakın! Yan masadan anında cızırtılı sesler gelmeye başladı!
Yahu birkaç lokma bari yeseydik!
Yükselen sesleri mecburen duymaya başladık.
Adamlardan biri servis elemanını azarlıyordu:
''Ben bu suyu içmem. Bana şu karşı marketten su al gel,'' diyordu.
O esnada ben ''Herhalde suyun markasını beğenmedi ya da markayla ilgili bir olumsuzluk duydu, o yüzdendir. Ama yine de bu yaptığı çok ayıp,'' diye düşünmekteydim.
Servis elemanı ise: ''Beyefendi ben su alamam. Biz bu suyu satmak zorundayız,'' cümlelerini tekrarlamaktaydı.
Adam, sesini gittikçe yükselterek kaba bir şekilde ısrar ediyordu.
Ve hırsla kalkıp, AVM içinde, hemen karşıda görünmekte olan markete kendi gidip büyük bir şişe suyla geldi.
Birkaç dakika sonra beyaz gömlekli, siyah pantolonlu, 40 yaşlarında, sonradan oranın işletme müdürü olduğunu öğreneceğimiz düzgün bir adam geldi başlarına.
- Sorun nedir?
- Beyefendi bu suyu içmeyeceğini söylüyor.
- Neden içmeyeceğinizi öğrenebilir miyim?
- Çünkü üç misli fiyata satarak beni kazıklıyorsunuz!
Aman Tanrım! Adamın sebebi neymiş bakar mısınız??
Ya bulduğu çare??!!
Resmen şok oldum o an. Kulaklarıma inanamadım. Bu nasıl bir terbiyesizlik, nasıl bir cüretti?
Üstelik bağıra bağıra tartışıyordu. Mağaradan çıkmış bir adam bile bu kadar yontulmamış olamazdı.
Kılığına kıyafetine, kalıbına yazıktı be adam senin!
İşletme müdürü gergin bir şekilde adamı dinledikten sonra direkt garsona dönüp oldukça sert biçimde:
- Beyefendiye servis açmayın! dedi.
- Nasıl açmazsınız? Ben yemeğimi burada yiyeceğim; ama kendi suyumu içeceğim. Beni kazıklayamazsınız!!
Ne yediğimizi anlamadan bitirmiştik tabaklarımızdakileri. Hemen kalkıp gitmeliydik. Olay çok sert bir noktaya gelmişti.
Utanmaz adam şimşekler çıkararak devam ediyordu. Kim bilir belki silahı bile olabilirdi!
Orayı terketmeden önce söylemekle söylememek arasında epeyce gidip geldikten sonra müdahil olmaya karar verdim.
''Beyefendi, izninizle ve objektif bir gözle olaya müdahil olabilir miyim?''
En başta terbiyesiz adam atladı:
''Tabii olun hanımefendi, buyrun!''
İşletme müdürü de onayladı:
- Buyrun...
- Kuralların hepimiz için geçerli olduğunu düşündünüz mü hiç? Buraya gelen her müşteri o suyu içmek zorunda.
- Hadi ordan be sen de! Hadi be!!
- ???!!!
Bu arada bizimkiler beni çekiştirerek hızla oradan uzaklaştırdılar. Ve sonrasında da epeyce kızdılar bana.
Ben hayatımda bu kadar haksız, bu kadar iğrenç ve terbiyesiz bir adam görmedim, ne yalan söyleyeyim.
Ticaretin içinde olup da binbir çeşit müşteriyle karşılaşmak ve uğraşmak zorunda kalan insanlara sabırlar diliyorum gerçekten.
Bazı insanlar bir tek kendilerini haklı görüyorlar. Siz de onu orda haklı bulsaydınız, sizden iyisi olmazdı. Dünkü yazımda da dediğim gibi, bazıları bağırıp çığırarak işlerini yapacağını sanıyor. Haklıyken haksız oluyorlar.
YanıtlaSilZaten o da öyle zannetti. Ben de müşteriyim ya, onu haklı bulacağımı zannedip gözleri parladı. Ama hüsrana uğrayıp mosmor oldu.
SilCevap verseydim daha beter edepsizleşecekti...
Dediğin gibi, üste çıkarak, bağırıp çağırarak haklı çıkmaya çalışan gerzeklerin sayısı hiç de az değil.
cidden ne terbiyesizlik
YanıtlaSilO kalıbın ve kıyafetlerin altında tam bir mağara adamı gizliyormuş.
Silİnsanların görünüşleri bazı zaman yanıltıcı olabiliyor.Görüntüye kanmamak lazım ama yinede kanıyoruz..
YanıtlaSilSendeki de ne şans be canım..
sevgimle..
Kılık, kıyafet, görüntü boşuna.
SilBazıları ağzını açtığı andan itibaren eksiye düşüyorlar hızla.
Evet, şaşırdım kaldım ben de şansın(!) böylesine.
Ankara'dan döneceğimiz gün yine gittiğimizi söylesem? :)
Bu kez olaysız geçti. Servis elemanı çocuktan hikâyenin devamını da öğrendik. Adamlar kalkıp hemen az ilerideki (ilk fotoda görünen) diğer işletmeye gitmişler. Orada da istekleri reddedilmiş ve çekip gitmişler.
Şaşırdım doğrusu. Çünkü ben ölü ya da yaralı bile olabilir diye düşünmüştüm. Zaten ben bile ucuz kurtuldum :))
Sağolasın Elifciğim.
Sevgiler benden...
Arkadaşlar şaka gibi değil mi?
İnanın atladığım en ufak bir detay yok.
İsteyenler buradaki bilgiler ve görsellerden iz sürerek aynen gidip o işletmeyi bulabilir ve oradakilerden de dinleyebilir. Zaten 10 gün kadar oldu gerçekleşeli :)
Kendine hakim olmak en büyük emek, her canı kendin bilmek gerk, cehalet zor iş.geçmiş olsun.
YanıtlaSilSufi ruhuyla sarfettiğiniz bu kelimeler ilaç gibi geldi.
Silİnsanın başına ne gelirse mutlaka cehaletle ilgisi oluyor gerçekten.
Çok teşekkür ederim ziyaretiniz ve dileğiniz için.
Sevgiler...
İnanılmaz traji komik bir durum... Bu ekmek arası köfte alırken, ekmeğini dışarıdan getirip indirim istemek gibi bir şey. Çok komikmiş, dilerim bu yazınızı bir yerlerde denk gelip okur da belki biraz utanır...
YanıtlaSilZeynepcim, çok şeker yorumlamışsın:)
SilKim bilir, belki ekmek sınırsız, yani bedava olmasaydı onu da yapardı.
Uzaktan dinleyen için komik gerçekten. Adamın bana sarfettiği sözlere bakar mısın yalnız? İnan yanıt verseydim çok kötü şeyler olabilirdi
Keşke bu yazının başlığını farklı yazsaydım. İşte o zaman adamın ya da yanındaki 2 arkadaşının bu yazıyı görme ihtimalleri yükselecekti.
O değil de arkadaşları ne tek kelime konuştu ne de müdahale ettiler. O nasıl işti öyle ya? Şaka programı gibi!
:))) Onlar okumadı belki ama illaki bu yazı günün birinde o adamların kafasında olan bir kaç kişiye denk gelir ve sen senin durumuna düşebilecek bir kaç kişiyi kurtarmış olursun:) İşte blog'lar bu yüzden güzel!:)
SilSevgiler canım...
Dilerim öyle olur:)
SilBlog yazmanın faydaları saymakla bitmez aslında Zeynepciğim.
Her şeyden önce ruhsal yönden terapi.
Sevgiler benden...
aynı şahsın
YanıtlaSil'kimse ses çıkarmıyor, koyun gibi ödüyorlar suyun parasını'
şeklinde bir savunma geliştirdiğini de duyar gibiyim :)
Hahah:))
SilÖyle bir cümleyi benden duyacağını zannedip gözleri parlamıştı.
Ama sonra aynı gözlerden şimşekler çıkarmaya başladı.
Zor kaçırdılar beni oralardan :)
cahil egosu olanlarla tartışmaya girmek, köpekbalığı dolu bir havuza girmek gibi bir şey :) eski pinponcu olarak o adamı döverdiniz :)
YanıtlaSilTartışmaya girmek değildi amacım. Adamın bir türlü aklına gelmeyen gerçeği en kibar halimle hatırlatmak ve ortalığı yatıştırmak istedim bir hanım olarak. Ama nafileymiş. Adamın cüssesi bodyguard gibiydi. Saçları sıfır numara. Cesaretime şaştım sonradan. Öyle hödüklere hiçbir şekilde bulaşmamak lazım :S
SilEvet, iyi masa tenisi oynardım. Hatta şampiyonalara katılmıştım. Nerede bahsettiğimi ise bir türlü hatırlayamadım. Bravo valla hafızana:)
Adamların yaptığı hoş değil, ama işletmeler de suyu fahiş fiyata satıyorlar bu da bir gerçek
YanıtlaSilHoş değil, bu kesin.
SilFiyatlar konusu dediğin gibi. Ama kafalarından fiyatlandırmadıkları için kabullenmiş durumdayız.
Kafam serttir benim.
YanıtlaSilKeşke anlık sana transfer edebilseydim ve sen bir kafa atsaydın.
İyi ki sen oralarda değilmişsin Tolga :))
SilŞimdi ben bu olaya bir kaç açıdan bakacağım izninizle. "Küçük esnaf yaşasın" mantığında biri olarak diyorum ki insanlar yemek yemek için neden AVM'lere giderler? AVM'lere gidip bir suya 3 su parası verirler? Gitsinler efendim mis gibi esnaf lokantalarına, esnaf köftecilerine. Self-servis dedikleri işkenceden kurtulsunlar, esnaf yemekten sonra çay kahve ikram etsin, iki muhabbet olsun değil mi ama..
YanıtlaSilGelelim adamın tavrına.. Yine esnaf jargonuyla diyorum ki "hamama giden terler!" Yani madem gitmiş afilli AVM restoranına, bir suya kebap parası isteseler de verecek mecbur.. Adam aklınca Don Kişot'luk yapmış gereksizce.. Üçüncü yorumum da aynı yerde neden hep stres çıktığı konusunda. AVM'lerin o yüksek voltaj ışıkları insanda negatif enerji yaratıyor bence. Ne varsa sokağa atılan masalarıyla keyifli esnaf lokantalarında var yine:))
Saygılar efendim:)
Anlattıklarınızda son derece haklısınız. Son derece keyflidir.
SilYalnız bu soruları sorarken küçük bir detayı atlamışsınız. İnsanların Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerde bu söylediklerinizi gerçekleştirebilmesi oldukça zor. Alışveriş ettiği o merkezde bir hayli vakit geçiriyor. Bu esnada hem yoruluyor hem de acıkıyor. O nedenle de dinlenme ve yemek yeme ihtiyacını AVM'nin içinde gidermeyi tercih ediyor.Ama dediğiniz gibi Don kişot'luk yapmamak şartıyla :)
O gün biz istesek de ne esnaf lokantası ne de köfteci bulabilirdik. Çünkü nerede olduklarını bilmiyoruz, üstelik şehrin merkezine oldukça uzak bir noktadayız. Yoksa küçük esnaf lokantalarına, kebapçı ya da köftecilerine gitmek, onlarla sohbet ederek ikram ettikleri çayı içmek elbette ki çok keyiflidir.
saygılar benden efendim:)
ah bunlar yazı dizisi değil roman olur:)bu arada AVM'lerin bende her kapıdan çıkan ayrı parfümle karışık insan, müzik ve konuşma uğultusu, farklı seviyelerde ışık odakları nedeniyle baş ağrısı yaptığı bir gerçek. Büyük bazı markaların bazı ürünlerine bakmak için gitmek zorunda olmasam çok memnun olacağım. hatta yılda sadece 3-4 kere gidiyorum:) Mutluluk verici bir sayı aslında değil mi? Keşke amigdalamdaki alışveriş canavarını iyice pasifize etsem de evin orasına burasına ucuza bişiler buldum diyerek tümden iptal edebilsem...
YanıtlaSilTespitleriniz çok doğru. Ben de aynı fikirdeyim.
Silİçeride hava sirkulasyonu da yok. Dış dünyayla tamamen bağlantın kesilmiş durumda neredeyse. Öyle ki havanın karardığını bile farkedemiyorsun.
Dolayısıyla sayıyı mümkün olduğunca azaltmak en iyisi bence de.
Biz gidiş sayısını azaltma derdine düşerken baştakiler yeşil alanları iptal ederek her yere AVM kondurma niyetindeler ve vazgeçmeye de hiç niyetleri yok! Ne kadar ironik bir durum.
Kılık kıyafet ne yazık ki insan yapamıyor bu kelli felli adamları! kadın ya da erkek fark etmiyor, her türden haddini bilmez, fütursuz, cahil ve bir o kadar da arsız, densiz insan var ne yazık ki!. Hiç bir şey örtüşemiyor içindeki insan 'insan' olamayınca.. Ne yaşadığı mekanı, ne arabayı, ne kıyafeti hiç bir şeyi taşıyamıyor.. sakil!. Görmemiş, birazcık görünce şaşırıyor..ne kural tanıyor ne yol yordam.. Görgüsüzlük, pespayelik, rüküşlük.. cehalet alabildiğine çok ki.. Tam damarımdan girdin anlayacağın.)İstanbul'da sokağa çıkasım, adım atasam gelmiyor çoğu kez.. ama mecburen! Onlardan kaçış da yok üstelik.. Ekranlarda, milleti temsil eden mekanlarda, sahnelerde.. yollarda, Avm.lerde.. her yerde bolca bulunur.. Hokus pokus yapar gibi; sineksavar türü spreyler olsa da uçurabilsek ya da düzeltebilsek hepsini...) birde her iki durumunda aynı mekanda olması.. :) mimlemişsindir orayı kesin.) unutulmaz artık..
YanıtlaSilSevgilerimle Zeugmacığım..
Çizdiğin tablo gözümün önüne geldi de; İstanbul'da yaşamak bu anlamda çok çok zor Esinciğim. Sabırlar diliyorum sana.
Sil''Ekranlarda, milleti temsil eden mekanlarda''
Ee, öylelerini temsil eden vekilleri de olacak tabii. Hem de sayıları bir hayli kabarık. Üstelik her türlü argo, ara sıra galeyena getirme çabaları, sinirlenince kına staoklarıyla kafayı bozma, ''Yüzde 50'yi evinde zor tutuyorum,'' söylemleri de cabası.
Evet, orası benim için mimlendi maalesef (Oh ya, ''mimlenmek'' kelimesini ilk defa bu anlamıyla kullanabildim sonunda. Diğer mim'ler beni açmıyor.
Sevgiler benden Esinciğim....
Sen gittikten sonra şunlar oldu: İşletme sahibi, suyun fiyatını beğenmeyip kendisiyle tartışan müşterileri ile sıkı pazarlıklardan sonra anlaştı ve işletmesini belirledikleri para karşılığında bu üç kişiye sattı. Bu üç kişi de aldıkları işletmenin adını, "kendin getir, kendin ye, kazıklanma" olarak değiştirdi. Bir süre sonra da, aldıkları masa kiraları masraflarını karşılamadığı ve yüksek AVM kirasını ödemeye yetmediği için işletmenin kapısına kilit vurdular, anahtarını da önceki işletme sahibine teslim ederek, "sen haklıymışsın, suyu bakkal fiyatına içmek isteyenler, gitsin bakkaldan alsın ve parkta, yolda içsinler. "Bizim gibi müşterilere de ders olsun" dediler.
YanıtlaSilArkadaşlar, bu gibi işletmelerde alınan ürünün 3 katı fiyata satılıyor olması, o üründen 3 misli para kazanıldığı anlamına gelmemeli. Orada bir ihzmet icra ediliyor. İşletmeden içeri giren bir müşterinin otomatik olarak o işletmeye bir maliyeti vardır. Kullandığı peçete, tuz, baharat, su, ona hijyen bir ortam sağlamak için alınan önlemler, mutfak, depolama, saklama, pişirme, sunma için harcanan ve akla gelmeyen tüm harcamaları çıkardıktan sonra sanıldığı gibi kar kalmamaktadır. Satılan bir ürünün mutfak maliyeti % 20-30 arasında değişmektedir. Bunun üzerine bir o kadar bazen işletmesine göre daha da fazla genel masrafları eklediğinizde geriye üçte bir kazanç kalmaktadır, bu da o seviyedeki bir işletme için kendini devam ettrimesi bakımından gereklidir. Suyu üç kat fazla satar ama, ba(ğ)zı yemeklerde (kırmızı et) başa baş gider, bazılarından da zarar edebilir (special deniz ürünleri). İşte bu dengeyi içeceklerle sağlamaya çalışırlar. Fazla teknik ve mesleki oldu ama durum böyle. Eğer bir birayı 3 liraya içmek istiyorsak; bayiden satın alıp evinizde ya da uygun bir yerde içmeli bu gibi kişiler. Ya da suyu ha keza...
Baştaki kurgulama çok hoş olmuş. Teşekkür ederim :)
SilVe sonrasında verdiğin bilgilerde de hiç bilmediğimiz ya da aklımıza gelmeyen epey detay öğrendik. Bunun için de çok teşekkürler.
Adını deyimlerde bile ''sudan sebeplerle'' şeklinde kullanarak önemsiz gösterdiğimiz su olayı işletmeler için ne kadar önemli bir detaymış oysa.Ve gelip de kazıklandığını düşünen ba(ğ)zı müşteriler için. Tıpkı söylediğin gibi. O suyun fiyatı sana kabarık geliyorsa içmeyeceksin arkadaş. İçmeyeceksin ve hesaba eklemeyecekler. Bu kadar hödükleşmek yerine, yemeğini bitirip kalktıktan 2 dk sonra istediğin yerden alıp içeceksin o zaman!
Yalnız, tatil köylerinde yapılan gerçek bir acayiplik vardır ''turistik tarife'' diye adlandırılarak yapılan. Ünlü dondurma markalarının Türkiye'nin her tarafında aynı olan fiyatlarının üzerine kendi etiketlerini yapıştırarak Türk ya da yabancı turist ayırt etmeden 4-5 misline satma acayipliği (Bu cümleyi bazı işletmeler sadece yabancı turistlere fahiş fiyat uyguladıkları için kurdum). Bu olay ne kadar yasal olursa olsun hiç bir şekilde hoş değil!
Herkes bilir ki bu tür yerlerde içecekler her zaman normalden çok daha pahalıya satılır, kar marjı yüksektir. Müşteri bunu bilerek oraya oturur... Allah hepimizi şeklen güzel ama fikren kısır insanlardan korusun!
YanıtlaSilHerkesin bilmesi gerekeni bilmek istemeyen, kendi menfaatine göre ve hiç bir şekilde utanmadan davranan, kabalaşan, hödükleşen, gerçekleri duymak istemeyen, insanlıkla, adamlıkla alâkası kalmamış zavallı insan modeli (Bak nasıl kızdım şimdi yine).
SilAmin canım. Allah hepimizi korusun böylelerinden. Karşımıza çıkarmasın!