20/05/2018

Bomba Sırtı Vakası Heykelleri

Opet Tarihe Saygı Projesi kapsamında 2008 yılında Eceabat'ta 2500 metrekarelik bir alanda hizmete giren ve Gelibolu Yarımadası'nı ziyaret edenlerin ilk durağı olan Tarihe Saygı Parkı.

Tarihe Saygı Anıtı Eceabat arabalı vapur iskelesinin hemen yan tarafındaki bu parkta sergilenmekte olan ve Çanakkale Savaşları'nın çeşitli tasvirlerle anlatıldığı 12 metre yüksekliğinde, 2,5 metre genişliğinde bir anıt. En son 2013'te ziyaret ettiğim parkı bu yıl eylül ve nisan aylarında iki kez daha görme fırsatım oldu.

Bir açık hava müzesi özelliği taşıyan parkta insanı derinden etkileyen son çalışmaları bugün burada toparlamaya karar verdim.

Tarihimizin en önemli savaşlarının geçtiği bölgenin bütünsel bir simgesi olarak Çanakkale Savaşı’nın tüm detaylarını gösterecek şekilde donatılan parkta Atatürk’ün anılarında bahsettiği “Bomba Sırtı Vakası” kompozisyonu ağırlıkta yer alıyor.

Anzak ve Türk askerlerine ait birebir boyutlarda 40 heykel figürünün 22 metre uzunluğundaki temsili siperlere yerleştirilmesiyle oluşturulan bu etkileyici kompozisyonun yapımı yaklaşık olarak dokuz ay sürmüş.

Tarihe Saygı Anıtı'nın hemen yanı başında, gerçeğe uygun biçimde yapılmış iki siperde, Türk ve Anzak askerlerinin
gerçek boyutlardaki heykelleri ve kullandıkları savaş malzemeleri görülüyor.

01/05/2018

Kanola Tarlaları Çiçek Açtı!

Görsellere bakıp da yine yeniden bahar çiçekleri ile ilgili bir yazı geldi zannetmeyin sakın.

Fotoğrafları geçen gün yaptığım şehirler arası bir yolculuk sırasında arabadan inip de çektim. Gördüğüm manzara bir hayli şaşırtıcıydı çünkü.
Yol kenarlarındaki tarlalar ve karşılarındaki ovalar parsel parsel sarıya boyanmıştı. Böyle bir duruma daha önce hiç rastlamamıştım. Yıllardır ezbere bildiğim bu güzergâhta yaz sonu seyretmeye doyamadığım ayçiçeği tarlaları olurdu çoğunlukla.

Tarlalar dolusu sarı çiçek de fena sayılmazdı ama süs bitkisi olarak yetiştiriliyor olmaları imkânsızdı.

Yabani ot istilası falan olabilir miydi?
Hani baharda yemyeşil otların arasında hemen farkedilen sarı çiçekli otumsu bitkiler olur. Acaba onlarla mı baş edilemedi de bulaşıcı bir hastalık gibi bu kadar geniş alanlara yayıldılar diye düşündüm ilk etapta. Ancak bu fikir hiç mi hiç akılcı değildi...

Neyse efendim, sadete gelelim hemen.
Google denilen bir derya vardı elimin altında. Hemen oracıkta kafamda dolaşan kırk çeşit ''acaba''yı kovalayıp merakımı geçirdi sağolsun:) Kanola imiş adı. Tanelerinde %38-50 yağ ve %16-24 protein bulunan önemli bir yağlı tohumlar bitkisiymiş. Bitki ilk kez Kanada'da yetiştirildiğinden İngilizce "Canada" (Kanada) ve "Ola" (oil low acid - "düşük asitli yağ") sözcüklerinden türetilerek "kanola" adı verilmiş.

Kelime elbette ki ''kanola yağı'' olarak zihnimde mevcut olsa da, içeriğiyle ilgili en ufak bir bilgim yok! Tarlasının başına gelip de bu kadar ilginç bir hikâyeyle öğreneceğim ve o çiçekleri bir daha asla unutmayacağımı söyleseler inanır mıydım?

Kanola, Türkiye'ye Balkan göçmenleri aracılığıyla ve kolza adı ile 1960'lı yıllarda getirilip Trakya Bölgesinde ekimi yapılmış. Rapiska, rapitsa isimleriyle de bilinen kanolanın yağında insan sağlığına zararlı erüsik asit, küspesinde de hayvan sağlığına zararlı glukosinolat bulunduğu için 1979 yılında ekilmesi yasaklanmış. Tam ''İşte bu bilgi çok can sıkıcı!'' diye düşünürken, erüsik asit içeriğin ıslah çalışmaları ile %0 düzeyine düşürüldüğü ve kanolanın bitkisel yağ ihtiyacı için yeniden üretime alındığı bilgisine ulaşıyorum. Ülkemizdeki bitkisel yağ açığını kapatmak üzere kanola tarımının yaygınlaşması çalışmalarının sürdürüldüğünü de. İklim koşulları Doğu Karadeniz Bölgesi hariç ülkemizin her bölgesi için uygunmuş bu arada. Ve kanola bitkisinden elde edilen yağ kalite olarak zeytinyağı ve yerfıstığı yağına çok yakınmış. Bitkinin tohumlarından yağ elde edildikten sonra küspesi hayvan yemi olarak kullanılıyor. Bolca sarı çiçek ihtiva ettiğinden arıcılık faaliyetlerini son derece olumlu etkilemesi de cabası.