2021/07/19

Çanakkale Seramik Müzesi

Çanakkale Boğaz Komutanlığı, görmüş olduğunuz Tarihi Er Hamamı'nı 2000'li yılların başında Seramik Müzesi olarak kullanılması için Çanakkale Belediyesi'ne devreder. Uzun zamandır kullanılmayan hamam yeniden işlev kazanıp rölöve ve restitüsyon projeleri ile gerekli yasal onayların alınması sonrası restorasyondan geçip bugünkü halini alır.  

Böylece İtalya’daki Faenza International Museum of Ceramics ve Deruta'daki The Ceramics Regional Museum ile Fransa ve İspanya’nın bazı şehirlerinde olduğu gibi bir seramik kenti müzesi kurma hayali 2008 yılında gerçek olur.
Günümüzde müzenin Süreli Sergi Salonu olarak kullanılan üst katında önceden belirlenmiş programlarla her yıl periyodik sergiler hazırlanmakta ve bu sergilerde farklı koleksiyonlara sahip Çanakkale seramiklerinden başka günümüz seramik sanatçılarının ürünleri, seramik/pişmiş toprak tarihi ve üslupları üzerine farklı sanat/tasarım ürünlerine yer verilmektedir.


Yapı Tarihçesi 
Yapının ana cephede, giriş kapısı üzerinde yer alan kitabesinde Hicri 1322 (Miladi 1904, Rumi 1906) tarihi okunmakta, ikinci kitabede ise ''MST.MV.ERHAMAMI'' (Müstahkem Mevki Komutanlığı Er Hamamı) yazmaktadır. Bu tarihte Çanakkale Müstahkem Mevki Er Hamamı olarak inşa edilen yapının 1919 yılında kent İngiliz işgali altında iken bugün de ana giriş mekânı olarak kullanılan cephesinden çekilen fotoğrafında sol bitişiğindeki ek bina görülmüyor. 

Eldeki fotoğraf ve mimari izleriyle birlikte değerlendirildiğinde yapıya Cumhuriyet döneminde önemli müdahaleler olduğu ve 1940'lara kadar geleneksel yöntemlerle işleyen bir hamam olduğu tahmin ediliyor. İlerleyen yıllarda kazan ilave edilip kaloriferli ısıtma sistemine geçilerek yapıya müdahaleler devam etmiş.


 Gerek 1919'daki İngiliz işgali sırasında çekilmiş fotoğraflar gerekse mevcut diğer fotoğraflardaki mimari izlerden yola çıkıldığında binaya Cumhuriyet'in ilk yıllarında müdahaleler ve ilaveler yapıldığı anlaşılıyor. 1940'lara kadar geleneksel yöntemlerle işletilse de sonraki yıllarda  kalorifer sistemine geçilen hamam, adından anlaşıldığı gibi yalnızca askerlere değil, 1950 ve 60'lı yıllarda kent merkezinde yatılı okuyan erkek öğrencilere de hizmet vermiş.

Seramik kültürüne hamam kültürünün de dahil edildiği Müze – Mekân kurgusunda grafik çözümlerin yanı sıra mimari okumalara olanak tanıyacak transparan sergi üniteleri de var.


Müzeye arka tarafta bulunan yol üzerindeki bahçe kapısından giriş


Müzeye arka taraftaki bahçe kısmından girdiğinizde karşınıza çıkacak olan küçük bir toplantı salonu ve hol, ziyaretçilerin karşılanma noktası. 

Kubbenin alt kısmı

Müzenin yine bahçeye açılan bir bölümü restorasyon/konservasyon ve canlı performans atölyesi olarak ayrılmış.

Bahçedeki atölyenin duvarından hamama ait tarihi bir resim


   At üzerinde şarap çömlekleri taşıyan yerel çiftçi -Dimitris Hatzigiannis AGİASSOS
Geçmişi hayli eskilere dayanan, ilk örnekleri MÖ 3000’lerde kurulan Troya I dönemine kadar uzanan ünlü Çanakkale Seramiklerinin geçirdiği tarihsel süreç, üretim merkezlerindeki yoğunluk, miktar ve çeşitlilik açısından sürekli gelişim ve değişim halinde. Dünyada ismini seramikten almış 3 kentten biri olan Çanakkale, 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin seramik üretim merkezi olmuş, seramik üretiminin süreklilik gösterdiği, dünyada benzerine çok sık rastlanmayan bir halk sanatının merkezi aynı zamanda.

Çanakkale geleneksel sepet örgü tabak - Nursan GÜVEN



15. Yüzyılda Piri Reis Kitab-ı Bahriye’sinde, Evliya Çelebi ise Seyahatname'sinde söz konusu seramiklerin üretiminin ''Kale-i Sultaniye''adı verilen Çanakkale merkezdeki Kaleiçi bölgesinde yoğun şekilde sürdüğü, bu karakteristik özellikten dolayı kentin adının ''Çanakkale'' olarak değiştiğinden bahsetmiş. 

Çanak-çömlek yapımından bahseden pek çok gezginin seyahatnamesine göre o dönemlerde halk geçimini ipek, yelken bezi ve çanak-çömlek ticaretiyle sağlarken, 19.yüzyılın ikinci yarısında çömlekçilik şehrin en önemli gelir kaynağı olmuş, Çanakkale’de fabrika büyüklüğünde 12 adet çanak-çömlek atölyesi bulunduğundan söz edilmiş. O tarihlerdeki yoğun dönemde Kıbrıs, Yunanistan, Romanya ve Mısır gibi ülkelere seramik satışları yapıldığı da görülüyor.

Geleneksel at başlı testi - İzzet TUNÇ

''İsimsiz'' -Halim KAYA  / Ajur dekor tekniği -Ufuk BAŞ

At biçimli kap - Ergün ARDA

Geleneksel at başlı testi ve Çanakkale dekorlu tabak - Nazmiye KENAR

Geleneksel Çanakkale seramik dekoru- Hilal Yaman TAŞKIRAN

İsimsiz  - Mehmet Tüzüm KIZILCAN

Geleneksel Çanakkale seramiği deve biçimli kap ve oturan aslan figürleri - Sacide ERTÜRK

Kökler Koleksiyonu
Bekleyiş-Yükseliş-Karşılama /Tuba Önder DEMİRCİOĞLU

Ziyaretçiler müzedeki bilgi panolarıyla Türk hamam kültürü, hamamın mimarisi ve tarihçesi hakkında genel anlamda bilgilendirilirken, askerler tarafından kullanım süreci de unutulmayıp imitasyon objeler ile destekleniyor.


Hamamın kubbesindeki deliklerden sızan ışık


Türk Hamamı
Hamam, mimari yapısı ve işlevi ile sadece halkın yıkanma gereksinimi karşılayan genel bina değil, toplumsal hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Kültür tarihinin oldukça önemli bir parçası olan hamam, 6 bin yıl önce Sümerlerde ortaya çıkmış, ardından tarihte adı geçen hemen her medeniyetin kültürel bir parçası olmuş.

Türk hamamı ise XV. yüzyılın ikinci yarısında Türk yıkanma gelenekleri ile Anadolu'nun hamam kültürüyle birleşiminden ortaya çıkan bir yapıdır. Bu tarihten başlayarak ülkenin dört bir yanında inşa edilen hamamlarla 17. yüzyılda sadece İstanbul'da yaklaşık 15 bin hamam olduğu biliniyor. Bu devirde insanlar, çeşitli fırsatları kollar, birçok nedenle (nefse, gelin, güvey, adak, kırk, sünnet, asker hamamı; hamamda kız beğenme...) hamama giderlerdi.

Hamamlar, kapalı Osmanlı toplumunda zevk ve eğlencenin her çeşidinin yaşandığı mekânlardı. Kadın ve erkek hamamının ayrı olmadığı ''tek hamamlar''da çoğunlukla gündüzler kadınlara ayrılırken erkekler ise sabah erken saatlerde ya da gece yıkanırdı.

Türk hamamına özgü terimler:
külhan: Hamamların ısıtıldığı kapalı ve geniş ocak
sıcak halvet: Külhanın üstü
soğuk halvet: Külhana uzak olan yer
natır: Müşteriyi yıkayıp keseleyen kadın çalışan
tellak: Müşteriyi yıkayıp keseleyen erkek çalışan
peştamal: Örtünmek için kullanılan ince dokuma
takunya: Hamam terliği

* * *
Hamam Mimarisi
Hamam sözcüğü günümüzde daha çok çarşı hamamları için kullanılmaktadır. Bunlar özel düzenlerle ısıtılan, sıcak-soğuk akar suyu olan kapalı kâgir yapılardır.
Türk hamamları üç bölümlüdür:
Soyunma yerleri: Geniş bir sofa ve bunun çevresinde bölmeli sekiler bulunur. Yıkanan kimseler bu sekilerde uzanıp dinlenirler. Soyunmalık ve camegâh (camekân) denir.
Yıkanma yerleri: Soğukluktan geçilerek girilir. Burası da bazı bölümlere ayrılır. ''Kurnabaşı'' denilen herkesin teker teker yıkandığı yer, ''halvet'' adı verilen kapalı ve yalnız başına yıkanma hücreleri, bir de üzerine uzanıp ter dökülen ''göbek taşı''. Göbek taşı hamamın mermer kapalı zemininden daha yükseğe yapılmıştır ve çeşitli geometrik şekillerde olabilir.
Isıtma yeri (külhan): Hamamın altında ateş yanan yerdir. Hamamın iç bölümleri külhandan gelen ve kanallarla döşemenin altını dolaşan sıcak gazla ısıtılır. Göbektaşının altındaki yer bu gazla çok ısıtıldığından buraya cehennem denir. Sıcak gaz duvarların içinden de geçerek tüfekliklerden dışarı çıkar.

Roma mimarisinde çok önemli bir yeri olan Roma Hamamı ise genellikle anıtsal bir görünümdedir. Bir yeraltı sistemiyle ısıtılır. Su cidarlar arasındaki boşluklarından yayılır. Roma hamamı genellikle şu bölümlerden meydana gelir.
apoditeryum: Soyunmalık
frigidaryum: Soğukluk
lepidaryum: (Kuru ılıklık)
koldaryum: (Nemli sıcaklık)
sudatoryum: (Buhar banyosu)


Buradaki eserin sahibi “Ben Suyu Sergiliyorum” adlı sergisini şu sözlerle anlatıyor:
1993 yılı ise hayatımda hiç tanık olmadığım kadar kurak bir yıl olmuştu. Yağmur yazın yağmadığı gibi kışın da yağmamıştı! Öyle ki ilkbahar mevsimi gelmişti ama ağaçlar kupkuru idi. Sonra nasıl olduysa bir yağmur yağdı. Ancak o yağmur yere hiç düşmedi! Ağaçlar onu havada kaptı. Ertesi gün hemen tomurcuklandılar ve çiçek açtılar. Sonra yağmur bir kez daha yağdı ama gene yere düşmedi. Ağaçlar onu da havada içti ve ertesi gün yapraklarını açtılar. Bu arada oturduğum beşinci kata su hiç çıkmaz oldu ve ben kovalarla beşinci kata su taşır oldum. O da kapıcı lütfedip kovalarımı doldurabilmişse. Gene o günlerde yabancı bir konuğum 1-2 adet kendinden kapatılabilen dört köşe plastik torbalarını giderken benim evimde unuttu. Alışkanlık torbaların içini hemen su doldurdum. Banyoda yerde sırayla duran su dolu torbalar Çok güzel bir görüntü oluşturuyorlardı. Tam o sıralarda ben eski geleneksel Türk Hamamı’ndan sanat galerisine dönüştürülmüş bir galeride seramik sergisi açmanın arifesindeydim. Birden aklıma su dolu torbaları da bir biçimde birlikte sergilemek fikri geldi. Bu fikrimle izleyicilere şu mesajı vermeyi düşünmüştüm: ''Su, artık sergi salonlarında sergilenecek kadar ender bir metadır.'' Ve ben 1993 yılından beri “Ben suyu sergiliyorum” kavramına ilham perilerim beni ziyaret ettiği süreçlerde bu bağlamda yapıtlar üretmeye devam ediyorum.

                       Prof. Dr. Güngör Güner, İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü






Tabaklar, testiler. Küpler, mangallar.

Sürahiler ve vazolar, hayvan biçimli formlar

Fıçı biçimli kaplar, gazlambaları, sürahiler, vazolar






Sağlıklı ve huzur dolu bir bayram dileğiyle...


* * *