22/09/2012

Kilimlerdeki Gizemli Dil

Cefakâr Anadolu kadını, hissettiği tüm duyguları inanılmaz bir yaratıcılıkla dokuduğu halı ve kilimlere, işlediği nakışlara aktarmış yüzyıllar boyunca. 
Onları adeta yazılı birer metin haline getirmiş.
 

Okur yazar değilmiş, ne gam!
İlmekleri harf olmuş, motifleri kelime. Ayrılık ve aşka dair en hüzünlü şiirlerin şairlerine taş çıkarmış. Kimi zaman değme ressamların tablolarıyla yarışan eserler vermiş. 
İşte bu yüzden Picasso'nun, “Benim resimlerim kadar güzel bir şey arıyorsanız, bu bir kilim olurdu,” sözü gelmeli akıllara. Kilimlerin neden ‘soyut sanat’ olarak görüldüğü daha iyi anlaşılmalı...

Tezgâhından tutun da ipliğine, yününe, çözgüsü ve atkısına, hatta boyasına kadar ''yüzde yüz el emeği göz nuru'' bir dokuma sanatı olmuş kilim. Kendisini dokuyan genç kız veya kadının kınalı ellerinde can bulmuş. Yorgun ve nasırlı ellerden çıkma ve dokuyan kişinin iç dünyasını olduğu gibi yansıtan hikâyeler barındırmış.

Doğum, ölüm, bolluk ve bereketi dile getiren, yoksulluğu, acıları, özlemleri, hüzün ve umutları anlatan, hayalleri betimleyen türlü sembollerle öz varlıklarının dili olup desen desen akmış dokudukları kilimlere...

Dolayısıyla;  düş gücü ve yaratıcılıkla zenginleşen kilimlerin her birinde farklı bir öykü var. 

Koç boynuzu erkeklik, yiğitlik ya da savaşı tasvir ederken, ‘eli belinde’ adlı motif annelik ve bereketi anlatır örneğin. Saç bağı ve küpe motifleri evlilik arzusunu, hayat ağacı motifi ''sülalenin ebedî olması'' ümidini temsil eder.

Değişik renklerle düğüm düğüm sıralanmış bu desenlerle yaratılmış kilimlerin sessizce durduklarına bakmayın. Okunması gereken birer eser aslında onlar. Çok eski ve kendine ait dilbilgisi kuralları olan mistik bir dilleri var. Güçlükle duyulabilen fısıltılar halinde ansızın konuşmaya başlar, dilerseniz yüzyıllar öncesinden dem vurabilirler. 

Bu mistik dil, inceleyen kişiyi dokuyan insanın iç dünyası ve kültürel pozisyonu üzerinde düşünmeye, yaşadığı dönemi hayalinde şekillendirmeye yönlendirir. Üzerlerinde, çoktan unutulmuş gelenek ve görenekleri, düğünleri, hüzünle biten aşkları, ayrılıkları, acıları, hatta yaban ellere gelin gitmiş genç bir kızın aile özlemini okuyabilirsiniz.

Nazım Hikmet’in ''Vera Uyandı'' adlı şiirinde geçen kilimin güzelliğine bakar mısınız?

iskemleler ayakta uyuyor
masa da öyle
serilmiş yatıyor sırtüstü kilim
yummuş nakışlarını
uyandın gülüm
iskemleler uyandı
köşeden köşeye koşuştular
masa da öyle
doğrulup oturdu kilim
nakışları açıldı katmer katmer

Rengârenk dokunmuş kilimler vardır hani... 
O kilimlerde ışıldayan renklerden sarı;  hardal ve kimyon otunun bileşimiyle elde ediliyor.
Parlak yeşilin, dağ lavantası ile unutmabeni çiçeğinin günler, geceler boyu kazanlarda kaynatılmasıyla ortaya çıktığı keşfedilirken, yine servi ve pelit kozalakları bir arada kaynatılıp parlak siyaha ulaşılmış. Mor renk için sumak otuna, kahverengi için taze ceviz kabuğuna başvurulmuş.
Desenler kadar renklerin de anlamları var: 

Yeşil ''murat'' demek örneğin. Mavi ''umut'', kırmızı ''tutku dolu sevgi'', mor ise ''keder''
Siyah ''matemin rengi'' olarak kullanılmış genellikle. Kullanılan tüm renkler en az kendileri kadar etkileyici desenlerle birleşerek  göz alıcı ışıltılarla parıldarken Anadolu'nun yüce dağlarını, ıssız vadilerini, patikalarını anlatmaktadır aynı zamanda. Kilim demek, tamamiyle doğadan ve doğal yollardan elde edilen ''kök boyası'' demek çünkü. 

Ve bilir misiniz, kök boyası kullanılmış kilimler efsunludur adeta. Kullandıkça rengini kaybedip solmak yerine tam tersi gerçekleşir. Üzerinden yıllar geçtikçe güzelleşir, parlaklaşır...

                     Kilim dili okumakla ilgili bir eski zaman hikâyesi 
Günlerden bir gün Anadolu'dan, dönemin padişahına üzeri hediyelerle yüklü katırlar gönderilir.
Hediyelerin arasında bir de kilim vardır.
Padişah diğer eşyaları bırakıp bu kilimi okumaya odaklanır. Okudukça içi sızlar, gözleri dolar. 
Dayanamayacak hale girer ve askerlerine:
-''Tez gidin, bu kilimi dokuyan kızın babasını bulup getirin bana!'' diye emir verir.
Askerler birkaç gün içinde adamı bulur ve saraya getirirler.
Padişah, kızın babasına sorar:
-''Kızın çok bedbaht bu aralar. Yoksa onu istemediği biriyle mi evlendiriyorsun?''
Yaşlı adam bunu padişahın nasıl anladığını aklına bile getirmeden söze başlar:
-''Evet Hünkârım. Kızım fakir bir gence âşık olmuştu; ama ben rahat etsin diye zengin bir adama vermeyi uygun gördüm. Lâkin, siz bunu nereden biliyorsunuz?''
Padişah hemen kızın dokuduğu kilimi getirtir.
-''İyi bak! Bunu seni kızın dokumadı mı?''
-''Evet padişahım, o dokudu!!??''
- ''Git o zaman, hemen kızını sevdiği delikanlıyla evlendir. Belki lazım olur; giderken üç katır dolusu yük hazırlattım, onları da yanında götür. Haa! Kızına söylemeyi unutma. Kırmızıyı yeşile az çalmış. Meramını okurken epeyce zorlandım, haberi ola! Haydi yolun açık ola!''
                                             


Görseller: KÜRŞAT ZAMAN
                                                                    *  *  *

                     KİLİMLERDEKİ DESEN İSİMLERİNDEN BAZILARI  



LÜLEPER

Hakkari'nin Yüksekova ilçesi civarında sulak ve bataklık yerlerde sarı, beyaz, kırmızı renklerde açan ve Nilüferi andıran bir tür çiçeğe yörede LÜLEPER denilmektedir. Kilim üstündeki desenler bu çiçeğin kesitini andırdıkları gibi ismini de bu çiçekten aldığı tahmin edilmektedir. Genelde bir açık bir koyu renkten oluşmak üzere aşağıdan yukarıya üç veya beş renk diliminden oluşmaktadır
 GÜLSARYA:
 Anlamı "Sarya"nın Gülü" olan kilimin ilk kez Sarya adlı bir kadın tarafından dokunduğu söylenmektedir. Kilimde "Eli Belinde" yada "Gelin Kız" adı verilen motif diyagonal şekilde dokunmuştur. Renk birleşimleriyle enine bantlarla ayrılabildiği gibi iç içe baklava dilimi tarzında da dokuma yapılabilmektedir. 





GÜLŞİVAN
Kenarları sağ ve sol tarafta yukarıdan aşağıya zik zak çizerek orta yerdeki koç boynuzlarını bölümler veya guruplar halinde ortaya toplar. "çoban Gülü" anlamına gelmektedir





GÜLÇİN

Gülçin "Gül Derleme, Gül Desteleme" anlamına gelir. Genelde değişik renklerden oluşan bal peteği gibi altıgen motiflerin birbirlerine bir çizgi ile bağlanmak suretiyle her biri değişik renklerden oluşan bir desen türüdür
 GÜLHAZAR
 Gülhezar "Binbir çiçek" anlamına gelmektedir. "Gül"adı verilen formların çevrelenmesinde, testere dişi motifi sırası hakim görünümdedir. İçe doğru olduğu gibi dış dörtgen alanlarda da aynı görünüm verilmektedir





GÜLGEVER
Desenli kilimlerden bir form işlenerek dokunmuştur. "Gülgever", "yayla gülü" anlamına gelmektedir. Gül ismi alan dörtgenler, "nehrek" adı da verilen çengel motifi dizisiyle çevrelenmektedir.




(Desen isimleri görselleriyle birlikte www.hakkarim.net'ten, kilim kolajdaki desenler Instagram'dan alınmıştır.)


*   *  *



12/09/2012

Halfeti'de Açan Siyah Gül

Görsel: Kürşat ZAMAN
Baharın diğer adı ''gül mevsimi'' olarak bilinir. Artık sonbahar geldi ve baharla birlikte başlamış olan gül mevsimi de yavaş yavaş sona eriyor.

Estetik görünümü ve benzersiz kokusuyla doğanın bize sunduğu mucizevi bir sanat eseridir gül. İlkçağlardan itibaren insanların zihinlerinde ve duygusal dünyalarında sürekli çağrışım yapmış, son derece özel ve seçkin bir çiçek.

Gül temalı ne kadar çok kitap, roman, (şiir, film, şarkı, ilahi, mani) olduğunu düşündünüz mü hiç? Peki, isminin içinde ''gül'' geçen insanları?
''Yer adı'' olarak ne çok kullanıldığını?
Gül tüm kültürlerde, tüm zamanlarda insanları derinden etkilemiş, yeri bir hayli özel, etkin ve seçkin olmuştur. Goethe'den Rilke'ye, Ronsard'tan Tagore'a, Hayyam'a, Yunus Emre'ye, Fuzuli'ye kadar dünyadaki tüm şairlerin üzerinde birleştikleri tek çiçektir (Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi ünlü gül şairlerimizi de unutmamak gerek bu arada).

İslam dininde Hz.Muhammed’i sembolize eder gül. Hatta mistik bir yaklaşımla kokusunun onun ter kokusu olduğundan bahsedilir. Yunus Emre'nin ilahisindeki şu iki dizeye bakalım hemen:
''Çiçek eydür Derviş Baba, Gül Muhammed teridir...''
Sonra da içine atıldığı ateşin anında gül bahçesi'ne dönüşüp Hz.İbrahim’e herhangi bir zarar vermediğini hatırlayalım.

Divan edebiyatımız da adeta bir ''gül bahçesi'' konumundadır.
''Çiçeklerin sultanı ve en güzeli'' olarak çok sık karşımıza çıkar. Özellikle Fuzuli gazellerinde zaman ve mekan fonksiyonlarıyla ilgili türlü anlamlar yüklemiştir bu eşsiz çiçeğe. Örneğin; yakut bir köşke benzetir onu.
Güzellik, zarafet, incelik, endam kavramlarını betimleyen yegane kelime olmuştur onun için ''GÜL''.
Rengiyle ve çeşidiyle, goncası, yaprakları, dikenleriyle, seher vakti üzerine düşen çiy taneleriyle gazelleri ve kasideleri süslemiş, teşbih, istiare benzeri edebi sanatlarda kullanılan en önemli öge haline girmiştir.
Her şeyden önce tüm güzellikleri üzerinde toplamış bir ''sevgili''dir o.
Ömrünün kısalığı ise dünyanın fani oluşuyla ilintilendirilmiştir.
Ufak tefek hatalar hoş karşılanmalıdır. Çünkü ''Dikensiz bir gül olmaz''...

Gül'ün aşkın her türünde ''sevgili''yi temsil etiğini, bülbülün ise gül'ün aşkıyla yanıp tutuşan ''âşık'' olduğunu hepimiz biliriz.
Efsaneye göre, gül eskiden kırmızı renkte değilmiş ve bülbüle o zaman da hiç yüz vermezmiş. Onun bu kayıtsız haline dayanamayan bülbül, günün birinde hızla uçup gülün gövdesine konunca dikenler de aynı hızla göğsüne batmış ve gül ağacının dibine kanı akmış. İşte o günden sonra açan güller ''kan kırmızı'' renkte olmuşlar.

Gülün beyaz olan renginin kırmızıya dönüşümü ile ilgili bir efsane daha var:
Eski Yunan mitolojisinde ''Güzellik Tanrıçası Afrodit'in Çiçeği'' olarak geçer gül -ki bunun sebebi ömrü tıpkı ''bir gülün ömrü kadar kısa'' süren sevgilisi Adonis'le ilgili-.
Adonis, yaban domuzu avladığı günlerden birinde hayvanın saldırısına uğrar ve vücudu parçalanır. Can çekişen sevgilisinin feryatlarını duyan Afrodit yardım etmek için koşarken bir gül fidanına basar. Dikenler ayağını kanatır. O zamana kadar beyaz olan güller bir tanrıçanın kanıyla sulandığı için kırmızı renkte açmaya başlamıştır.



Genellikle beyaz olarak betimlenmiştir gül. Ya da kırmızı...
Peki siyah gül yok mudur?
Dünyada siyah renkte açan hiçbir çiçek yoktur; ama siyah açan gül vardır ve yalnızca Şanlıurfa Halfeti'de yetişmektedir.
Siyah gül 2000 yılında Zeugma'yı da sular altında bırakan Birecik Barajı'nın derinlerinde...

Siyah Gül, Fırat'ın bağrında yaşıyor...

Halfeti’de yaşayan insanlar üç bin yıllık bu şehri terk edip gitmemiş. Yakın bir zaman içinde siyah gül adına festivaller düzenleyecek, bu gülün dünyada yalnızca Halfeti’de yetiştiğini tescil edecekler. Konuyla ilgili çalışmalar başlatılmış.

Siyah gülle ilgili bilgiler şöyle:
* Diğer gül çeşitlerinden daha bodur yetişen ve yarı katmerli, kokulu olan siyah gül, ilk ve sonbaharda çiçek açıyor.
* 1–1,5 metre yükseklikte bir çalı olan bu türün çiçekleri, 6–7 santimetre çapında oluyor.
* Gonca halindeyken siyah, daha sonra koyu kırmızıya dönüşen türünün yanı sıra ''sürekli siyah kalan'' türleri de bulunabiliyor.
* Tohum olarak başka bir bölgeye ekildiğinde siyah açmıyor. Bu güller sadece Halfeti topraklarında siyah açıyor.


Asaletin ve hüznün rengidir siyah.
Matemdir kimi zaman ve gözyaşı. Yalnızlıktır...
Benim içinse; asla vazgeçemeyeceğim bir tutkudur. Sonsuzluğun rengidir.
Gecenin, tüm siyahlığıyla kucakladığı karanlık bir şehri özünde bütün renkleriyle barındırması gibidir.
Işıktan yoksunluk, gerçek benliğin sırlarla kaplı oluşudur. Yoğun hüzündür...

Siyahın bir gül rengi olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Böyle bir gülü gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz?
Sizi bilmem; ama ben, bu gülün varlığını öğrendiğimden beri soluğu Halfeti'de almak,
gördüğüm ilk siyah güle dokunmak, mistik duygularla dolmak istiyorum...






07/09/2012

Kızılay'da Tur

-Bu post Ankara'dan bir şekilde yolu geçen, çok uzun bir zamandır görmemiş ve özlemiş olanlar için-

Pek çok insanın ezbere bildiği Kızılay Meydanı'nın yıllardır değişmeyen görüntüsü
Kızılay Alışveriş Merkezi'nin tamamlanmasıyla bu yaz farklı bir boyut kazanmış.

Üstteki fotoğraf kareleri bu merkezin en üst katından
(Kızılay'ı hiç bu kadar yüksekten ve panoramik görünümde izlememiştim).

Ankara'nın gece görünümü bu kadar güzel miydi gerçekten?

Bu kareler de ODTÜ'yü özleyenlere gelsin...

Tarih 14 Temmuz 2012...
Shopping Fest (Alışveriş Festivali) kapsamında düzenlenen ücretsiz ring
seferleri devam ediyor. ''Atatürk Bulvarı üzerinde gezi'' amaçlı bu yazlık otobüsler
tıklım tıklım ve içinde yüksek volümde(!) Ankara havaları çalıyor
(Çok gürültülü olduğu için videodaki müzik tarafımdan eklendi).

Haydi şimdi Kızılay Meydanı'ndan Ulus'a kadar kısa bir tur atalım...


Müzik: Yann Tiersen-The Quimper