04/09/2015

Pierre Loti'de Bir Gün

Bugünkü İstanbul programımızda onca yıl fotoğraflarından görüp de muhteşem panoramasına hayran kaldığım Pierre Loti var. Bu yüzden biraz heyecanlıyım galiba.
Şansa bakın ki hava kapalı. Hatta biraz yağmur çiseledi. Bu durum çekmeyi düşündüğüm fotoğraflar açısından oldukça can sıkıcı. Hava sıcaklığında ise hiçbir azalma yok.

Eminönü’ndeyiz...

Saat sabahın 10’u olmasına rağmen balıkçılar çoktan tezgâhlarını açıp işlerinin başına geçmiş. Bu saatte balık-ekmek yiyenlerin azımsanmayacak sayıda olması şaşırtıcı...

Bana göre İstanbul’a gidenlerin görmeden dönmemesi gereken yerlerin en başında Piyer Loti Tepesi geliyor. Burası, adı bir zamanlar Altın Boynuz olan Haliç’i ayaklarınızın altına seren öyle doyumsuz bir manzaraya sahip ki. Çay bahçelerinden birinde kahvenizi yudumlarken; Haliç Köprüsü'nü, Haliç adacıklarını, Galata Kulesi, Galata Köprüsü, Ayasofya ve Sultanahmet Camii gibi eski İstanbul’un şahidi sayısız mimari eserin dahil olduğu eşsiz İstanbul siluetini bitmek bilmeyen bir keyifle izliyorsunuz.

Haliç sularının batı uçlarında, Eyüp - Silahtarağa semtleri arasında Bahariye Adaları ya da Haliç Adaları adı verilen
iki küçük adacık var. Sütlüce ve Bahariye arasında kalan Haliç sularında, son derece güzel bir manzara oluşturuyor.
Eski Haliç gravürlerinde de yer alan bu adacıklar manzaranın güzelliğine güzellik katıyor.
(Daha büyük görüntü için resimlere tıklayın lütfen)

Pierre Loti adı resmi yollardan''Eyüp Tepesi'' ya da ''İdris-i Bitlisi'' olarak değiştirilmek istenmiş,
ancak itirazlar yağıp reddedilmiş. İyi ki de öyle olmuş. Adıyla bu kadar özdeşleşmiş bir yerden ne istiyorsunuz?
Başka işiniz mi kalmadı?

Pierre Loti’ye ulaşım gayet kolay. Eminönü’nden 99A arabalarına bindiğinizde sizi Eyüp Mezarlığı yakınlarında indiriyor. Tepeye mezarlığın girişindeki teleferik yardımıyla çıkabileceğiniz gibi, mezarlığın içindeki patika yolu da kullanabilirsiniz.
Bizim seçimimiz çıkışta teleferiği, inerken patika yolu tercih etmek oldu.


Bildiğiniz gibi Eyüp, İstanbul’un fethi ile birlikte kurulan ilk Osmanlı yerleşim birimlerinden biri. Sokaklarında sanki o günlere ait dokuyu yansıtan bir atmosfer var. Bu doku, eski günlerdeki haline dokunulmadan, isteyenlerin ücretsiz gezebildiği mini bir müze haline getirilen Pierre Loti kahvehanesinde de mevcut.
İçeride Pierre Loti’ye ait fotoğraflar, eşyalar, eski gazete kupürleri sergileniyor. Doğrusunu isterseniz Pierre Loti ile ilgili bilgim Osmanlı ve İstanbul hayranı bir Fransız olduğu ile sınırlıydı. İnsanın gidip göreceği bir yerle ilgili ön araştırma yapmasının faydası tartışılmaz. En azından gördüklerinizi öğrendikleriniz doğrultusunda ve çok daha sağlıklı biçimde değerlendirip çıkarımlar yapabiliyorsunuz. Pierre Loti görmüş olduğunuz bu kahvehaneye sık sık gelir, bir yandan İstanbul’u seyreder, bir yandan da çok sevdiği nargilesi eşliğinde roman yazarmış.

Asıl adı Louis Marie Julien Viaud (14 Ocak 1850 - 10 Haziran 1923) olan Pierre Loti, Fransız Edebiyatının pek tanınmamış bir yazarı, ancak çok renkli kişiliğe sahip bir oryantalist. Aynı zamanda ressam. Özünde Fransız Deniz Kuvvetlerinde görevli bir deniz subayı olduğundan görevi nedeniyle gittiği ülkelerde gözlemlerde bulunuyor, dolayısıyla gezi kitapları yazıyor, dünyadaki bilinmedik yerleri okurlara sunuyormuş. Öyle ki, dünya pek çok önemli bilinmeyeni onun sayesinde öğrenmiş. Misal; natüralist, arkeolog ya da bilim adamı olmamasına rağmen Galapagos adalarındaki cinsiyeti belirsiz iguanaları ve Paskalya adalarındaki devasa kaya heykellerini... Özetle; yaşadığı çağa özgü ''ansiklopedist'' yazarlardan biri olan, gördüğü her şeyle ilgilenen, her şeyi bilen, meraklı ve heyecanlı bir kimlik Pierre Loti.
Senegal’den Tahiti'ye, Hindistan'dan Mısır’a, Çin’e, Amerika’ya kadar sayısız ülke gezen, ancak içlerinde yalnızca İstanbul’u ''ikinci vatanı'' olarak benimseyen Loti, yaşadığı sürece yedi kez ziyaret edip kaldığı İstanbul’da, adını taşıyan bu tepeyle ölümsüzleşmiş.

Bir gün İstanbul’u gezerken Beyoğlu Şişhane sırtlarına geldiğinde eski İstanbul tarafına doğru bakıp göğe yükselen minareleri işaret ederek söylediği ''Köhne Bizans’ın üzerine mert Asyalı’ların diktiği mızraklar'' tabiri tarihe geçmiş. Yalnızca bu tabir bile Loti’nin Türk halkına duyduğu sempatiyi anlatmaya yetiyor.
Loti’nin Türkiye’ye ilgisinin başka bir boyutu daha var: İstanbul’da geçen bir aşk hikâyesini anlatan romanı Aziyade. Romandaki Fransız baş erkek oyuncunun Pierre Loti olduğu konusunda kimsenin kuşkusu olmasa da, Aziyade’nin gerçek adı Hatice olan yeşil gözlü bir Çerkez güzeli olduğunu ya da esasında peçe ve çarşaf içinde gizlenmiş bir Osmanlı delikanlısı olduğunu söyleyenler çıkmış. Çünkü Loti’nin eşcinsel olduğu konusunda kuşkulananlar varmış ve onlara göre İstanbul’da yaşadığı bu kaçamak aşkı maskeleme amacıyla romandaki sevgiliye Aziyade adını vermiştir.


* * *

EMİNÖNÜ'NDEN MANZARALAR






Rehberliği, teşvik ve katkılarından dolayı
değerli blog arkadaşım ESİN'e teşekkürlerimle...