Bugün yine ''Bereketli Hilal'' diye adlandırılan Mezopotamya topraklarının kuzeyinde, Midyat'tan sonra yaklaşık 1 saat uzaklıkta bulunan Batman'ın Hasankeyf ilçesindeyiz.
Dicle Nehri'nin iki yakaya ayırdığı, kısa bir süre içinde de suların altına gömüleceği acı bir hikâyesi olan, baktıkça insanı hüzne boğan bir kent Hasankeyf. İlk bakışta küçük ve sönük bir Güneydoğu Anadolu kentiymiş gibi görünse de Mezopotamya'nın kalbi tam da burası...
Tarihi 12.000 yıl öncesine kadar uzanan Hasankeyf; Doğu ve Batı uygarlıklarının doğduğu, ilk köylerin ve şehirlerin kurulduğu, arpanın, buğdayın ilk kez ekildiği topraklarda bulunan, o günlerde ticaretin büyük bir oranda nehir yoluyla yapılması nedeniyle ekonomik ve ticari açıdan oldukça gelişmiş görkemli bir kale kent.
Hasankeyf; Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdani, Artuk, Eyyubi ve Osmanlı gibi önemli kültürlerin izlerini taşıyor. Bu medeniyetlere ait kalıntılar barındırıyor. Kültür ve doğa binyıllarca iç içeymiş burada. UNESCO'nun ''Dünya Kültür Mirası Listesi'' için belirlediği 10 kriterden 9'unu taşıyan dünya üzerindeki tek kent. Ve böylesi eşsiz bir miras yok olmak üzere! Dicle Nehri üzerine inşa edilen ve yapımı bitirilen Ilısu Barajı'na çok yakında su tutulmaya başlanacak burada. Tarihi eserler taşınmaya başladı. Sular yükselip Hasankeyf yok olmadan, ''Onu son kez görmek üzere buradayız'' ne yazık ki.
Hasankeyf kent merkezine girişte, Dicle ırmağı üzerinde yer alan Selçuklu Dönemi'nden kalma 1116 yılı yapımı olan ve görkemli bir anıt olduğu izlenimini veren köprü. Taş ve tuğla malzemeden inşa edilen köprü dört-beş büyük açıklıktan oluşuyor. Ortadaki açıklığın açılır kapanır ahşap bir köprü olduğuna dair tarihi bilgiler varmış ve köprünün ayaklarının iki tanesi suyun altındaymış.
Fırat Nehri üzerindeki barajlarımızın hikâyesi 1975 yılında inşa ettiğimiz ilk baraj olan Keban ile başlamıştı. Ardından proje hızını artırarak Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış barajlarını sıraya koyduk. Böylece Türkiye'deki uzunluğu 1.260 km olan Fırat Nehri'nin yalnızca üçte birini doğal akışında bırakmıştık. O artık üçte ikisi baraj gölüyle kaplı bir nehirdi! Üzerine inşa edilen son barajın duvarları bir öncekinin duvarlarına kadar uzanan bir bir nehir...
Sonuç malum. Fırat üzerinde birbiri ardına sıralanmış bu beş baraj gölü sayesinde sayısız köy ve antik kent sular altında kaldı. Barajlara su tutulmadan önce antik yerleşimlerde kurtarma kazıları yapılıyordu elbette. Fakat bu asla yeterli değildi. Misal; ülkemizin en büyük höyüklerinden biri sayılan Adıyaman'daki Samsat Höyüğü daha Bizans katmanı kazılırken Atatürk Barajı’nın sularında yok oldu. Tille, Tilbeş ve Kurban Höyükleri, Zeugma gibi Anadolu için çok büyük öneme sahip onlarca antik yerleşim yeri ve yüzlerce köy baraj sularına gömüldü.
İşin en acı yanı mı? Sonsuza kadar kaybettiğimiz tarihsel mirasın boyutlarını hiçbir zaman bilemeyecek oluşumuz. Bulundukları yerden ve temsil ettikleri geçmişten kopartılarak ''taşınan'' tarihi eserlere gelince, onların hiçbiri taşındığı yerde aynı tarihi ruhu ve duyguyu yaşatamayacak ne yazık...
Hasankeyf 1981 yılında I. derece arkeolojik sit alanı ilan edilmiş. Dicle Nehri ise ülkemizde üzerinde baraj bulunmayan tek doğal nehir. Doğa Derneği projenin ulusal ve uluslararası kanun ve sözleşmelere tamamen aykırı olduğunu söylüyor.
Suyun altında kalacak binlerce mağaranın taşınması söz konusu bile olamıyor tabii. Hasankeyf'in 1.derece sit alanı yapılmasının en önemli nedeni kazı çalışmaları henüz bitmeyen ya da ortaya çıkarılmayı bekleyen binlerce tarihî eserin burada olması. Tarihi dokusunu koruyan kalesi, bir bütünlük içerisindeki mağaralar, ibadethaneler...
Dicle Nehri'nin geçtiği Batman, Diyarbakır, Mardin, Siirt ve Şırnak illerini kapsayan, Atatürk Barajı'ndan sonra ikinci büyüklükte olan Ilısu Barajı'nın yatırım bedeli 12.3 milyar TL imiş. DSİ verilerine göre ise 199 köyün 85’i tamamen su altında kalacak, 200 yerleşim yerindeki yaklaşık 55 bin insan evini ya da topraklarını kaybedecek, 15 bin kişinin göç etmesi gerekecek.
Baraj gölü havzasında bulunan ve su altında kalacak 7 eserle beraber 3 km mesafedeki 3 bin dekarlık alana taşınan Hasankeyf'in yeni yerleşim yerinde yaşam başlamak üzere...
Köprüde çekilen bir hatıra fotoğrafından sonra hemen sol taraf geçiyor, Hasankeyf'in eski çarşısını görmeye gidiyoruz.
Kentin küçük çaplı çarşı pazarında en çok dikkati çeken üzerinde manidar sözcükler yazan beyzbol sopalarıydı bence. Oradaki insanların vermek istediği mesajların toplamı gibiydi. Ya da bana öyle geldi.👇👇
Hasankeyf tüm Türkiye’ye, hatta tüm dünyaya ait aslında. Dolayısıyla ona sahip çıkmak siyaset değil,
dünya tarihine sahip çıkmak olarak algılanmalı.
Ne dersiniz, sizce Hasankeyf, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınsa kurtulabilir miydi?
Dicle Nehri'nin iki yakaya ayırdığı, kısa bir süre içinde de suların altına gömüleceği acı bir hikâyesi olan, baktıkça insanı hüzne boğan bir kent Hasankeyf. İlk bakışta küçük ve sönük bir Güneydoğu Anadolu kentiymiş gibi görünse de Mezopotamya'nın kalbi tam da burası...
Tarihi 12.000 yıl öncesine kadar uzanan Hasankeyf; Doğu ve Batı uygarlıklarının doğduğu, ilk köylerin ve şehirlerin kurulduğu, arpanın, buğdayın ilk kez ekildiği topraklarda bulunan, o günlerde ticaretin büyük bir oranda nehir yoluyla yapılması nedeniyle ekonomik ve ticari açıdan oldukça gelişmiş görkemli bir kale kent.
Hasankeyf; Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdani, Artuk, Eyyubi ve Osmanlı gibi önemli kültürlerin izlerini taşıyor. Bu medeniyetlere ait kalıntılar barındırıyor. Kültür ve doğa binyıllarca iç içeymiş burada. UNESCO'nun ''Dünya Kültür Mirası Listesi'' için belirlediği 10 kriterden 9'unu taşıyan dünya üzerindeki tek kent. Ve böylesi eşsiz bir miras yok olmak üzere! Dicle Nehri üzerine inşa edilen ve yapımı bitirilen Ilısu Barajı'na çok yakında su tutulmaya başlanacak burada. Tarihi eserler taşınmaya başladı. Sular yükselip Hasankeyf yok olmadan, ''Onu son kez görmek üzere buradayız'' ne yazık ki.
Köprünün altındaki kumluk alana belki de son kez piknik yapmaya gelmiş bir aile
dünya tarihine sahip çıkmak olarak algılanmalı.
Ne dersiniz, sizce Hasankeyf, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınsa kurtulabilir miydi?
Büyük kayıp...Büyük ve anlamlı gezi...Bir Amerikalı yazar,yıllar önce ülkesinin siyasi ve tüccar anlayışını şu sözlerle izah etmek istemişti; " Elmaslar için Afrika'nın yedi kat altına inip her tarafını delik deşik ettiniz!Şimdi,onları saklamak için ise yerin yedi kat altındaki kasalara güveniyorsunuz!" insanlık böyle;var olanı yok etmeye,yoktan da iğneyle kuyu kazan arkeologlar bir uygarlığı şafakla birlikte gün yüzüne çıkarmaya çalışır...Teşekkürler Zeugma...
YanıtlaSilİlk iki kelimeniz aynı zamanda ''büyük ayıp'' diye de okunabilir. Yazıda eklemeyi unutmuşum. Ilısu Barajı'nın en büyük sorunu ömrünün taş çatlasa 50 yıl sürecek oluşu. 50 yıllık enerji uğruna 12 bin yıllık tarih sular altına gömülür mü?
SilUNESCO'nun Direktörü, Hasankeyf için UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne başvurulmadığını açıklamış bir taraftan. Sanki baraj işine ket vurulmasından korkulmuş. Çok şaibeli durumlar.
Elmas kazıları örneğiniz çok etkileyici. İnsanoğlunun maddi hırsları bir türlü bitmiyor. Doğaya, tarihe dokunmayın kardeşim. Zeugma Antik Kenti hikâyesini iyi biliyordum da, Hasankeyf ve detayları hakkında fazla bilgim yoktu. Son derece önemli bir tarihi merkez olmasına rağmen, bilinirliğinin Ilısu Projesi sayesinde gerçekleştiği söyleniyor zaten. İğne ile kuyu kazan arkeologlar ise barajlar karşısında çaresiz ve mutsuz.
Katkınız için ben teşekkür ederim Güven Bey...
ne muhteşem bir yermiş.
YanıtlaSilKapadokya tarzı mağaraları, türbeleri, köprüleri, camileri özellikle.
SilBasındaki Hasankeyf fotoğraflarına bakıldığında, benim çektiğim yerde (üstten 3.foto) tarihi bir minare olması gerekiyor,ama yoktu??
Cidden karmaşık bir konu. İnsan arttıkça enerji ihtiyacı, su ve gıda ihtiyacı, altyapı ihtiyacı artıyor. Bu anlaşılabilir bir şey. Fakat doğal ve kültürel mirasların bu ihtiyaçlara kurban edilmesi çok üzücü. Barajın ömrünün 50 yıl olması geçici çözümler ürettiğimizi gösteriyor. Hasankeyf'in sular altında kalacak olmasına gösterilen tepki, burada hiç olmazsa su altı turizmine yönelmeyi sağladı. Umarım bu konuda bari başarılı olunur.
YanıtlaSilSu tutulması ve sular altında kalma olayının çoktan bitmiş olması gerekiyordu ama halen bekleniyor (ya da ağırdan alınıyor diyelim). Biraz zor ama, bu durum konuyla ilgili kampanya ve etkinliklerin işe yaramış olma ihtimalini düşündürüyor insana. Bazı eserlerin taşınmış olmasına rağmen.
SilDediğin gibi doğal-kültürel miraslar bazı ihtiyaçlar için bu tarz ''geçici'' çözümlerle kurban ediliyor. Gelecek nesiller hiçe sayılarak. Su altı turizminden pek umutlu değilim açıkçası. Teşekkürler ve sevgiler Sezer.
Çok üzücü ve hüzünlü bir yer, aklıma geldikçe hep üzülürüm, yarım yüzyıllık enerjiye onbinyıllık tarihin heba edilişi ise yorumsuz, sözün lafın bittiği bir nokta :( Resimler çok güzel, O çarşı fotoları meraklandırdı beni orada olmak gezinip bakınmayı çok isterdim.
YanıtlaSilHem de nasıl :(
Sil''Hasankeyf'e son kez bakıyorsunuz arkadaşlar'' dendi ya bize, özellikle o an çok çok üzücüydü. Ülkemizin tıpkı Zeugma antik kenti gibi çok değerli bir bölgesi daha kazılar devam ederken sular altında kalacaktı. Fırat'tan sonra Dicle'ye de el atılması kötüydü. Belki bir umut, vazgeçebilirler de. Hasankeyf koordinasyonu son dönem çok etkindi.
#hasankeyficingecdeğil #hasankeyfiçinbirşey HASANKEYF YAŞASIN DİCLE ÖZGÜR AKSIN
Çarşı Ulus'takine benzer tarzda, oldukça otantikti. Ama benim en çok beyzbol sopaları dikkatimi çekti. Şaka da olsa üzerindeki yazıları ''halkın birilerini o sopalarla kovalama isteği'' olarak algıladım:)))
Çok istedik bu yıl Hasankeyfe gitmeyi, yaz sonunda gidelim dedik ama kısmet değilmiş. O, "Son bakış'a" yetişemedik bir türlü Zeugmacığım. Ne hazin, ne üzüntü veren tarifsiz bir duygu bu değil mi!. Bu kadar aymazlık, bu kadar kadir kıymet bilmezlik!. Böyle bir yer nasıl olur da, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmez!. İnsanoğlunun bu maddi hırsları, açgözlülüğü... Son sözlerine kesinlikle katılıyorum. Dünya Mirasıdır sonuçta burası. Ancak sorunlar yumağı haline gelen ülkemizde her şeyin birbirine karışması çok normal. Sınırsız göçler, enerjiye, suya duyulan gereksinimler...yalnış politikalar!.. İnşallah belki bir umut son anda vaz geçilir kim bilir!. Teşekkürler Zeugmacığım.
YanıtlaSilBazı eserleri taşımışlar. Hatta mezarlığı bile tek tek taşımışlar (Ölülere bile rahat yok). Fotoğraflarda görülüyor, yeni yerleşim yeri hazır. Ama belki bir umut, hakikaten son anda vazgeçebilirler. Öyle olsa ne güzel olur. Kesinlikle yanlış bir politika. Dünya Mirası Listesi'ne girmemesi için birtakım çabalar gerçekleşmiş. 10 kriterden 9'u mevcut. Demek ki 1 tanesi için, sırf o listeye girmesin diye uğraşılmış. Hasankeyf elbette ki Dünya Mirası. İnsan eliyle sular altında bırakılsın diye değil kaç bin yıllık o tarih. Yaz yaz bitmez ki. Öyle acı veren bir tabloydu ki orayı görmek. İnşallah seneye gider görürsünüz. Vazgeçerler de sevinç içinde, keyifle gezersiniz oraları. Ben teşekkür ediyorum duyarlılığına ve bu değerli yorumununa. Sevgiler Esinciğim
Sil